1922 nin 5 Eylülü Manisa için tarihinin en kara günüydü. 
Yunan askerleri kaçarken bile , şehri yakıp,yıkmaya , insanları katletmeye devam ediyorlardı. 
Yunan işgalinin acımasız mezalimi Manisa yangınıyla hainliğin zirvesine çıkmıştı. 
Kadriye nine torunlarıyla  gelinini bu zulümden kurtarmak için, üç Eylül günü sabah ezan vakti evden çıkmış, Dumanlı Dağın yolunu tutmuştu. 
Ağaçları, çalıları, kaya gölgelerini kendilerine siper ederek , dağın en kuytu köşesinde  saklanmak , Yunan zulmünden kurtulmak niyetindeydiler.
O günlerde Manisa'da canpazarı yaşanıyordu.
Şehirdeki herkes Yunan katliamından, tecavüzünden, zulmünden, Yunan esaretinden kurtulmak derdindeydiler.
Kara bulutlar , kara baht gibi bütün Manisa'yı 
sarmıştı. 
Yetmemiş bir de cehennemi bir ateş, bu kadim şehri, acılara acı katarak yakıp kavuruyordu.
Kadriye teyze bulunduğu yerden bu yangın denizini seyrederken ; kıyamet kopmuş da, cehennem kapısında bekliyormuş gibi  çaresizliğin zirvesinde, artık diliyle değil , yüreğiyle " medet Allah'ım medet!" Diye haykırıyordu.
Bugüne kadar yaşadıkları gözünün önünden geçiyor, öldürülen, akraba , komşu ve tanıdıkları...
 Hatırlamaktan  hayâ ettiği, Yunan askerlerinin  ahlaksızlıkları, zulümleri...
Kuruyan gözyaşları, kan  ağlayan özü ve parçalanan yüreği...
"Medet yarabbim medet!" diye sessizce feryat etti. 
Bunca zulme , felakete rağmen içinde feraha çıkacaklarına dair bir umut vardı. 
Kara gün kararıp kalmazdı ya...
Çok şükür şimdilik güvende sayılarlardı. 
Ama bu kaç gün sürecekti?
Bir de aklını kurcalayan bir şey vardı. 
Dağa çıkmadan bir gün önce karşı komşuları , akrabalarıyla bağa kaçmışlardı. 
Küçük torunları hastaydı. 
Acaba kurtulmuşlar mıydı?
Ateşler içindeki üç yaşındaki torunları ne haldeydi?
Sonra diğer  komşularını , arkadaşlarını düşündü...
Gece gündüz devam eden Manisa yangını, dağdaki Manisalıların yüreğini yakarak devam ediyordu. 
Şehri küle  çeviren yangın, Türk  Askerinin Manisa'ya girişi , Yunanların mağlubiyetiyle bitmişti...
Ancak yangından sonra şehire dönenler, yaşanan felakete inanamamıştı.
Ortalık yanan , katledilen insan cesetleri , yanarak telef olmuş hayvanlarla doluydu. 
Yanıp yıkılan ev , dükkan , cami ve büyük binaların sayısı belli değildi. 
Ninesinin ölünceye kadar gözyaşları içinde anlattığı bu acı hatıralarla büyüyen Kadir amca sözlerini ;
"Ninem en çok kaybettiği akraba ve komşuları için yanardı. 
Bağa kaçmaya çalışan karşı komşularını Yunan askerleri yakalamış, önce küçük  hasta çocuğu öldürüp , sonra da geline işkenceyle...
Sonra tabi hepsini öldürmüşler. 
Sadece devrilen arabanın yükleri arasına saklanan oğlanları kurtulmuştu.  
Çocuğun yaşadığı korkudan , dili tutulmuş, 
bağ komşuları şehire dönerken onu bulmuşlardı . 
Çocuğun dili bir hafta sonra açılınca her şeyi
anlatmıştı. 
Yunan sadece Manisa'yı değil geçmişimizi de işgal edip yaktı. 
Giderken öyle onulmaz yaralar, acılar, enkaz bıraktı ki...
Yıllar değil yüz yıllar geçse de unutulmaz.
Ninem " virane olmuş şehire indiğimizde gördüğümüz dalgalanan bayrak ve duyduğumuz ezan sesi , yeniden doğuşumuzun müjdesi oldu ."
Diyordu. Her ezan sesi , semada dalgalanan bayrağımız bana ninemin sözlerini hatırlatır. "
Diye tamamlamıştı.
1980 yılında vefat eden Kadir amcanın unutamadığı, her anlatışında gözyaşlarını tutamadığı; Manisa Yangınıyla ilgili binlerce acı hatıradan sadece bir tanesi...
O günlerde buna benzer sayısız acılar  yaşanmıştı.
Allah bir daha öyle acılar vermesin. 
8 Eylüller birliğin, huzurun, hürriyetin, güçlü Türkiye'nin, mutlu Manisalıların sembolü olsun.