Yaklaşık iki hafta önce, Manisa önemli bir şairini kaybetti. Basılmaya hazır şiirlerini saymazsak basılmış 3 şiir kitabı bulunan şairimiz sessiz sedasız aramızdan ayrıldı.

“Sessiz sedasız” diyorum burada bir sitem var. Hatuniye Camiinde kaldırılan cenazesinde protokolden kimseleri göremedim. Doğrusu şaşırmadım da. Yaşarken kıymet verilmeyen şaire ölünce kim kıymet verecek? Oysaki onu yapmış olduğu kültürel ve sanatsal faaliyetlerden dolayı tanımayan pek yoktu. Şair Nazmi Alper, hayatı boyunca gençleri zararlı alışkanlıklardan korumak, onları şiire ve edebiyata yönlendirmek için okul okul gezmiş ve bir çok öğrencinin gönlüne taht kurmuş bir kişilikti. Manisa’nın Gördes ilçesinin Güneşli mahallesine kadar gidip şiir dinletisi yaptığına şahit olmuştum. Tabi Manisa ili ve ilçeleriyle de sınırlı değildi bu koşuşturma. Ülkenin her yöresinde yapılan şair buluşmalarına, şiir dinletilerine giderek Manisa’yı temsil ederdi.

Manisa Halk Kütüphanesinde her yıl fotoğraflarla süslemiş olduğu şiirleriyle öğrencilere görsel şölen sunar, şiirin ve edebiyatın güzelliklerini anlatırdı.

Güftesini yazdığı, Yılmaz Yüksel tarafından bestelenen ‘Ben Anadolu’yum’ isimli Hüseyni makamındaki eser, 2015 yılında Amasya’da 11. kez düzenlenen Altın Elma Türk Sanat Müziği Beste Yarışmasında 542 eser arasından birinci seçilerek Altın Elma ödülünü almaya hak kazanmıştı. Bu başarı bile onu büyük bir şair olarak görmemize yeter de artar bile.

Şiire, sanata karşı yine sınıfta kalarak sessiz sedasız uğurladık şairimizi. Ondan bize geriye yaşadığımız anılar, bize verdiği öğütler ve şiirleri kaldı.

Şair Nazmi Alper’in şiirlerine baktığımız zaman, ölüm teması büyük yer kaplar. Ölüm gerçeğini kavramış olan şairimizin ölümü anlatan en iyi şiiri “Ölüm Dediğin” olmuştur. Dünyayı gurbet, gerçek yurdumuz olacak olan ahreti sılaya benzeten şairimiz, mezar taşının dünya yaşamının ne olduğunu anlattığından dem vurur:

Şu ölüm dediğin nedir ki gülüm.

Gurbetten sılaya göçün başıdır.

Dünya yaşamını bir yaz deseler.

Yaşamı anlatan mezar taşıdır.

Küçüklüğünden beri çok çileler çekmiştir şairimiz. Annesini hiç tanıyamadan kaybetmiş, üvey anne dayakları yiyerek büyümüştür. Üvey annesinin bir bahane bulup kendisini dövdüğünü, bu yüzden defalarca evden kaçarak mezarlıklarda bile yattığını, 11 yaşında inşaatta çalışmak zorunda kaldığını bir şiir dinletisinde kendisi anlatır. Şiirlerinde, yüzünün hiç gülmediğinden dem vurarak ölümü adeta Mevlana misali vuslat olarak görür:

Dostlarım duyarsanız bir gün öldüğümü

Bilin ki, o gün göreceksiniz güldüğümü

Dünya meşakkati bitecek o gün

O gün benim için en güzel düğün

Ölümü, “Allah’a kavuşmak” olarak gören şairimiz, dünya meşakkatinden Allah’ın emir ve yasaklarının unutulduğunu, insanın bunu ölünce anlayacağını ancak son pişmanlığın fayda vermeyeceğini şu ifadelerle anlatır:

Şu ölüm dediğin nedir ki gülüm.

Allah’a kavuşmak görmek demektir.

Yaşarken unutup Allah emrini,

Mezara giren de bilmek demektir.

Evet sevgili dostlar. Ölüm gerçeğini bir tokat gibi yüzümüze çarpan Nazmi Alper Hocamı bir kez daha rahmetle anıyorum. Elbette ki ölüm bir son değil bir başlangıçtır. Peygamber efendimiz bir hadis-i şerifinde, “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar” diye buyurur.

Sağlıcakla kalın…

Kucak açan toprağa

Konarken sessiz naşın

Üstünde kefenin son libasın

Olduğunu bilmeyecekler

Daha sonra bir Fatiha okuyup

Sana rahmet dileyecekler

Onlar toprağın üstünde yaşarken

Senin neler yaşadığını bilmeyecekler

(Nazmi Alper TANRIVERDİ)