11.04.2023 Salı (20 Ramazan 1444 )

İslam’ın beş temel esasından birisi olan oruç ibadeti 11 ayın sultanı mübarek Ramazan ayında gerçekleştirilir. Oruç tutan Manisalılar saat kaçta sahura kalkacaklarını ve ne zaman iftar yapacaklarını sorgulamaktadır. Sahur vakti sabah güneşi doğmadan biter. İftar saati ise güneşin batışından sonra başlar.

Manisa'da 1 Mayıs kareleri... Manisa'da 1 Mayıs kareleri...

Manisa’da Ramazan’ın Yirminci gününde Oruç Saat Kaçta Açılacak?

11 Nisan 2023 Salı günü saat 19.49’da okunacak olan akşam ezanı ile birlikte Manisa'da iftar vakti başlayacak ve 11 Ayın Sultanı Ramazan ayının yirminci gün oruçları açılacak.

Manisa’da Ramazan ayının yirmi birinci gününde sahur vakti saat kaçta?

Ramazan’ın yirmi birinci  gününde (12 Nisan Çarşamba) Manisa’da sahur vakti ise saat 05.06'da.

Günün Ayeti:

“De ki: Allah katından gelen bu iki kitaptan daha faydalı/daha güzel rehberlik edici başka bir kitap varsa, haydi getirin de, ben de ona uyayım. Eğer sözünüzde sadıksanız (haydi getirin).” (Kasas, 28/48-49).

Günün Hadisi:

“Müslüman bir kimse mescitleri namaz ve zikir için kendine yer-yurt edindiğinde, Allah onun bu durumuna, gurbetten dönen kişiye ailesinin sevindiği gibi sevinir.” (İbn Mâce, Mesâcid, 19)

Günün Duası:

“Ey kalpleri halden hâle çeviren Allah’ım! Kalbimi dinin üzere sabit kıl.” (Tirmizî, Deavât, 124)

Günün Makalesi:

Bedir Savaşındaki İbret ve Öğütler / Müberra KAYA / Gördes İlçe Vaizi

Bedir Savaşı şüphesiz İslâm’ın erken döneminde meydana gelen en önemli hadiselerden birisidir. Büyük Bedir Gazvesi, dinî sorumluluklarını yerine getirmede samimî ve inandıkları prensiplere sımsıkı bağlı olan Müminlere; Yüce Allah'ın yardım ve desteğini gösteren büyük mucizeleri olduğu kadar, kıymetli öğütleri ve dersleri de ihtiva eden bir gazvedir.

Bu savaşta Müslüman ordusu müşrik ordusuna göre sayı olarak çok azdı. Ama Resulüllah'ın, zafer vermesi için Rabbine yalvarması, içten dua etmesi ile bu savaş Müslümanların zaferiyle sonuçlandı. İbn Abbâs’a dayanan rivayete göre Resûlüllah savaş öncesi müşriklerin sayısının çokluğunu görünce kıbleye yönelmiş ve ellerini açarak şu duayı yapmıştır: ‘Ya Rabbi! Bana vaat ettiğini yerine getir. Allah’ım! Bana vaat ettiğini ver. Ey Allah’ım! Şayet bu topluluk helâk olursa yeryüzünde sana ibadet edecek kimse kalmayacak.’ demiştir. Buradan çıkarılacak en önemli öğüt ise başarıda duanın önemidir. Rasûlullah müşriklerden bazılarının vurulup düşecekleri yerleri eliyle gösterecek kadar zaferden emin olmasına rağmen, duanın önemini bizlere tekrar göstermiş ve duayı bırakmamıştır. Yüce Allah o savaşta, melekleri de savaşmak üzere, Müslümanların yardımına gönderdi. İlahi desteğin hiç kesilmediği bir savaştı.

Resülullah hakkında Kur'an'dan bir nass bulunmayan her işte, ashâbıyla müşavere içerisindeydi. Bedir savaşında da aynı şekilde istişareye başvurup ordusu ile görüşme yapmıştı. Bedir savaşının zaferle sonuçlanmasıyla birlikte esirlere ne olacağı konusu gündeme geldiğinde de Peygamberimiz istişareye başvurdu. Peygamberimizin istişareleri sonucu Hz. Ömer ve Sa‘d b. Muâz gibi bazı sahâbîler bunların en yakın akrabaları tarafından öldürülmesini, Hz. Ebû Bekir ise fidye karşılığında serbest bırakılmalarını teklif etti. Hz. Peygamber ikinci teklifi benimseyerek esirlerin malî durumlarına göre para ödemelerini şart koştu. Allah Resulunün ikinci teklifi kabul etmesindeki en önemli sebep onların hidâyete nâil olacaklarını ve kendilerinden Allâh’a ibâdet eden bir neslin çıkacağına inanmasıydı. Bazı esirlerin karşılıksız olarak, okuma yazma bilenlerin ise on müslümana okuma yazma öğretmeleri şartıyla serbest bırakılmaları sonucuna da varıldı. Buradan da okuma-yazmaya verilen önem gözümüze çarpmalı. Vahiy kâtibi olan ve bilâhare Kur’ân’ı cemetmiş bulunan Zeyd bin Sâbit -radıyallâhu anh- da yazı yazmayı onlardan öğrenmişti. Buradan da Peygamberimizin istişareye verdiği öneme değinmiş bulunduk. Resulullahtan yola çıkarak bizler de müşavere içerisinde olup kendimize bunu prensip edinmeliyiz.

Sonuç olarak Hz. Peygamber’in askerî dehasını, strateji ve taktik kabiliyetini gösteren Bedir Gazvesi, İslâm cemaatinin başta Medine olmak üzere bütün Arap yarımadasında büyük bir itibar kazanmasını sağlamış, böylece Hz. Peygamber İslâmiyet’i tebliğ için daha geniş imkânlara sahip olmuştur. Ehl-i Bedir ise günahlarının Allah tarafından bağışlandığı müjdesiyle bahtiyar olmuşlardır

Günün Fetvası:

İtikaf ve İtikafın hükmü nedir? İtikafın çeşitleri, Şartları, Adabı nelerdir?

İtikâfın kelime anlamı; alıkoymak, hapsetmek, bir yerde kalmak demektir. Terim olarak itikâf akıl sağlığı yerinde ve ergenlik çağına gelmiş bir Müslümanın beş vakit namaz kılınan bir mescitte ibadet (Allah’a yakınlık elde etme) niyetiyle bir süre durması demektir.

Üç çeşit itikaf vardır.

1. Vacip itikaf: “Allah için bir gün veya daha fazla itikafa girmeyi adayan kişi için itikaf vacip olur.

2. Sünnet-i Müekkede itikaf: Hz. Peygamber vefat edene kadar her yıl Ramazan’ın son on günü itikafa girdiğinden onun sünnetine uyarak Ramazan’ın son on günü itikafa girmek (belli bölgede bir kişinin yapması ile diğerlerinden kifai nitelikli sünnet-i müekkededir. Yani bir bölgede bazı Müslümanların yapmasıyla diğerlerinden bu sünnet kalkar.

3. Müstahap itikaf: Ramazan’ın son on günü dışında adak yapılmaksızın herhangi bir vakitte yapılan itikaftır. Camide namaz kılıncaya kadar bile itikafa niyet edilebilir.

İtikâfın şartları, niyet etmek, oruçlu olmak, itikâfı beş vakit cemaatle namaz kılınan camide yapmak ve kadının ayhali ve lohusa hâlinde olmamasıdır. Kadın, camide değil, evinde namaz kıldığı odada itikâf yapar

İtikâfın Adabı:

1. Ramazan’ın son on gününde itikâfa girmek.

2. İtikâf esnasında boş şeyler konuşmamak; Kur’an, hadis-i şerif ve peygamberlerin hayatına ait kitaplar okumak.

3. Temiz elbise giymek, güzel koku sürünmek. İhlas ile itikâf yapan mümin, bir süre dünya işlerinden ayrılarak Allah’a yönelir. Düşmanı olan şeytanın şerrinden en sağlam kaleye sığınmış, Allah’ın evi olan camide onun sonsuz rahmetine iltica etmiş olur. Bu durumda olan bir mümin, Allah’ın evinde onun misafiridir. Ev sahibine layık olan da misafirine ikramda bulunmaktır. Peygamber Efendimiz, vefat edinceye kadar Ramazan’ın son on günü itikâfa devam etmişlerdir.

Not: Bu sene Ramazan'ı nın son on gününde itikafa girmek isteyenler 11 Nisan 2023 Salı akşam ezanından sonra itikafa girmelidirler.

Kıssa:

 Davetsiz misafir:

Ebû Şuayb el-Ensârî bir gün Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’i ziyarete gitti. Fakat mübarek yüzünün biraz solmuş olduğunu görünce, epeyce bir zamandır yemek yemediğini düşündü. Kasaplık yapan oğluna gelerek, Allah’ın Resûlü’nü yemeğe davet edeceğini, bu sebeple beş kişilik yemek hazırlamasını söyledi. Yemek hazırlanınca Efendimiz’i davet etti. Resûlullah Efendimiz yemeğe davetli olan sahâbîlerle birlikte Ebû Şuayb’ın evine giderken, yemeğe davet edilmeyen bir kimse arkalarına takılıp geldi. Eve vardıkları zaman, ev sahibinin “bu adam hesapta yoktu” diye düşünmemesi için Allah’ın Resûlü bir açıklama yaptı ve:

- “Bu zât bizim peşimize takılıp geldi. İstersen girmesine izin verirsin. İstemezsen geri dönüp gitsin” buyurdu. Nâzik bir insan olduğu anlaşılan ev sahibi, sofrasında ona da yer bulunduğunu belirterek:

- Ona izin veriyorum, yâ Resûlallah! dedi. (Buhârî, Büyû` 21) Peygamberimiz (s.a.s.) bu tavrıyla hem davetlileri zor durumda kalmaktan kurtarmış hem de davetsiz misafirin gönül rızasıyla yemesine imkân hazırlamıştır.

SÖZLÜK:

Mîzan:

Tartı aleti, terazi ve ölçü gibi anlamlara gelen mizan, ahirette insanların yeryüzündeki davranışlarından dolayı hesaba çekildikten sonra iyi ve kötü davranışlarının tartıldığı ilahi adalet ölçüsüdür. “O gün (amelleri tartacak) terazi haktır. Artık kimin tartıları ağır gelirse işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Kimin de tartıları hafif gelirse işte onlar, âyetlerimize karşı haksızlık ettiklerinden dolayı kendilerini ziyana sokanlardır.” (Araf, 7/8) “Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız; artık kimseye hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Yapılan, bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu getirir ortaya koyarız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.” (Enbiya, 21/47) Ayet ve hadisler, mîzanın âhiret hallerinden ve orada gerçekleştirilecek işlemlerden biri olduğunu açıkça göstermektedir. Ancak mahiyeti tam olarak bilinmemektedir. O dünyadaki hiçbir teraziye benzememektedir. Bu hususta onun, amellerin miktarını tespite yarayan bir şeyden ibaret olduğuna iman etmek ve mahiyetini Allah’a havale etmek en isabetli yöntemdir.

HER CÜZDEN 3 MESAJ:

20. CÜZ Yirminci cüzde öne çıkan üç mesaj:

Bu cüzdeki temel konular şunlardır:

1. HZ. PEYGAMBER’İN REHBERLİĞİ

Neml suresinin son tarafında peygamberimizin rehberliğinden bahsedilmektedir. Bunlar kısaca;

a. Tevhid inancı,

b. Yaratılış gerçeği,

c. İlmin önemi,

d. Kulluk bilinci,

e. Kur’ân’ın tebliği,

f. Her an hamd etme düşüncesidir (Neml, 27/59-93).

2. HZ. MUSA’NIN REHBERLİĞİ

Yirminci cüzün ortasında ise Kasas suresi bulunmaktadır. Bu sure, önceki Neml suresinin devamı niteliğindedir. Hz. Musa’nın hayatı ile ilgili önemli anlatım burada da devam etmektedir; Hz. Musa’nın Medyen’e hicret edip orada 10 yıl kaldığında yaşadıkları anlatılmaktadır (Kasas, 28/20-47); sonra Mekkeli müşriklerin Tevrat ve Kur’ân için; “Birbirini destekleyen iki sihir” sözleri aktarılıp onlara âdeta meydan okunmaktadır: “De ki: Allah katından gelen bu iki kitaptan daha faydalı/daha güzel rehberlik edici başka bir kitap varsa, haydi getirin de, ben de ona uyayım. Eğer sözünüzde sadıksanız (haydi getirin).” (Kasas, 28/48-49). Bu cüzün son bölümünde ise, Hz. Musa döneminde hak nasıl galip geldiyse, Hz. Muhammed döneminde de galip gelecektir, mesajı verilmekte; bunun için Müslümanların Tevhid inancına sarılmaları ve ayrılmamaları gerektiği hatırlatılmaktadır (Kasas, 28/50-88).

3. İMAN VE FEDAKÂRLIK

Bu cüzün son kısmında ise, Ankebut suresinin baş tarafı bulunmaktadır. Bu surenin daha ilk ayetlerinde imanın fedakârlık olduğu açıklanmakta, iman ettik demekle işin bitmeyeceği, bunun (mücadele ve amel-i salih ile) ispat edilmesi gerektiği anlatılmaktadır. Münafıkların ise bu fedakârlıktan kaçtıkları/kaçacakları açıklanmaktadır (Ankebut, 29/1-13). Daha sonra peygamberlerin hayatlarından fedakârlık örnekleri verilmektedir: O fedakâr insanların başında Hz. Nuh, İbrahim, Lut, Şuayb, Musa ve Muhammed (as) gelmektedir. Onlarla mücadele eden Ad ve Semud kavimleri, Firavun hanedanı, Karun ve Haman gibi güçlerin de nasıl helak oldukları, anlatılmakta ve şöyle denilmektedir: “Allah’tan başka (varlıkları) dostlar/yetkililer edinenlerin durumu, ağ örerek ev yapan örümceğin haline benzer. Evlerin en zayıfı Ankebut (örümcek) ağıdır. Keşke bu bilince (o müşrikler) bir ulaşsalar!” (Ankebut, 29/41). (Ankebut, 29/41).

Editör: Ali Gözen