Yaşasaydı bugün 70 yaşında olacaktı Kemal Sunal… 70. yaşında öyle bir kitap yayınladı ki eşi Gül Sunal, gözleri dolmadan okuyamıyor insan, inanın. Bir sevgi böyle mi güzel anlatılır, bu kadar mı samimi ve içten bir şekilde kağıda dökülür,

 

 

Yaşasaydı bugün 70 yaşında olacaktı Kemal Sunal…

70. yaşında öyle bir kitap yayınladı ki eşi Gül Sunal, gözleri dolmadan okuyamıyor insan, inanın.

Bir sevgi böyle mi güzel anlatılır, bu kadar mı samimi ve içten bir şekilde kağıda dökülür, o büyük usta, aile ortamı, çocukları, ardında bıraktığı dinmez acı bu kadar mı vurucu anlatılır…

“Kemal, hadi gel, bi kahve içelim” kitabını çıktığı hafta alıp bitiriverdim bir solukta. Ve bitirdiğim andan beri bu kitabı tanıtmak, anlatmak, herkesin okumasını sağlamak istiyorum.

Kafamda en az on yazı yazdım bununla ilgili, yetersiz buldum sürekli. Moda olduğu üzere bir sehpa üzerinde, yanında bir fincan kahve ile kitabın fotoğrafını çekip sosyal medyada dostlara duyurayım dedim, yakışıksız buldum. 

Ali Sunal’a, Ezo’ya bir tweet atayım da hislerimi anlatayım dedim, 140 karakter az geldi açıkçası.

Bugüne kadar sayısız biyografi, anı kitabı okudum, sözcüklerin insanın bu kadar yüreğine dokunarak yazılanını görmedim.

Bu elbette Kemal Sunal’ın içimize işlemiş sıcaklığı, evimizin bir insanı, anılarımızın çoğunun ortak noktası olmasından da ileri geliyor, onun kendine özgü sihrinin de etkisi var bunda evet ama bir eş olarak, yazarlık deneyimi olmadığı gibi edebi kaygısı da olmayan biri olarak Gül Sunal çok anlamlı ve okunası, okutulası, saklanılası bir armağan sunmuş Kemal Sunal’ın sevenlerine

Beklentilerinizi çok yüksek tutmak istemem ama…

Eğer Tosun Paşa’yı bilmem kaçıncı defa izleyip hala kahkahalarla gülüyorsanız…

“Develer nerde?” “Benim eşşeğe uymuşlarsa, kaçmış olabilirleerr” repliğini söylediğinizde sizi anlayan ve gülen bir arkadaşınız varsa…

Kibar Feyzo’da Şener Şen’in “faşo nedir ki?” sorusuna Feyzo’nun cevabı aklınıza geldikçe gülüyorsanız…

Hababam Sınıfı’nda Şaban’ın müfettiş Hüseyin Şevki Topuz’u her seferinde deli edişini artık ezberlediyseniz…

Süt Kardeşler’deki “Ramazaaaaan” deyişi kulaklarınızda çınlıyorsa…

Bihter’e ‘şimşek’ aşkını ilan edişine her seferinde gülüyorsanız…

Postacı filmine her denk geldiğinizde Fatma Girik’in abisine dünyayı dar edişini aynı keyifle izliyorsanız…

Yoksul filmindeki karakter betimlemesine, Kapıcılar Kralı’ndaki ödüllü oyununa hayransanız…

Gülen Adam’daki ağlayışına kıyamıyorsanız…

“Mazlum’u getirin banaaa” repliğini hatırlıyorsanız…

Düttürü Dünya’daki oyunculuğuna şapka çıkartıyorsanız…

Ve daha nice filmini defalarca izlemekten bıkmıyorsanız, Kemal Sunal sizin en yakınlarınızdan biri olmuş demektir.

Ve bu yakınınızı daha yakından tanımak istiyorsanız bu kitabı okumalısınız.

Bu kitapta, tiyatro sahnesiyle seyirci koltuğu arasında başlayan bir aşka tanıklık ediyorsunuz.

Arzu Film ve Ertem Eğilmez’e duyulan o eşsiz vefayı öğreniyorsunuz.

Hangi filmi çekiyorsa set sonrasında da Kemal Sunal’ın o filmin kostümleriyle dolaşarak insanları nasıl şaşırttığını görüyorsunuz.

Gül Sunal’ı, Ezo’yu, Ali’yi, o güzel aileyi çok yakından tanıyorsunuz.

Ali’nin ilkokulda babası yüzünden neden ağlayarak eve geldiğini…

Dışarıda bir şöhret olup evde nasıl bir mütevazı bir hayat sürdüğünü…

Sabah sabah evde yaptığı şakaları…

Çocuklarıyla kurduğu sağlam ilişkiyi bazen gülerek bazen duygulanarak okuyorsunuz.

Perran Kutman’dan Tarık Akan’a, Şevket Altuğ’dan Metin Akpınar’a, Gülşen Bubikoğlu’ndan Zeki Alasya’ya kadar birçok sanatçıyla kurduğu samimi dostlukla ilgili anılara dalıp gidiyorsunuz.

Propaganda filminde oğluyla birlikte oynamasının Ali Sunal için ne kadar anlamlı olduğunu ve bunun nasıl sürpriz bir şekilde gerçekleştiğini öğreniyorsunuz.

Titizliğine, yardımseverliğine, kitaplarına verdiği değere

Sırdaşlığına, iş disiplinine hayran kalıyorsunuz.

Aynı yıl kızı ilkokulu, oğlu liseyi bitirirken kendisinin üniversiteyi bitirişinin ailede yarattığı coşkuyu paylaşıyorsunuz.

“Kimse incelemeyecek galiba, en iyisi ben araştırayım” diyerek “TV ve Sinemada Kemal Sunal Güldürüsü” yüksek lisans tezini nasıl hazırladığına ve bu konudaki azmine alkış tutuyorsunuz.

Öldüğü gün yaşananları…

Ölümünün ardından cenaze evinde her fırsatta bir araba anahtarı aşırıp mezarına giden Ali Sunal’ın acısını…

Eşinin yaşadığı vefasızlık ve hukuksuzlukları…

Ali Sunal’ın babasının ölüm yıldönümünde askerden gönderdiği mektubu içiniz acıyarak okuyorsunuz.

Kitaba adını veren cümlenin nasıl zarif bir anlam içerdiğini ve onunla ve ailesiyle ilgili daha birçok şeyi merak ediyorsanız…

Hele ki benim kitap boyu merak ettiğim şeyi, Gül Sunal’ın, hiç adını anmadan ona hep bütün kitap boyunca neden “O” diye hitap ettiğinin sebebinin son sayfada o muazzam ifade edilişini öğrenmek, okumak, duyumsamak istiyorsanız…

Bu kitabı okuyun, okutun… 

Ne demişler;

Bir insan ancak adını anmayan kalmadığı zaman gerçekten ölür.

Ölümsüzlüğe uğurladığımız büyük ustanın 70. yaşı kutlu olsun…