Dün yine ZİÇEV yönetiminin yıl sonu gezisi vardı.
Bu kez ZİÇEV gönüllüsü, fedakâr annelere, jest amacıyla düzenlenen; Orman Cafe'de kahvaltı, sonra Nazarköy Kanyon, Kemalpaşa Gölet, Çiniliköy Ümran Baradan Müzesini kapsayan, Belkahve'de çay molasıyla noktalanan, doğal ve kültürel güzellikleri birlikte yaşadığımız, huzur dolu bir geziydi.
Nazarköy kanyonunda dere üzerine, sulara koyulmuş piknik masaları, kahvaltı yaparken ayaklarını mis gibi sularda serinleten insanlar...
Kemalpaşa gölette, suyun üstündeki kafe ve göletteki sayısız sazan balığı bolluğu... Çiniliköy'de Ümran Baradan Müzesinde; Ümran Baradan'ın bir birinden güzel çini ve tabloları.
Çinilerde, Osmanlı desenli çinilerle çerçevelenmiş, ortasında pazıl gibi, köy hayatını, doğayı, insanı anlatan çiniler...
Birbirinden değerli vazolar, heykeller, objeler...
Tarihi Türk kıyafetleriyle mankenler. Çizimi Ümran Baradan'a ait harika müze ev... Ve adına bir okul... Bir insanın arkasında bırakacağı en güzel eser, böyle çok yönlü sanat ve değerlerle anılmak olsa gerek...
Bu gezide emeği geçen, Ayfer Okumuş, Özden Kavukçu Şengüldüren, TC Semra Akman, Nurcan Yeşiltepe Günnur Boyacılar, İmren Hanım ve tüm fedakar annelere gönül dolusu teşekkürler...
Bedenleri büyüse de zihinleri hep çocuk kalan, yardıma, ilgiye, eğitime muhtaç o zihinsel yetersiz çocukların ihtiyaçları için, ellerinden geleni yapmaya çalışan, elleri öpülesi, yüreği sevgi dolu o muhterem anneleri kutluyorum.
Tabi bu vakıfın çalışmalarına, yakından şahit olurken, bende iz bırakan hatıralar da aklıma geliyor. Bir tanıdığımın şu an 28 yaşında, görmeyen, duymayan, yatalak çocuğu var...
İlk doğduğunda doktorlar bir yıl yaşamaz demişlerdi. Ama annesi o çocuğa, öyle derin bir sevgi bağıyla bağlanmıştı ki;
Çocuk ağır bir hastalığa yakalandığında üzüntüden adeta çıldırmıştı. "Çocuğuma bir şey olursa yaşayamam. O benim hayat bağım. Çocuğum iyileşmeli. Yavrumun yatakta yatıyor olması bile , bana yaşama sevinci veriyor.
Varlığımı, sabrımı kızımın varlığına borçluyum." Diye feryat figan etmişti.
O an anneyle, zihinsel ve bedensel yetersiz çocuk arasındaki, görünmez güçlü sevgi bağının varlığını, tüm açıklığıyla hissetmiştim...
Bir de 80'li yıllarda tanıyıp, çok sevdiğim bir arkadaşım... Kendisi dünya iyisi biriydi. Ama ailesi hakkında oldukça ketumdu. Israr edince dayanamadı, derin bir çaresizlik içinde hasta (zihinsel engelli ) bir kardeşi olduğunu, bu yüzden evlerine, akrabaları dışında kimsenin gelmediğini söyledi.
Kardeşinin yarım konuşması, dengesiz hareketleri, insanları rahatsız ediyor diye, çevreyle pek iletişimleri olmuyordu.
Arkadaşıma kardeşinin durumunun utanılacak bir şey olmadığını, her şey gibi hastalık, zihinsel yetersizlik gibi durumların hayatta hep var olduğunu, önemli olan bunun Allah'tan geldiğine inanıp, tedavi ve eğitim için uğraşmak gerektiğini anlattım.
Arkadaşım samimiyetimden emin olunca, başka bir arkadaşla beraber bizi evlerine davet etti... On sekiz yaşındaki, onların deyimiyle " hasta" kardeş bizi görünce öyle sevindi, öyle sevinç çığlıkları attı ki.
Gelip gidiyor, ellerimizi öpüyor, sevinçle ellerini çırpıyor, " Aba ! Aba !" Diye çevremizde dönüyordu. Çantamdaki bir kaç şekeri verip, ona sarılmak, saçını okşamak, onunla konuşmak, o masum kızı öyle mutlu etmişti ki...
Annesi, ablası, biz gözyaşları içinde, onun o saf, temiz sevincine şahit olmuştuk... Eskiden yetersiz çocuklar topluma pek karışmıyordu. Çok şükür şimdi ZİÇEV gibi bu çocukların eğitim ve ihtiyaçları için çalışan vakıflar var.
Bir de bu ilgiye, sevgiye, bakıma muhtaç çocukların varlığını geniş kitlelere duyurup, farkındalık sağlayan manisahaberleri.com gibi medya platformu var.
Tüm gönüllü, yardımsever, fedakar, ZİÇEV annelerine sevgilerimle...
İyi ki sizler varsınız.