Filmlere konu olacak olay 10 sene önce gerçekleşti. Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde ‘şizofren' teşhisi konulan gencin akrabaları, kredi çekmek için akıllara durgunluk veren senaryoyu uygulamaya koydu. Takım elbise giydirilen genç gayet sağlıklı biriymiş gibi bankanın yolunu tuttu. 2011 senesinde 12 bin liralık tüketici kredisi çekti. Ardından 2012 yılında da 10 bin 300 liralık tüketici kredisi sözleşmesine imza attı. Bir süre sonra şizofren genç intihar etti. Mahkemenin yolunu tutan aile, kredilerin ödenmiş taksitlerini geri istedi. Davacı aile, kalan taksitlerin ise hayat sigortası kapsamında sigorta şirketince ödenmesini talep etti.

Tüketici Mahkemesi; davanın kabulüne, çekilen iki kredi sebebiyle bankaya borçlu olmadığının tespitine, davacıların mûrisin (miras bırakanın) vefat tarihine kadar yaptığı ödemeler toplamı olan 3.693 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek temerrüt faizi ile birlikte davalı bankadan tahsil edilmesine hükmetti. Mahkeme, sözleşmelerin borçlusu olan davacıların murisinin sözleşmelerin yapıldığı tarihlerde paranoid şizofreni teşhisi konulan hastalığından ötürü sözleşme yapma ehliyetine sahip olmadığına karar verdi. Kararı davalı sigorta şirketi ve banka şubesi kararı temyiz edince devreye Yargıtay 3. Hukuk Dairesi girdi.

Aile menfaat temin etmiştir

Emsal bir karara imza atan Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, akıl hastası birinin akıllıymış gibi davranarak kredi çekmesinden ötürü bankayı mağdur saydı. Kararda şöyle denildi: “Somut olayda muris sözleşmenin imzalandığı tarihte fiil ehliyetine sahip değildir. Buna rağben banka kredisinden yararlanmış, aldığı tüketici kredisi sayesinde bir menfaat elde etmiştir.

Kendisini ehil bir kişi gibi gösterip hukukî işlem yapan ve bu surette karşı tarafı zarara uğratan ehliyetsiz kişinin bu zarardan sorumlu olacağı tartışmasız olup, fiil ehliyeti olmayan murisin ilgili bankadan şizofren olduğunu gizleyerek kredi alıp kullandığı dosya kapsamında anlaşılmıştır. Kredi çekerken tam ehliyetli biri gibi hareket edebilen müteveffanın (ölenin) mirasçılarından borcun ifası istendiğinde, mirasçılarının, murislerinin ehliyetsizliğini ileri sürerek ifadan kaçınması, hakkın kötüye kullanılmasının tipik bir örneğidir.

Davacıların, murislerinin ölümünden önce çekmiş kredilerin karşılığı olarak ölmeden önce yaptığı kredi ödemeleri, davalı banka tarafından kendisine verilen kredinin geri ödemesi mahiyetindedir. Bu sebeple kredinin geri ödemesi olarak ölmeden önce tahsil edilen taksitlerin iadesine karar verilmesi doğru değildir. Bu durumda mahkemece açıklamalar dikkate alınarak tarafların tüm delilleri de getirtilerek değerlendirilmesi gerekirken, eksik incelemeyle ve yanılgılı değerlendirmeyle davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. Mahkeme hükmünün bozulmasına oy birliği ile karar verilmiştir.”

Editör: TE Bilişim