Size beni çok etkileyen bir anımı aktarmak istiyorum. Yıl 2003 veya 2004, Aydın'da fuarlar yapıyordum. Alan yokluğundan 3000 m² devasa çadır kurup içerisinde düzenliyordum. O dönemin Aydın Belediye Başkanı rahmetli İlhami Ortekin beni çağırıp Aydın Tekstil Fabrikası'nı gezip oranın bir fuar alanı olup olamayacağına dair benden bir rapor istemişti. Bir görevli ile birlikte gittik. Gözlerime inanamadım, devasa bir fabrika, bir çok makina hatta askıda işçi ceketi dahi duruyordu. Görevli büyükçe bir alandaki makinaları gösterip; "bunlar yeni ve son teknoloji, daha birkaç sene önce alındı" dedi. İnanamadım! Sonra çok daha acı bir şey anlattı. Fabrikayı tamamen kapatabilmek için son kalan bekçilerin tazminatlarının ödenmesi ve işten çıkışlarının yapılması gerekiyormuş. Ve bu paraları Avrupa Birliği fonları ödemiş... Aynı durum bizim Sümerbank'ımız için de geçerli bildiğim kadarıyla.
Ne acı!
En yoğun devlet mallarının satıldığı AK Parti dönemidir. Telekom'dan Tüpraş'a, limanlarımızdan, Tekel' e kadar... Satılan kamu mallarının %88'i Ak Parti döneminde gerçekleşti.
Ak Partili Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ı hatırlayanlar vardır. Size birkaç cümlesini aktarayım;
-"Yakında Sümerbank tarihten siliniyor artık, bitirdik. Elinde bir şey kalmadığı gibi ismini de kaldırıyoruz. İsim hakkını satarız o başka. Sümerbank, Karadeniz Bakır, SEKA gibi işletmelerin hepsinin bir ad altında toplanacağız ve bitirileceğiz."
-"Efendim kár edeni de satıyorsunuz, zarar edeni de satıyorsunuz) Satacağız tabii. Kar edeni de satacağız, zarar edeni de satacağız. Neden? Devlet sanayici olmaz, ondan. Devlet ekonomik faaliyette bulunamaz ondan. Bu bir prensip meselesidir, ilke meselesidir, politika meselesidir. Bizim hükümetimizin politikası bu. Sevenlere de söylüyorum, sevmeyenlere de söylüyorum. Herkes hesabını buna göre yapsın."
"Babalar gibi satarız."
“Ne banka bırakacağız,
ne fabrika,
ne de işletme!
Liman da bırakmayacağız! Hepsini satacağız!
Köylü üretimden, işçi sanayiden koparıldı.
Şehir, üretimle değil; hizmetle, borçla ve güvencesizlikle büyüdü.
Bugün şehirlerde yaşanan yoksulluk, güvencesizlik ve köksüzlük tesadüf değil. Bunlar yanlış tercihlerin değil, bilinçli bir ekonomik tasarımın sonucudur. Ama biz bu tasarımı konuşmak yerine sürekli sonuçlarla oyalanıyoruz.
Ama üretimi, emeği ve yaşamı piyasanın dışına iten sistemi konuşmuyoruz.
Oysa hangi hayatların mümkün, hangilerinin imkânsız olacağı çoktan belirlenmiş durumda. Ve bu belirleme, yıllardır “medeniyet” etiketiyle önümüze konuyor.
Bunu fark etmeden yapılan her tartışma eksik kalır.
Eksik kalan her tartışma da bizi aynı yere geri getirir.
Bana göre de en büyük hainlik; yaralı, yorgun, savaştan çıkmış cumhuriyetin alın teri ile kurduklarını gözünü kırpmadan yok etmektir.