Manisa Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Peyker Temiz, "Pandemide kaybettiğimiz sağlık emekçilerini saygı ve özlemle anıyor, toplumsal sağlık için demokrasi ve adalet istiyoruz! Pandeminin birinci yılında acı ve öfke ile doluyuz. Pandeminin tüm yükünü sağlık emekçilerinin üstüne yıktığınız, süreci yönetemediğiniz, bizleri koruyamadığınız için tükendik ve öldük, suçlusunuz! 11 Aralık 2019 tarihinde Çin’in Wuhan eyaletinde görülerek tüm dünyaya yayılan Sars-CoV-2 virüs enfeksiyonu kısa sürede DSÖ tarafından küresel alarm verilerek pandemi ilan edilmiştir. Ülkemizde de ilk vakanın 11 Mart günü görüldüğü açıklanmıştır. Pandeminin başlangıcından bugüne kadar 117,5 milyonu aşkın kişi hastalanmış, 2,6 milyonun üzerinde insan ise ölmüştür. Bugüne kadar ülkemizde yaklaşık 2,8 milyon kişi hastalanmış, ölüm sayısı resmi rakamlarla dahi 30 bine ulaşmıştır. Yitirdiğimiz 385 sağlık emekçisi ile dünyadaki en yüksek sağlık çalışanı kaybı ne yazık ki Türkiye’dedir. Manisa’da Dr. Faik Koyuncu, Dr. Cemal Yıldız, Dr. Aktan Kokuoğlu ile birlikte eczacı arkadaşlarımız, hemşirelerimiz, sağlık kurumlarında işçi ya da memur olarak çalışan arkadaşlarımızı kaybettik. Çok üzüldük, yıprandık. Hepsini bugün saygı, sevgi ve özlemle anıyoruz. Bunda verilerin şeffaflıkla paylaşılmaması, politik kaygıların bilimin önüne geçmesi, çalışma ortamlarında sağlık çalışanlarını koruyamayan uygulamalar en büyük etkendir. Ne yazık ki siyaset ve ekonomi insan yaşamının önüne geçmiştir. Pek çok ülkeyi çaresizliğe mahkûm eden, sağlık sistemlerini çökme noktasına getiren bu salgın, neoliberal özelleştirmeci sağlık politikaları yerine kamusal sağlık anlayışının yaşamsal önemini bir kez daha hatırlatmıştır. Pandemi ülkemizde ve dünyada eşitsizlikleri gözler önüne sermiş ve artırmış, en fazla yoksul, işçi, işsiz, dar gelirli kesim hastalanmış veya ölmüştür. Başka bir sağlık sistemi, başka bir dünya mümkündür. Bir yıllık sürede sosyal ve ekonomik destek sağlanarak toplumsal hareketlilik kısıtlanamamış, aktif sürveyans ve filyasyon bir yana, endikasyonu olan herkese test dahi yapılmamış, hastane tedavisi gerektirmeyen hastaların izolasyonunda sorunlar yaşanmış, vaka sayılarının düşük gösterilmesi ile bulaş zinciri Sağlık Bakanlığı eliyle büyütülmüştür. Kasım-Aralık aylarında ise sağlık sistemi tıkanmış, sağlık emekçilerinin özverili ve canla başla çalışması sonucu tablonun daha kötüleşmesi önlenmeye çalışılmıştır. Pandeminin sahada karşılanamaması sonucu 2. ve 3. basamak hastanelerde hasta yoğunluğu artınca servisler ve yoğun bakımlarda yer kalmamış, boş alanlar yataklı servis veya yoğun bakımlara dönüştürülmüştür. Yatak sayısı artırılırken, sağlık çalışanlarının sayısı artırılmamış, var olan çalışanlara bir kat daha fazla yük binmiştir" dedi. 

Peyker, "Pandemi sürecinde sağlık çalışanlarının özverili çalışmalarına karşılık salgının başlangıcından itibaren Sağlık Bakanlığı tarafından yeterince korunamama, salgını yönetmedeki başarısızlıklar sonucunda 150 binden fazla sağlık çalışanı hastalanmış ve 385’i vefat etmiştir. Ağır çalışma koşulları hekim ve sağlık çalışanlarında tükenmişlik yaratmıştır. İnsan hakları ve Uluslararası Çalışma Haklarına aykırı olarak emeklilik, izin ve istifa hakları ellerinden alınan sağlık çalışanlarının özlük hakları ve çalışma koşulları pandemi süresince kötüleşmiştir. Birkaç gün alkışlanan sağlık çalışanlarına şiddet durmamış, vadedilen ek ödemeler adaletli bir şekilde dağıtılmamıştır. Pandeminin ancak ortak akılla çözülebileceği bilinmesine rağmen iktidarın her şeyi ben bilirim, ben yaparım mantığı hakim olmuştur. Sağlık Bakanlığı’nın Bilim Kurulu yapılanması olumlu karşılanmasına karşın başta Türk Tabipleri Birliği olmak üzere tüm sağlık meslek ve emek örgütlerini sürece dahil etmemesi, bilgi paylaşmaması ve şeffaf olmaması en büyük eksiklik olmuştur. İktidar pandemiyi fırsat bilerek antidemokratik uygulamalarını artırıp, bir basın açıklamasına dahi izin vermezken, tüm demokratik kitle örgütleri, barolar ve derneklerin genel kurullarını iptal ederken, kendisi lebaleb dolu salonlarda kongre gerçekleştirip vatandaşa yasakladığı cenaze törenlerini kalabalıklarla yaparak pandeminin eşitsizliğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Pandemi döneminde şeffaf olmayan Sağlık Bakanlığı, aşı sürecinde de başarılı değildir. Hala ülkemizde kaç doz aşı alındığı, toplamda ne kadar alınacağı, aşıların ne zaman geleceği, başka bir firmadan aşı alınıp alınmayacağı, aşı firmalarına ne kadar ödeme yapılacağı gibi sorularımıza ne yazık ki Sağlık Bakanlığı bugüne kadar yanıt vermemiştir. Günlük aşı uygulaması çok yetersiz olup, bu şekilde devam edecek olursa ancak 2 yıla yakın bir sürede toplumun aşılanması tamamlanabilecektir. Aşılamanın eşitsizliklerden uzak, etik ilkeler ışığında, adil koşullarda yapılması esas olmalıdır. Dünyada ve ülkemizde varyant virüs artışı hızla devam etmektedir. Son açıklanan haritada ülkemizin yarısından fazlası çok yüksek risk ve yüksek riskli iken ve yeni tedbirler alınması gerekirken kontrolsüz bir normalleşmeye gidilmiştir. Bunun sonuçları ne yazık ki hepimize hastalanma ve ölüm oranlarında artış olarak yansıyacaktır. Buradan Sağlık Bakanlığına çağrımızı yineliyoruz. Bugün yapılması gereken kamusal ve toplumcu bir sağlık sisteminin gerekliliğini akıldan çıkarmadan; işçilerin, işsizlerin, yoksulların, esnafın yaşamlarının ve sağlıklarını olumsuz etkilenmesini engelleyecek kararlar ve destekler alınmasıdır. Toplumsal hareketliliğe ve iller arası geçişlere düzenleme ve kontrol getirilmeli, bunun için illere göre varyant virüs analizi yapılıp yeterli test ile uygun izolasyon önlemleri alınmalı, uygulamalar epidemiyoloji bilimi ışığında yapılmalıdır. Aşı doz ve hız oranı arttırılarak toplumsal bağışıklık hızla sağlanmalıdır. Tıp eğitimi başta olmak üzere eğitimi niteliksizleştirenlere; yanlış politikalar sonucunda toplum sağlığını bozanlara, bir avuç yandaşı zenginleştirirken, derinleşen ekonomik krizin bedelini sağlık çalışanlarına ve topluma ödetenlere; demokrasinin en temel değeri olan ifade özgürlüğünü, hukukun üstünlüğünü yok sayan anlayışa karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Toplumsal sorunlar da dahil hastalıklara neden olan bütün etkenlerle mücadele ederken, dün olduğu gibi bugün de hakikatin ve bilimin ışığında, korkmadan, hekimlik değerlerinin bize yüklediği sorumlulukla Toplumsal Sağlık için Demokrasi ve Adaleti savunmaya devam edeceğiz" diye konuştu.

Talepleri sıralayan Peyker, "COVID-19 meslek hastalığıdır. Dünya Sağlık Örgütü ve 130 ülke tarafından meslek hastalığı kabul edilirken, Türkiye’deki sağlık çalışanları da bunu hakediyor. Önerdiğimiz yasa tasarısı kabul edilsin. Toplumsal sağlık için güçlü ve etkin birinci basamak sağlık örgütlenmesi sağlansın. Şiddetsiz bir sağlık ortamında çalışabilmek için yeni ve etkili “Sağlıkta Şiddet Yasası” çıkarılsın. Emekliliğimize de yansıyacak temel ücret ile ekonomik ve özlük haklarımız iyileştirilsin. Özgür ve bilimsel çalışma ortamı için meslek örgütleri üzerindeki baskılara son verilsin. Liyakatsiz atamalar, tip sözleşme dayatmaları, tıp eğitimini niteliksizleştiren, altyapısı uygun olmayan tıp fakültelerinin açılması durdurulsun. Sağlık emek meslek örgütleri, tabip odaları ve hekimler olarak 14 Mart Tıp Haftası’nda sağlık ortamının tüm olumsuzluklarına rağmen sayısız eylem ve etkinliklerle “Yitirdiklerimiz gönlümüzde, taleplerimiz dilimizde” diyoruz. Bir kez daha pandemide kaybettiğimiz sağlık emekçilerini saygı ve özlemle anıyor; hekimlik değerlerinden aldığımız güçle Toplumsal Sağlık İçin Demokrasi ve Adalet talep ediyoruz" dedi.

Editör: TE Bilişim