ÇANAKKALE BİR ŞOKTUR! Çanakkale’yi anlayabilmek için onlarca, yüzlerce kitap okuyup, çok detaylı bilgilere sahip olabilirsiniz. Ancak oraya gitmeden asla Çanakkale’de olan biteni anlayamazsınız. Orada farkı bir hava var. Yürürken bunu hissediyorsunuz. N

ÇANAKKALE BİR ŞOKTUR!

Çanakkale’yi anlayabilmek için onlarca, yüzlerce kitap okuyup, çok detaylı bilgilere sahip olabilirsiniz. Ancak oraya gitmeden asla Çanakkale’de olan biteni anlayamazsınız. Orada farkı bir hava var. Yürürken bunu hissediyorsunuz.

Nereye baksanız savaşın izleri…     

98 yıl önce I. Dünya Savaşı’nın en önemli askeri faaliyetinin olduğu yerdesiniz. Savaşın kaderini değiştiren o detayı düşünüyorsunuz.  Nusret Mayın Gemisi’nin Karanlık Liman bölgesini tekrar mayınlaması deniz harekatının kaderini değiştirmiş.

Siz oradasınız…

18 Mart 1915 sabahı boğaza giren İngiliz Ve Fransız filoları boğazın her iki yakasında açılan ateş ve dökülen mayınların etkisiyle mevcudunun %35’ni kaybedip geri çekilmek zorunda kalıyor.

Ve siz 98 yıl sonra oradasınız.

Siperlere girip o kahramanların yaşadığı korkunç çarpışmaları düşünüyorsunuz.

Siperdesiniz…

Ahhh Seyit Ali Onbaşı…

Onun gibi olmak, onun yerinde olabilmek, hatta o anı hayal edebilmek mümkün değil. Öyle bir kahraman ki…

Hayatı oldukça sıradan. Ama mermiyi kaldırdığı o sıra dışı an, belki de savaşın seyrini değiştirdi.

Seyit Onbaşı 1889 yılının Eylül ayında Balıkesir'in Havran İlçesi Çamlık köyünde dünyaya geldi. Babası Abdurrahman, annesi Emine idi.

1909 yılında Osmanlı Ordusu'na katıldı. Balkan Savaşı'nda çarpıştı. I. Dünya Savaşı'nın başlaması ile Çanakkale Cephesi'nde topçu eri olarak göreve başladı. 18 Mart 1915'te müttefik donanması Çanakkale Boğazı'nı geçmek için saldırıya geçti. Bu sırada Seyit Onbaşı Rumeli Mecidiye Tabyası'nda görevliydi.

Yapılan atışlar sebebiyle tabyada bulunan topun mermi kaldıran vinci parçalandı. Bunun üzerine Seyit Ali 275 kilogram ağırlığındaki top mermilerini sırtlayarak top kundağına yerleştirdi. Seyit Ali, ilk iki atışta Bouvet'e hafif bazı hasarlar verdiyse de, üçüncü atışında Fransız zırhlısı Bouvet'e ağır yara verdi.

Atılan mermi geminin su kesiminin biraz altına isabet ederek geminin anında yan yatmasına neden oldu, daha sonra Nusret Mayın gemisinin döktüğü mayınlardan birine çarptı. Bouvet de bu yaradan kısa bir süre sonra alabora olarak battı. Bu yüzden komutan ona onbaşılık görevini verdi.

MERMİYİ TEKRAR KALDIRAMADI

Çanakkale savaşından bir gün sonra Seyit Ali Onbaşı'ndan top mermisi sırtında fotoğrafı çekilmesi istendi. Seyit Ali Onbaşı ne kadar zorlansa da top mermisini kaldıramadı. Fotoğrafı tahta bir mermiyle çekilebildi.

“Yine savaş çıksın yine kaldırırım” diyerek aslında her şeyi anlatıyordu.   

Savaşın sona ermesi ile 1918'de köyüne dönen Seyit Ali, ormancılık ve kömürcülük işlerine devam etti. 1934 yılında çıkartılan Soyadı Kanunu ile Çabuk soyadını aldı. Seyit onbaşı 1939 yılında verem hastalığı yüzünden hayatını kaybetti.

Onlar, bu ülke toprakları için şehit düştü. Kesin olmayan rakamlarla 213.000 Türk, 215.000 İtilaf kuvveti askeri olmak üzere toplam 428.000 kişi hayatını kaybetti. 100.000’den fazla öğretmen, mülkiyeli, tıbbiyeli ve Türk ocaklarında yetişmiş okur-yazar bu korkunç savaşta hayata veda etti.

Ruhları şad olsun…

Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Onların verdiği mücadelenin bir sonucu olarak bugün bu topraklar üzerinde yaşıyoruz. Millet olarak hala gücümüzü Çanakkale’den alıyoruz. Birlik ve bütünlüğümüzü o kahramanların yana yan, kola kola aynı safta duruşuna borçluyuz. Şimdi isimleri de yan yana…

Selendi’den Halil ile Harputlu Selim… Erzurumlu Ahmet ile Balıkesirli Osman…

Ülkemizin kurtuluş mücadelesine önderlik edecek olan Atatürk’ün liderliğini pekiştiren bir savaştır Çanakkale…  

Her haliyle çok önemli bir dönüm noktası…

Hiroşima ve Nagazaki’yi unutmayan Japonlar, bu şokları kendileri ve çocuklarına fazlasıyla hissettirdikleri için bugün Dünya’nın en önemli 10 ülkesinden biri konumundalar.

Çanakkale bizim Hiroşima’mız!

Hakikaten çok ama çok şey borçluyuz onlara. Bu yüzden Çanakkale’ye gitmek, orayı görmek ve Çanakkale’yi anlamak lazım. Dolaşırken derin derin düşünmek ve o şoku iliklerimize kadar hissetmeliyiz. Yoksa 18 Mart bizim için sıradan bir tarih, Çanakkale ise sıradan bir şehir olarak kalır, kalıyor maalesef…

Kalmasın!