01.04.2023 Cumartesi ( 10 Ramazan 1444 )

İslam’ın beş temel esasından birisi olan oruç ibadeti 11 ayın sultanı mübarek Ramazan ayında gerçekleştirilir. Oruç tutan Manisalılar saat kaçta sahura kalkacaklarını ve ne zaman iftar yapacaklarını sorgulamaktadır. Sahur vakti sabah güneşi doğmadan biter. İftar saati ise güneşin batışından sonra başlar.

Manisa’da Ramazan’ın onuncu günde Oruç Saat Kaçta Açılacak?

01 Nisan 2023 Cumartesi günü saat 19.40’da okunacak olan akşam ezanı ile birlikte Manisa'da iftar vakti başlayacak ve 11 Ayın Sultanı Ramazan ayının onuncu gün oruçları açılacak.

Manisa’da Ramazan ayının onbirinci gününde sahur vakti saat kaçta?

Ramazan’ın onbirinci gününde (02 Nisan Pazar) Manisa’da sahur vakti ise saat 05.24’de.

Günün Ayeti:

“Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve sessiz durun ki rahmete nâil olasınız.” (A’râf, 7/204)

Günün Hadisi:

“(Herhangi bir konuda) hakemlik yaptığınız zaman âdil olun.” (Taberâni, el-Mu’cemu’levsat, IV, 40-41)

Günün Duası:

“Allah’ım! Harama bulaşmaktansa helalinle yetineyim. Beni lütfunla (zengin kılarak) senden başkasına muhtaç etme.” (Tirmizî, Deavât, 110)

Günün Makalesi:

İFTAR SOFRALARINDA İSRAFTAN KAÇINMA Mevlüde Esra ÇETİNALP / Alaşehir İlçe Vaizi

“Bir ev nasıl yılda bir defa temizlenir, örümcek ağlarından kurtarılır, kiremitleri aktarılır, sıvanır, yıkanır, onarılır ve badana edilir, yani yeni yapılmış hale getirilirse, bir ruh da yılda bir kere, böyle bir genel temizlik ve revizyon ister. Bir şehrin temizlenmesi, onarılması, yeniden yapılması, sıva, boya ve badanaların tazelenmesi ile Müslüman bir şehrin oruç boyunca ruhî canlılık ve hareketi, yükselme ve ilerlemesi birbirini çok andırır. Oruç, demek ki bir noktadan bakılınca ruhun ve vücudun dezenfekte edilmesi oluyor.” der diriliş şairi Sezai Karakoç.

On bir ay özlemle beklenen, ruhu ve vücudu adeta dezenfekte eden oruca ev sahipliği yapan, damakta bıraktığı tat ile ikamesi olmayan bir zaman Ramazan... Geçmiş birkaç yılda yaşanan salgın hastalık süreci bu yıl Ramazan’ı daha bir şevkle karşılattı bizlere. Ailece bir araya gelinen sahurların, omuz omuza saf tutulan teravihlerin, kalabalık iftar sofralarının nicedir hasreti çekildi. Ve Rabbimize hamdolsun ki bir kez daha kavuştuk Ramazan’a, on bir ayın sultanına.

Farsça bir kelime olarak oruç, fıkıh kitaplarında “tan yerinin ağarmasından güneşin batmasına kadar şer’an belirlenmiş ibadeti yerine getirmek niyetiyle yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak” şeklinde tanımlanır. Bu tanım bizde çeşitli yanılgılara sebep olabilir. Oruç yalnızca yeme-içmeden ve bahsi geçen bedensel faaliyetlerden uzak kalmak değildir. Oruç aynı zamanda gıybetten, israftan, kul hakkından, iftiradan, yalandan ve sair davranışlardan kişinin kendini uzak tutmasıdır. Bizler orucu tuttuğumuz kadar oruç da bizleri tutmalıdır. Aksi takdirde kitabımız Kur’an-ı Kerim’de belirlenen amaç göz ardı edilmiş olur (Bakara, 183). Yani bizler orucu açlık ve susuzluğa indirgeyip günler öncesinden sahur ve iftar menüleri hazırlıyorsak, hangi yiyecek tok tutar, hangisi susatmaz gibi kaygılar taşıyorsak, sofralarımız bu kaygılar neticesinde tatlısı, tuzlusu, ara sıcağı, soğuğu ile dolup taşıyor, iftar öncesi yer yer arbede çıkan kuyruğa girip Ramazan pidesini bekliyor ve sabırsızlıkla beklediğimiz bu pideyi ertesi sabah çöp kutularının yanına bırakıyorsak işte orada durup düşünmek gerekir.

İsraf sözlükte en genel şekilde haddi aşmak olarak tanımlanır. Kur’an-ı Kerim’de ve Peygamber Efendimizin sünnetinde bizlere israftan uzak durmak tavsiye edilir. Günlük hayatı idame ettirirken insanoğlunun istifadesine sunulmuş olan nimetleri yerli yerince kullanmak ve israfa sebebiyet vermemek kulluğumuzun ve insanlığımızın bir gereğidir. İsra Suresi 26 ve 27. ayetleri burada zikretmek faydalı olacaktır. “Akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma! Çünkü savurganlar şeytanların dostlarıdır. Şeytan da rabbine karşı çok nankördür.” Başka bir ayet-i kerimede ise Yüce Rabbimiz “Çardaklı ve çardaksız bağları, değişik ürünleriyle hurmaları, ekinleri, birbirine benzeyen ve benzemeyen biçimlerde zeytin ve narları meydana getiren O’dur. Her biri ürün verdiğinde ürününden yiyin; hasat günü de hakkını verin, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (En’am, 141) buyurmaktadır. Yemek, içmek, akrabaya, komşuya, yoksula ve yolcuya ikramda bulunmak, ürün yetiştirmek ve bu ürünlerden faydalanmak aşırıya kaçmadıktan sonra bizlere helal kılınmıştır. Rabbimizin sevdiği bir kul olabilmek orta yolu tutturmak ve hayatın her alanında israftan uzak kalmakla mümkündür.

Sevgili Peygamberimizin “Kibre düşmeden ve israfa kaçmadan (dilediğiniz gibi) yiyin, sadaka verin/harcayın ve giyinin!” hadisi de bizler için yol göstericidir. O halde bizler bu Ramazan ayında soframızdan israfı uzaklaştıralım, bir çeşit yemekle doyabiliyorsak ikinci, üçüncü çeşidi ihtiyacı olan bir kardeşimizin sofrasına taşıyalım. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” diyen bir Peygamberin ümmeti olarak bizler bu Ramazan yardımlaşma ve dayanışma ile ruhlarımızı yeniden diriltelim, dünyayı daha yaşanmaya değer bir hale getirelim.

Son sözümüz yine şairin diliyle olsun. “İşte oruç külü deşer, betonları kırar, eskiyen dünyayı tazeler, alışkanlıkları elastikileştirir, donmaları önler, içgüdüleri pırıl pırıl yapar, insanı melankoliye düşmekten korur, kâinatı yeniden yaşanmaya değer bir hale getirir, insanı yeniden doğmuşçasına yaşamaya hevesli, iştihalı bir yeni insan yapar.”

Günün Fetvası:

Dijital ortamda abdestsiz Kur'an okunur, hatim takibi yapılır mı?

Kur'an'ı abdestli okumak asıldır. Ancak Kur'an abdestsiz de okunabilir. Yani abdest almadan Kur’an’ı ezberden okumakta bir sakınca yoktur. Ama Kur'an-ı Kerim'e abdestsiz dokunmak caiz değildir. Çünkü kerim kitabında Yüce Rabbimiz; “Ona ancak tertemiz olanlar dokunabilir.” (Vakıa, 56/79) buyurmaktadır. Ancak günümüzde sıkça kullanılan tablet, bilgisayar ve telefon gibi elektronik cihazlar bizatihi Kur’an (Mushaf) olmadıkları için, içlerindeki programlara yüklenmiş âyet veya Kur’an yazılı sayfalara gönül rahatlığı ile dokunabiliriz. Bunda dinen herhangi bir sakınca yoktur. Yine aynı şekilde tablet veya cep telefonumuzda Kur'an yüklü sayfalardan hatim takip etmenin, sanal Kur’an sayfalarına elle temas etmenin dinen herhangi bir mahzuru bulunmamaktadır. Kısaca özetlersek, Kur'an-ı Kerim'in bizzat kendisine abdestsiz dokunamayız. Ama cep telefonu, tablet veya bilgisayarımızda yüklü bulunan sanal Kur’an sayfalarına abdestsiz olarak dokunabilir, hatim takibi yapabiliriz.

SÖZLÜK:

Seyyidü'l-İstiğfar:

İstiğfar, kulun işlediği günahlardan ve yaptığı hatalardan dolayı Allah’tan af ve mağfiret niyaz etmesidir. Kur’an-ı Kerim’de işledikleri kötülüklerden pişman olup tövbe edenler övülmektedir. (Âl-i İmrân, 3/135) Kaynaklarda da “istiğfar” anlamı taşıyan pek çok dua bulunmaktadır. Hz. Peygamberin “Seyyidü’l-istiğfâr” (istiğfârın en güzeli) diye nitelediği dua ise şöyledir: “Allah’ım! Sen benim Rabbimsin! Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Beni sen yarattın. Ben senin kulunum; gücüm yettiği kadarıyla senin ahdin ve va’din üzere bulunuyorum. Yaptığım fenalıkların şerrinden sana sığınırım. Üzerimde olan nimetlerini itiraf ederim; günahımı da itiraf ederim. Beni bağışla; çünkü senden başka hiçbir kimse günahları bağışlamaz.” (Buhârî, Deavât, 2) Aslında kişinin Rabbine yönelerek içinden geldiği gibi dile getirdiği her türlü bağışlanma duası zaten bir istiğfardır. Tövbe edecek kimsenin iki rekât namaz kılması, sonra Allah’a hamd, Resûlü’ne (s.a.s.) salât ve selam getirmesi, ardından tövbe ve istiğfar etmesi, akabinde de salavat ve hamd ile bitirmesi de tövbenin adabındandır.

Kıssadan Hisse:

Elhamdülillah:

İmam-ı Azam Ebû Hanife, ticaretle de iştigal ederdi. Bir gün talebelerine ders verirken adamın biri telaşla yanına geldi ve “Ya İmam, gemin battı.” dedi. Ebû Hanife’nin ticari mallarını taşıyan gemiyi kast etmişti. O, bu habere: “Elhamdülillah” dedi. Adam çekip gitti ve tekrar yeni bir haberle çıkageldi: “Ya İmam, yanlışlık oldu, batan gemi senin değilmiş.” dedi. Bu habere de aynı cevabı verdi İmam ve: “Elhamdülillah” dedi. Haberi getiren adam hayrete düştü. Biri kötü diğeri iyi, iki haber getirmişti ve Ebû Hanife ne sevinç ne de üzüntü alameti gösteriyordu. Şaşkınlıkla sordu: “Ya İmam, her iki habere de ‘Elhamdülillah’ dedin. Bu nasıl hamd etmek böyle?” İmam-ı Azam: “Sen gemin battı diye haber getirdiğinde kalbimi şöyle bir yokladım. Dünya malının gitmesinden dolayı en küçük bir üzüntü yoktu. Bu nedenle Allah’a hamd ettim. Batan geminin benimki olmadığını bilince, dünya malına kavuşmaktan dolayı kalbimde bir sevinç yoktu. Bu hâli bana bahşettiği için de Allah’a şükrettim.”

HER CÜZDEN 3 MESAJ: 10. CÜZ

Onuncu cüzde 3 konu (mesaj):

Türk Kızılay Manisa'dan anlamlı iftar Türk Kızılay Manisa'dan anlamlı iftar

1. SAVAŞ AHLAKI

Savaşta Bile Ensar-Muhacir Gibi Ahlaklı Olmak ve Kulluğa Devam Etmek GerekirEnfal suresinin son tarafında Bedir savaşı örneği üzerinden savaş stratejileri anlatılır. Ayrıca savaşta da ahlaklı olma ve kulluk emredilir. Bunlara dikkat edilirse Allah’ın yardımı her zaman Müslümanlarla beraberdir. Bir kavim kendisini değiştirmedikçe Allah da onlara olan nimetini değiştirmez (Enfal, 8/53). Müslümanlara yardım eden ve kalplerini birleştiren Allah’tır (Enfal, 8/63). Surenin sonunda Medine’ye hicret eden muhacirler ve onlara yardım eden ensar anlatılır, onlar medh edilir ve imanın topluma yansımasının muhacir-ensar kardeşliğinden, ayrıca sıla-ı rahime riayet etmekten geçtiği hatırlatılır ve sure tamamlanır.

2. İSLAM TOPLUMUNUN DÜŞMANLARI Burada iki düşman üzerinde durulur:

a. Anlaşmaları Bozan Müşrikler/Kâfirler

b. Sürekli Fitne Çıkaran Münafıklar

Onuncu cüzün bu bölümünde Tevbe suresi başlar. Bu sure Enfal suresinin devamı niteliğinde olduğu için başında besmele bulunmamaktadır. Ayrıca sure, anlaşmayı bozan ve bölgede sürekli fitne çıkaran müşriklere verilen bir ültimatom ile başlar. Bu nedenle de surenin başında rahmet ifadesi olan besmelenin bulunmadığı belirtilir. Bu bölümde yeryüzünde fitne çıkaran düşmanlara karşı savaşa hazır olunması gerektiği açıklanır. Ayrıca önemli bir iç tehlike olan ve İslam toplumunun birliğini bozan, moralini çökertmeye çalışan münafıklar üzerinde durulur. Onların ahlaki zaafları, çalışma usulleri ve stratejileri anlatılır. Müslümanların bunlara karşı da dikkatli olmaları ve mücadele etmeleri gerektiği hatırlatılır. Çünkü bir toplumun iç ve dış güvenliği çok önemlidir.

3. İSLAM EKONOMİSİNİN HEDEFLERİ

Özellikle İki Hedef Üzerinde Durulur:

a. İnfak

b. Sermayenin Adil Paylaşımı

Bu cüzün son kısmında infaktan bahsedilir. Ekonomik refahın sağlanması için çalışma ve teknoloji üretme yanında toplumsal yardımlaşma modeli olan bir infak stratejisi geliştirilmesi de emredilir. Yardıma muhtaç olanların mutlaka korunması gerektiği hatırlatılır. Toplumsal yardımlaşmanın bir parçası olan zekat ve sadakaların kimlere verileceği açıklanır (Tevbe, 9/60). Bütün bu çalışmaların İslam toplumunu güçlendireceği ve kalpleri birleştireceği anlatılır. Bu noktada da olumsuz propaganda yapan münafıklara yeniden dikkat çekilir.

Editör: Ali Gözen