Dışarıda hızla geçip giderken zaman, cezaevinde katı kurallar işlemekte. Burada sevdiklerinize ulaşmak yasak, ağaç yasak, çiçek yasak, iki çift muhabbet etmek yasak…

Ben onlara ekmek, onlar bana çiçek verdi.

Dışarıda hızla geçip giderken zaman, cezaevinde katı kurallar işlemekte. Burada sevdiklerinize ulaşmak yasak, ağaç yasak, çiçek yasak, iki çift muhabbet etmek yasak…

Avlunun üzerine çekilmiş tel örgüler arasından görebilirsiniz ancak gökyüzünün maviliğini, sıra sıra geçip giden bulutları ve geceleri koğuş pencerenize vuran ay ışığını…

Doğada her şey karşıtlarıyla var olmakta; iyi-kötü, güzel-çirkin, yaşam-ölüm gibi. Bu varoluş cezaevinde de devam etmekte. Ya karamsarlığa teslim olur karanlıkta kaybolursunuz ya da iyimserlikle kendinizi bulmaya doğru yol alırsınız.

Dışarıda günler aylara dönüşürken ben yaşamın bir ucunu elimde tutuyorum sıkıca. Yani bu cehennemin içinde yüreğimi cennete çevirmenin kapılarını aralıyorum aldığım her solukta.

Avluda rengini unutmamak için iki kök otu yeşertiyorum her sabah, sonra serçelerle muhabbetteyim gün boyunca… Sadece muhabbet değil bizimkisi, güzel bir alışverişimiz de var üstelik, ben onlara ekmek, onlar bana çiçek vermekte…

Avluda altı serçe yuvası vardı ilk geldiğimde, birkaç ay sonra yedinci yuvanın yapılışını izledim şaşkınlıkla. O minicik serçenin saatlerce dışarıdan ot, çiçek, yaprak sapı taşımasını, yuvasını tamamlamasını izledim hayranlıkla.

Yani cezaevinde, hele de tecritte yaşamak zor elbet ama katlanılmaz değil. Masmavi bir gökyüzünüz, yaramaz serçeleriniz, komşu koğuşlardan seslenen dostlarınız varsa eğer karanlığı aydınlığa, yalnızlığı birlikteliğe katmanız mümkün.

Hem ne demiş Nazım usta:

“Mesele esir düşmekte değil,

Teslim olmamakta bütün mesele.”

Hülya Kılınç

Silivri Kapalı Cezaevi

Kaynak: odatv

Editör: TE Bilişim