08.04.2023 Cumartesi (17 Ramazan 1444 )

İslam’ın beş temel esasından birisi olan oruç ibadeti 11 ayın sultanı mübarek Ramazan ayında gerçekleştirilir. Oruç tutan Manisalılar saat kaçta sahura kalkacaklarını ve ne zaman iftar yapacaklarını sorgulamaktadır. Sahur vakti sabah güneşi doğmadan biter. İftar saati ise güneşin batışından sonra başlar.

Manisa’da Ramazan’ın on yedinci gününde Oruç Saat Kaçta Açılacak?

08 Nisan 2023 Cumartesi günü saat 19.46’da okunacak olan akşam ezanı ile birlikte Manisa'da iftar vakti başlayacak ve 11 Ayın Sultanı Ramazan ayının on yedinci gün oruçları açılacak.

Manisa’da Ramazan ayının on sekizinci gününde sahur vakti saat kaçta?

Ramazan’ın on sekizinci gününde  (09 Nisan Pazar) Manisa’da sahur vakti ise saat 05.11’de.

Günün Ayeti:

“Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, alçak sesle sabah akşam rabbini zikret, gafillerden olma!” (A’râf, 2/205)

Günün Hadisi:

“Sığınacak yeri ve ihtiyacını giderecek kimsesi olmayan niceleri varken; bizi yediren, içiren, ihtiyaçlarımızı gideren ve bizi barındıran Allah’a hamdolsun.” (Tirmizî, Daavât, 16) Günün Duası: “Ya Rabbi! Bu gecede olanların ve sonrasında olacakların hayrını senden dilerim. Bu gecede olanların ve daha sonrasında olacakların şerrinden de sana sığınırım.” (Müslim, Zikir, 75)

Günün Makalesi:

Nefis Muhasebesi: İtikaf / Gülsüm Nur ATLIOĞLU / Yunusemre İlçe Vaizi

Peygamberimizin eşi Hz. Âişe’nin (ra) naklettiğine göre, Hz. Peygamber (sav) vefat edinceye kadar Ramazan’ın son on gününde itikâfa girerdi... (Buhârî, İ’tikâf, 1)

İtikaf, bir şeye devam etmek, bir şeyi bekleyip durmak, anlamlarına gelir. Istılahtaki manası, beş vakit cemaatle namaz kılınan bir camide, ibâdet niyetiyle durmak, ikâmet etmek, demektir.

İbn Abbâs’tan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) itikâftaki kimse için şöyle buyurmuştur: “O, günahlardan uzak kalır ve kendisine (hayatın içinde) tüm iyilikleri yapan kimse gibi iyilikler yazılır.” (İbn Mâce, Sıyâm, 67) Ayrıca Hz. Âişe (ra) şöyle buyurmuştur: “Resûlullah (sav), (Ramazan’ın) son on gününde, (ibadet hususunda) başka zamanlarda göstermediği gayreti gösterirdi.” (Müslim, İ’tikâf, 8) İtikaf kişinin Allah’a yönelmesi ve nefis muhasebesi yapması için bir fırsattır. Günümüzde günlük hayatın koşuşturmaları arasında tefekkür ve nefis muhasebesine pek zaman ayırılamamaktadır. Oysa Hz. Ömer’in (ra) “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz” uyarısıyla Müslümanlara nefis muhasebesinin önemini hatırlatmaktadır.

Nefis muhasebesi geçmişteki kusurlardan ders çıkarıp geleceği yönlendirmek anlamına gelir. Kişinin yanlış ve kusurlarını düzeltmesi için öncelikle tespit etmesi gerekir.  İtikafta kişi kendine döner ve Allah’ın razı olmadığı davranışları için tövbe eder. Yanlış ve kusurlarımızın geçmişteki izleri tövbe ile giderilebilir. Ancak bunların tekrarlanmaması, geçmişteki izlerin giderilmesi kadar önemlidir. Bu noktada hedef yalnızca tövbe değil, doğru davranışa bir yönelme ve yanlışın yerine doğru davranışı geçirme olmalıdır.

İtikafın bir diğer önemli yanı ise itikafa girilen son on günde Kadir gecesini aramaktır. Hz. Âişe şöyle demiştir: “Resûlullah (sav), Ramazan’ın son on gününde itikâfa girer ve ‘Kadir gecesini Ramazan’ın son on gününde arayın.’ derdi.” (Buhârî, Fadlü leyleti’l-kadr, 3)

Kadir gecesi bin aydan daha hayırlı bir gecedir. Pek çok hadis-i şerifte bu gecenin ibadetle geçirilmesi tavsiye edilmektedir. Bir hadiste Hz. Peygamber(sav), “Bu ayda öyle bir gece vardır ki bin aydan daha hayırlıdır. Bu gecenin hayrından mahrum kalan, bin ayın hayrından mahrum kalmış gibidir.” (Nesâî, Sıyâm, 5.) buyurmuştur. Ramazanın son on gününde saklı olan bu mübarek geceyi kaçırmamak itikaf ibadetiyle kolaylaşmıştır.

Ayrıca Hz. Peygamber (sav) Hz. Aişe’ye “Allah’ım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet!” şeklinde dua etmeyi tavsiye etmiştir. (Tirmizî, Deavât, 85.) Bu dua bizlere başı rahmet, ortası mağfiret ve sonu da cehennemden kurtuluş olan bu ayda nefis muhasebesinin önemini bir kez daha hatırlatmaktadır.

Bize düşen Allah’ın birer temizlenme ve düzelme fırsatı olarak bize sunduğu bu mübarek vakitlerden istifade etmektir. Her ramazanda en az bir kötü özelliği değiştirmeye çalışmaktır. Bu niyet ile bu yolda ilerlerken Rabb’in rızasına kavuşmaktır.

Günün Fetvası:

İtikâf nedir, nasıl yapılır?

Dinî bir terim olarak itikâf akıl sağlığı yerinde ve ergenlik çağına gelmiş bir müslümanın beş vakit namaz kılınan bir mescitte ibadet/Allah’a yakınlık elde etme niyetiyle bir süre durması demektir. İtikâfa giren kimse, camide yer, içer, uyur ve ihtiyacı olan şeyleri mümkün olduğu takdirde camide tedarik eder. Tuvalete gitmek, abdest almak ve gerekli olduğunda gusletmek gibi tabiî ihtiyaçları için ise camiden dışarı çıkabilir. Bulunduğu camide cuma namazı kılınmıyorsa, cuma namazını kılmak üzere başka bir camiye gidebilir. Cenaze namazı için ise dışarı çıkamaz. Kendisine veya malına bir zarar geleceği korkusuna kapılması ya da zorla çıkarılması hâlinde başka bir camiye gitmek üzere içerisinde bulunduğu cami veya mescidden çıkabilir. Bu zorunlu hâllerin dışında camiden çıkarsa itikâfı bozulur (Merğînânî, el-Hidâye, II, 291-293).

Manisa 7 büyüklüğünde deprem riskiyle karşı karşıya Manisa 7 büyüklüğünde deprem riskiyle karşı karşıya

Hz. Peygamberin (s.a.s.) Ramazan’da ve özellikle bu ayın son on gününde itikâfta bulunduğunu bildiren birçok hadis-i şerif vardır (Buhârî, İtikâf, 1; Müslim, İtikâf, 1-5; Ebû Dâvûd, Ramazân, 3; Savm, 77).

Nafile olan itikâfın en azı bir gündür. Ebû Yusuf en az süreyi, bir günün yarıdan fazlası olarak belirlerken İmam Muhammed itikâf için bir saati de yeterli bulur (Merğînânî, el-Hidâye, II, 290). Yukarıda izah edildiği şekli ile camide itikâf erkeklere mahsustur. Kadınlar ise evlerinin namaz kılmak üzere belirledikleri bir yerinde itikâfta bulunabilirler (Merğînânî, el-Hidâye, II, 291).

Şâfiî mezhebine göre ise, mescid dışında itikâf caiz değildir. Kadın, kocasından izin alarak mescitte itikâf yapar. Zira Hz. Peygamberin (s.a.s.) eşlerinin mescidde itikâfa girdikleri rivayet edilmiştir (Müslim, İtikâf, 6). Bu mezhebe göre itikâf sırasında oruçlu bulunmak da şart değildir (Şîrâzî, el-Mühezzeb, I, 350; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 658-662).

Kıssa:

Gerçek Tevekkül:

Vaktiyle bir medrese öğrencisi; çok sevdiği hocasını rüyasında görür. Rüya bu ya, hocası cennetin kapısında bekler ve bir türlü içeri giremez. Talebe, uyandığında çok üzülür fakat “Ne olacak canım, alt tarafı bir rüya!” deyip kendini teskin eder. Ama aynı rüyayı birkaç gün üst üste görünce endişelenir. Gündüzleri düşünceli, dalgın gezer, geceleri uyumak istemez. Hocası onun bu hâlinden canını sıkan bir durum olduğunu anlar. Nedir seni böyle kara kara düşündüren diye sorar. Başta söylemek istemese de hocasının ısrarına dayanamaz ve uzun zamandır sizi rüyamda, cennetin kapısında beklerken görüyorum. Kapıdan girip de o eşsiz nimetlere gark olamıyorsunuz. Ben bu işin hikmetini kavrayamadım, der. Hoca gülümser ve der ki: “Oğlum ben senin gördüğün rüyayı (cennetin kapısında öylece beklediğimi) kırk yıldır görüyorum ama yine de ümitsiz ve isyankâr değilim. Doğru bildiğim yolda yürüyor, Allah’a kulluğumu eksiksiz yerine getirmeye çalışıyorum. Bana düşen budur. Gerisi Allah’ın bileceği iştir.”

SÖZLÜK:

Sıla-i Rahim:

Sıla-i rahim, akrabalık bağlarını sürdürmeyi, akrabaların birbirini ziyaret etmesini ve onlarla güzel ilişkiler kurulmasını ifade etmektedir. Dinimiz, akrabalık haklarına riayetsizlikten sakındırmakta, Allah Tealâ “Akrabalık bağlarını koparmaktan sakının.” buyurmaktadır (Nisâ, 4/1). Hz. Peygamber (s.a.s.), ömrünün uzamasını (bereketlenmesini), rızkının genişletilmesini isteyen müminlere akrabalarla ilişkilerini sürdürmesini tavsiye etmekte, “Kim rızkının bollaştırılmasını yahut ecelinin geciktirilmesini arzu ederse, akraba ilişkilerini sürdürsün!” buyurmaktadır (Buhârî, Edeb, 85). Bir sahabe Hz. Peygamber’e gelerek, “Bana, yaptığımda beni cennete sokacak bir amel haber ver!” der. Orada bulunanlar, “Buna da ne oluyor!” derler. Hz. Peygamber, “Bir ihtiyacı var, nesi olacak!” der ve soran şahsa, “Allah’a ibadet edersin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın. Namazı kılarsın, zekâtı verirsin, bir de sıla-i rahmi yerine getirirsin.” buyurmuştur (Müslim, Îmân, 12).

HER CÜZDEN 3 MESAJ:

17. CÜZ On yedinci cüzde öne çıkan 3 konu (mesaj):

1. ALLAH’IN DOSTLARI

Allah; Peygamberlerin ve Kendisinin Yolunda Çalışan Müminlerin Dostudur/Destekçisidir Enbiya suresi, peygamberlerin mücadeleleri ve Allah’ın hâkimiyetinden bahseder. Surenin girişinde peygamberlere tavır alanların durumu anlatılır (Enbiyâ, 21/1-47); daha sonra peygamberlerin mücadeleleri ve kurtuluş örnekleri aktarılır:

a. Hz. İbrahim, tevhid mücadelesi ve ateşten kurtuluşu,

b. Hz. Lut, tevhid mücadelesi ve azaptan kurtuluşu,

c. Hz. Nuh, tevhid mücadelesi ve tufandan kurtuluşu,

d. Hz. Eyüb ve sabrı ile sıkıntıdan kurtuluşu,

e. Hz. Yunus, mücadelesi ve cezadan kurtuluşu,

f. Hz. Zekeriya’nın soyunun Hz. Yahya ile devam etmesi,

g. Hz. Meryem’in soyunun Hz. İsa ile devam etmesi. İşte bunlar İslam ümmetinin tarihsel sürecidir (Enbiyâ, 21/48-91).

2. PEYGAMBER SONRASI DURUM

Enbiya suresinde ise, peygamberlerden sonra ümmetlerinin halleri aktarılır:

a. Dinlerini parçaladılar, tahrif ettiler,

b. Salih amel işleyenler ve sapmayanlar kurtuldu,

c. Sapanlar dünya ve ahirette cezalandırıldı (Enbiyâ, 21/92-106).

3. HACCIN EVRENSELLİĞİ

İnsanlara Peygamberler Yolunu Gösteren ve Onları Eğiten Evrensel Bir İbadet Hac suresinde, Allah’ın yeryüzündeki sembollerini anlamamız ve onlara karşı saygılı olmamız istenir. Kâbe, tevhidin sembolüdür, Safa ile Merve fedakârlığın sembolüdür. Kurban, Allah’a yaklaşmanın sembolüdür. Surenin başında insanlar takvaya (sorumluluk bilincine) çağrılır, ölüm ve hayat üzerinde düşünmeleri istenir (Hac, 22/1-24); daha sonra yoğun bir şekilde hac ibadeti, tevhid inancı, Hz. İbrahim’den bugüne kadar Kâbe’nin konumu ve önemi, hacda kesilen kurbanlarla ile ilgili hükümler, Allah için yaşamanın ve mücadele etmenin önemi anlatılır (Hac, 22/2576). Bu surede, secde ayeti de bulunmaktadır. Rabbimizin bütün emirlerine boyun büktüğümüzü ve itaat ettiğimizi secde ile göstermemiz istenir. İbn Mes’ud şöyle dedi: “ Hac suresi, içinde secde emri olduğu halde Resûlullah’a inen ilk suredir. Allah Resûlü sureyi okuduktan sonra secde yaptı ve insanlar da secde yaptılar…” (Hakim, 1/342 (803), (sahih)). Secde, Allah’a kulluğun zirvesi ve itaatin bir sembolüdür

Editör: Ali Gözen