Çocukların erken yaştan itibaren kuru üzüm tüketmesinin önemli olduğunu belirten Özgür, Okul Dostu Projesiyle okullarda 2 yılda 4 dönemde çocuklara kuru üzüm dağıtıldığını ifade ederek, ancak projenin devam etmeğini söyledi. Mustafa Özgür, projenin yeniden başlatılması gerektiğini kaydetti. İngiltere’nin Türkiye’den daha az nüfusa sahip olmasına yıllık ortalama 150 bin üzüm tükettiğini vurgulayan Özgür, “Kuru üzümün en çok üretildiği ülkemizde ise ortalama 10 bin kuru üzüm tüketiliyor. Bu doğa harikası ürünü düşünün sadece 10 bin ton tüketiyoruz. İç piyasada tüketimimiz hiç yok. İleride sıkıntı yaşamamak için öncelikle iç tüketimi artırmamız gerekiyor” dedi. 

Üzümün kükürde bandırılmasından dolayı ülkemizde fazla tüketilmediğini kaydeden Özgür, “Bakanlarımıza, milletvekillerimize, sektörde olan insanlara sorunlarımızı anlattık. Türk halkının üzüm yememesinin en büyük sebebi şu doğa harikası ürünü kükürde bandırıp, sarartıp, birçok kimyasal atıp cam gibi olacak ki insanların evvela güzü beğenecek, ondan sonra yiyecek. Onu yedikten sonra boğazında hafif bir acılık olur, o kadar güzel bir ürün. Bir yiyen bir daha yemez kükürtlü olduğu için. Ama bu üzümü yiyen bir daha arar. Biz iç piyasaya çalışmıyoruz kükürtlü olduğu için. Ama eğer biz bunun kodeksini değiştirebilirsek o zaman Türk halkının üzüm yeme alışkanlığını artırabiliriz. Biz üretiyoruz, bir miktarını da kendimiz tüketmemiz gerekiyor. Burada bir fazlalık varsa bu kodeks değiştirilebilir bu da ilave 15 bin-20 bin ton Pazar getirir” diye konuştu. 

Üzümdeki en büyük sorunun pestisit sorunu olduğunu vurgulayan Mustafa Özgür, “TBMM Bağcılık ve Üzüm Araştırma Komisyonu tarafından sorunlar çok güzel tespit edildi, fakat hiçbir şey yapılmadı. O araştırma komisyonunda bize deseniz ki bugün üzümdeki en büyük sorun nedir diye. Bir sürü sorun var ama tüm sektör 1 numaralı soruna pestisit sorununu koyar. Orada en büyük sıkıntı şudur. Adam ilaç için 100 tane değişik değişik lisans almış. Siz başka, öbürü başka, öbürü başka ilaç atıyor. Sonra ilaçlar karışıyor. Biz 21’er tonluk partiler halinde sarıyoruz. 21 tonluk partide zaman geliyor 6 tane, 7 tane farklı üreticinin malı oluyor. Bunlar maalesef ki karma oluyor. 20 tonluk üretici olsa bile bunu 5-6 seferde getiriyor. 10 günde getiriyor. Bu karışıyor. Bu sefer Avrupalı veya dünyadaki alıcılar bu ürünü analize soktuğu zaman 20 tane, 25 tane pestisit çıkıyor. Çünkü ürünler karma olmuş oluyor. Karma olduğu için bu pestisitten şuanda Türk üzümü en büyük kabusu yaşıyor. Dünyanın nefret ettiği olay pestisit. Biz bunları defalarca bakanlığa yazdık. Bakanlıkta genel müdürlerle görüştük. Adam yazmış, önüne gelene reçete vermiş. O lisansını almış. Devlet buna müsaade etmez. O zaman nasıl olacak. Dünyanın bir yerinde adamın bin dekar, 2 bin dekar bağı var. Dünyanın bir yerinde adam ilacını atıyor, siz sonra bağınıza ilaç atıyorsunuz.  O adamda 2pestisit, 3 pestisit çıkarken, benim malımda 20-25 pestisit çıkıyor. Alaşehir taraflarında 30-35’lere kadar çıkıyor. Yani üzümün salkım güvesi var. Salkım güvesi için şu ilaç, külleme için şu ilaç denilse bizde de 2-3 pestisit çıkar. Üzümde 160 çeşit ilaç var.  Bir de merdiven altları var onu hiç saymayın. Bizim depolarımıza günde 2 bin tona yakın mal getiriliyor. Onu bir yere koyuyorsun, birkaç gün sonra mal geliyor, onu başka yere koyuyorsun. Sonra mal işlenirken bu karışıyor. Senin malınız, onun malı ama herkes başka ilaç atmış.  Maalesef biz bunu ürettik kendimiz yemedik dünyaya veriyoruz kuralı dünya koyuyor. Burada çok ciddi prestij ve Pazar kaybediyoruz. Mesela Avrupa’nın birçok ülkesinde artık süpermarketlerde perakende ürün artık Avrupa’ya girmiyor. Avrupa raflarında artık Türk üzümü yok süpermarketlerde.  Sanayi de var ama süpermarketler de bu yok şimdi çoklu pestisit diyor. Hatta dergilere çıktılar Türk üzüm çok pestisitli almayın diye” diye konuştu. 
Türkiye’de kuru üzümün her zaman tüketilmediğine dikkat çeken Özgür, “Maalesef bir aşure zamanı bir de ramazan da hoşaf zamanı bir daha yok. İşin kötüsü Ege’de neredeyse hiç tüketilmiyor.  Doğu’da gene hoşaftır, Ramazan ayında tüketiliyor. Hiç sevilmiyor değil seviliyor ama iç piyasadaki tüketicinin beklentisi ve alışkanlığı daha sarı üzüm olmasından yana. Biz kuru üzümü yaptığımız sürece kuru üzüm paketlerinin arkasında bizim şirketimizin numarası ismi yazardı biz sayısı belli değil telefon aldık. Biz kuru üzümleri bulamıyoruz nerede bulacağız diye ama öyle bir bağ yok böyle bir alışkanlık yok ondan dolayı. Amerika’da da ihracat ülkesi ve büyük bir rekolte var ama iç piyasasının kuvvetli olması çok önemli. İç piyasa olmayınca tamamen dışa bağlı kalıyorsunuz.  Bir ara Manisa’daki okullar için bir kampanya başlatalım dedik, ücretsiz okullara dağıtalım dedik lokal olarak 15 ton belirli yerlere dağıtalım dedik maalesef hocalar o zaman onları bile dağıtamadılar. Mesela bizim burada da okul üzümü bir sürü bir sürü yerden mallar geri gelmiş bakıyorsun malların son tarihine 1 yıl önceki gönderdiğim üzümleri dağıtmamışlar onları iade etmişler.  Ben bir ay Saruhanlı’daki tüm fırınlara kuru üzümü bedavadan vereceğim ama dünyanın yaptığı gibi biz bunu daha önce Saruhanlı Ziraat Odası Başkanı Aydoğan Okur başkanla da yaptık. Dedim ki yüzde 2 içine üzüm koyalım öyle alıştıralım. Çünkü dünya ekmeğin içine yüzde 2 koyuyor üzümünde nefasetini bozmuyor.  Ben dedim bunu bir aylık size vereceğim dedim. Bunu dağıtın dedim. Ertesi gün baktık üzümden daha çok basın gelmiş, ekmeğin içine yüzde 20-25 üzüm koymuşlar. Bir şeyler yavaş yavaş olur, kademe kademe olur. Mesela bunu fırıncılarla pilot bölge seçip bu eğer şöyle bir duyulursa inanın o zaman İngiltere gibi Avrupa’nın her yerinde bunu yeriz. Adamlar yılda ortalama 2 kilo üzüm yiyorlar. Biz 2 gram, 3-5 gram yiyoruz” dedi.

Editör: TE Bilişim