Dünya genelinde Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 1 milyonu geçti. Koronavirüs geçtiğimiz 10 ayda 188 ülkeye yayıldı ve 33 milyon vaka açıklandı.

Ve işin kötü yanı vakalar artıyor. Hasta sayısı ve ölü sayısı da artıyor.

Türkiye’de ilk koronavirüs vakası 11 Mart tarihinde tespit edildi. O günden bu yana ülkemizde 8 binden fazla kişi hayatını kaybetti.

Öncelikle şunun bilinmesi lazım: Covit-19 tek başına bir ölüm sebebi değil. Ancak ölen hastada Covit-19 bulgusuna rastlanmışsa, kayıtlara geçen ölüm sebebi de Covit-19 oluyor. İşin gerçeği şu ki sadece ölü sayılarından yola çıkarak karamsar bir tablo çizmek moral bozmaktan başka bir şey değil.

Ölümler doğal akışında bundan çok çok az olmazdı. Bu benim şahsi gözlemim. Covitin ürküten yanı çok hızla yayılması ve tedavi sürecinin zorluğudur. Tabi ki kronik rahatsızlığı olan ve bağışıklık sistemi güçsüz olan kişiler için ölümcül bir salgındır.

Ve de çok hızlı yayılması, hastanelerdeki kapasiteyi tehdit etmesi bu salgının en korktuğumuz tarafıdır.

Manisa’da ise malumunuz net rakamlar resmi makamlarca açıklanmıyor. Hiçbir ilde açıklanmıyor. Ancak ortalama veriler zaman zaman bize de ulaşıyor.

Rakamlara bir göz atalım…

Salgının meydana çıktığı Mart ayından bugüne Manisa’da yaklaşık 15 bin kişi koronavirüse yakalandı. Bu vakaların büyük çoğunluğu iyileşti. Yaklaşık 12 bin kişi hastalığı yenerek sağlığına kavuştu.

Bu işin sevindiren tarafı…

An itibariyle 2 bin 500 ile 3 bin arasında aktif vaka var. Bunların 70-80’ni yoğun bakımda…

Koronavirüs bulguları saptanan ve bu sebeple vefat eden kişi sayısı ise 270’in üstünde.

Şu bir gerçek:

Manisa’daki hastane olanakları içimizi ferahlatacak düzeyde. Doluluk oranları yüzde 60’lar civarında. Manisa Valisi Sayın Yaşar Karadeniz de hasta kabulü konusunda hiçbir dönemde sıkıntı yaşanmadığını açıklamıştı.

Manisa’da koronavirüs kontrol altında.

Yani Manisa’daki sağlık sisteminin ayakta olduğu gerçeğine inanalım. Ancak bu bizi rehavete sürüklememeli. Çünkü hastane ortamına düşmek şartlar ne kadar iyi olursa olsun iyileşmek anlamına gelmiyor.

Evde televizyona bakmak ile yoğun bakımda tavana bakmak arasında bir tercih yapılması gerekirse herhalde herkes evi tercih eder. Bu nedenle koronavirüsün varlığına inanmalıyız. Ve de korkmalıyız bu illetten.

Korunmalıyız.

Ama bunu bazılarımız yapmıyor. Ve sanırım problemin temel nedeni de bu…

VAKALAR NEDEN ARTTI?

Aslında kontrol altına alınmıştı. Ne zaman ki düğünler serbest bırakıldı, koronavirüs patladı. Adeta ikinci dalgayı yaşadık. Düğünlerin serbest bırakılması ekonomik sebepler açısından doğru ancak sağlık sitemimiz açısından çok riskli bir karardı.

Nedenlerine gelince…

Düğünler kontrolü en zor ortamlardır. Her kişinin başına bir polis dikemezsiniz. Düğünlerde genellikle insanlar eğlencenin de etkisiyle kendinden geçer. Hatta özel günler olması nedeniyle alkol kullanan kişi sayısı normal günlere kıyasla daha fazladır. 

E bir de müziğin ritmi işin girince vur patlasın, çal oynasın olur. Tabi sonuçta patlayan korona oldu!

Burada düğünlere bağlı ticari faaliyetlerin canlanması, sektörlerin hareketlenmesi amaçlandı. Ki bu sektörden ekmek yiyen insanlar var. Onların da iş yapmaya hakkı var. Düğünler için kurallar da kondu. Ama hiç kimse kuralların bu kadar umursanmayacağını tahmin edemedi.

E doğal olarak bu gidişata ‘dur’ denildi ve düğünlere yeninden ve mecburen kısıtlama getirildi. 

Hem sağlık hem ekonomi açısından ağır bir fatura ile karşı karşıyayız.

Kim böyle olsun ister? 

Ben genel olarak temas ve sosyal mesafe kuralına uymamız durumunda koronavirüs vakalarının öngörülebilir düzeyde seyredeceğini düşünüyorum. Yani hayatın normal akışı devam etmeli. Kışın kapalı ortamlarda dikkatli ve tedbirli davranırsak artış hızı normal seyrinde gider. Bu beladan aşının da gelmesiyle birlikte daha az hasarla kurtulabiliriz.

Bizim için en büyük tehlike, halen Covit-19 isimli bir salgının olduğuna inanmayan insanların varlığıdır.

Onu nasıl çözeriz inanın hiçbir fikrim yok…