Haberler

Ramazan sayfası (On sekizinci gün) Manisa’da bugün iftar saat kaçta?

Bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesini içinde barındıran Ramazan ayı Manisa’da heyecanla karşılandı. Manisa’da Ramazan’ın on sekizinci gününde oruçlar saat 19.47’de açılacak.

Abone Ol

İslam’ın beş temel esasından birisi olan oruç ibadeti 11 ayın sultanı mübarek Ramazan ayında gerçekleştirilir. Oruç tutan Manisalılar saat kaçta sahura kalkacaklarını ve ne zaman iftar yapacaklarını sorgulamaktadır. Sahur vakti sabah güneşi doğmadan biter. İftar saati ise güneşin batışından sonra başlar.
Manisa’da Ramazan’ın on sekizinci gününde Oruç Saat Kaçta Açılacak?
09 Nisan 2023 Pazar günü saat 19.47’de okunacak olan akşam ezanı ile birlikte Manisa'da iftar vakti başlayacak ve 11 Ayın Sultanı Ramazan ayının on sekizinci gün oruçları açılacak.
Manisa’da Ramazan ayının on dokuzuncu gününde sahur vakti saat kaçta?
Ramazan’ın on dokuzuncu gününde (10 Nisan Pazartesi) Manisa’da sahur vakti ise saat 05.10’da.

09.04.2023 Pazar (18 Ramazan 1444 )

 

Günün Ayeti:

 

“Rabbine hamdederek şanının yüceliğini dile getir ve O’ndan af dile; şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir.” (Nasr, 110/3)

 

Günün Hadisi:

 

“Kim din kardeşinin hakkına girdiyse, altın ve gümüşün geçmeyeceği kıyamet günü gelmeden kendisiyle helalleşsin. Aksi takdirde; salih ameli varsa, yaptığı zulüm miktarınca sevabından alınıp hak sahibine verilir. İyiliği yoksa da, zulmettiği kardeşinin günahından ona yükletilir.” (Buhârî, Rikâk, 48)

 

Günün Duası:   

 

“Allahım! Bizi Kur’an-ı Kerim’i ve Peygamber efendimizin sünnetini doğru anlayıp, ilim ve hikmetle yorumlayanlardan eyle. Bizleri Kur’an ve Sünnet yolundan bir an olsun ayırma!”

 

Günün Makalesi:

 

Dini İstismar Etmek  / Ahmet KIZMAZ / Kırkağaç İlçe Vaizi

     Din, akıl sahiplerini kendi hür iradeleriyle en iyiye, en doğruya ve en güzele ulaştıran ilahî nizamdır. İnsana kendi mahiyetini, varlık amacını, Allah’a ve O’nun yarattıklarına karşı sorumluluklarını bildiren öğretidir. Allah’ın emir ve tavsiyeleriyle çizdiği yoldur. Takip etmemizi istediği hayat tarzıdır.

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyruluyor: “Bilinmelidir ki halis dindarlık yalnız Allah için olanıdır.” (Zümer, 39/3.)

    Hadis-i şerifte şöyle buyruluyor: Temîm ed-Dârî anlatıyor: Hz. Peygamber (s.a.s.) “Din samimi olmaktır.” buyurdu. Biz “Kime karşı?” diye sorduk. O da şöyle cevap verdi: “Allah’a, kitabına, Resûlü’ne, Müslümanların idarecilerine ve bütün Müslümanlara karşı.” (Müslim, İman, 95.)

 İslam, Yüce Allah’ın, Peygamberimiz aracılığıyla insanlığa gönderdiği son dindir. Hz.

Âdem ile başlayan ilahî mesaj, Peygamberimize indirilen Kur’an-ı Kerim’le taçlanmıştır. İslam’ın evrensel mesajları ve hükümleri, zaman ya da mekân fark etmeksizin bütün insanlık

için kıyamete kadar geçerlidir.   “Şüphesiz Allah katında din, İslam’dır.” (Âl-i İmrân, 3/19.)

“Her kim İslam’dan başka bir din ararsa, bu kendisinden asla kabul edilmeyecektir. Ve o, ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” ( Âl-i İmrân, 3/85.)

     Din istismarı, dinin manevi otoritesini kullanarak maddi kazanç, güç, şöhret ve makam elde etmektir. Dini istismar edenler, Allah’la ve Peygamberimizle görüştüklerini iddia ederek insanların iradelerini teslim almaya yeltenir. Hatasız ve masum oldukları yalanıyla kendilerini hakikatin yegâne temsilcisi gibi göstermeye çalışır. Sözde keramet ve rüyalarla, bidat ve hurafelerle saf Müslümanları yönetmek ister. Şifa dağıtma, kısmet açma vaadiyle insanların çaresizliklerinden menfaat devşirir. Bilhassa gençleri hedef alarak toplumun heyecanını, hayal ve ideallerini, dinî inanç ve duygularını sömürür. Din istismarcıları, kendileri gibi düşünmeyenleri dışlar, mutlak itaat göstermeyenleri ötekileştirir hatta tekfir eder. Kendilerine kayıtsız şartsız bağlılığı şart koşarak aile, millet, kültür ve kimlik bağlarını zayıflatır. Menfaati uğruna yalanı, ikiyüzlülüğü, hırsızlığı, şantajı, şiddeti meşru görür. Sonuçta hem kendisi sırat-ı müstakimden sapar, hem de başkalarını saptırır.

     Din istismarı karşısında her birimize düşen, ferasetli ve basiretli davranmaktır. İslam’ı tahrif ve istismar etmek isteyenlere fırsat vermemeliyiz.

*Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Din İstismarı ile Mücadelede Sahih Dini Bilginin Önemi kitapçığından istifade edilerek hazırlanmıştır.

Günün Fetvası:


Her zaman dua yapılabilir mi, özel dua yapma vakitleri var mıdır?

 

Dinimizde dua etmek için özel bir zaman ve mekan tahsis edilmiş değildir. Her yerde her zaman dua edilebilir. Kur’an’da, “Akşama ulaştığınızda ve sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde, Allah’ı tesbih edin (namaz kılın). Göklerde ve yerde hamd O’na mahsustur.” (Rûm, 30/17-18) buyurularak, ibadet ve duanın gün içine yayılmasının önemi vurgulanmıştır. Bununla birlikte Kur’an ve hadislerden anlaşıldığına göre gece seher vaktinde yapılan dualar daha makbuldür. Âl-i İmrân sûresi 16-17. ayetlerde cennetlikler şöyle müjdelenir: “(Onlar) ‘Rabbimiz, biz iman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş azabından koru’ diyenler; sabredenler, doğru olanlar, huzurunda gönülden boyun büküp divan duranlar, Allah yolunda harcayanlar ve seherlerde (Allah’tan) bağışlanma dileyenlerdir.” Bir başka ayette de, “Onlar, geceleri az uyurlardı. Seher vakitlerinde bağışlanma dilerlerdi.” (Zâriyât, 51/17-18) buyurulmuştur.

Kıssa:

 

Ey nefsim!

Ey nefis!

Eğer bütün bu söylenenleri biliyorsan ve bunlara inanıyorsan, sana ne oluyor da amellerini hep yarınlara erteliyorsun?

Oysa ölüm orada bekliyor ve belki de hiç fırsat vermeden alıp götürecek seni! Ecelinin şimdi gelmeyeceğini nereden biliyorsun?

Tut ki, ömrünün sonunda göstereceğin gayret seni kurtaracak ve yüksek derecelere ulaştıracak. Ama belki de bugün son günündür!

O zaman neden böyle boş ümitlerle oyalanıyorsun? Diyelim ki ölümünün ertelendiği yolunda sana ilham geldi; hazırlığını şimdiden yapmana ne engel var? Sonraya bırakmana sebep nedir?

Ey nefis!

Artık Mevla’ndan başka gideceğin yer, isteyeceğin kapı, yardım dileyeceğin kimse yok; O’ndan başka kaçıp sığınacağın ve kurtulacağın makam yok! O’na sığınıp yalvar! Cahilliğin ne kadar fazla, günahların ne kadar çoksa yakarışın da o kadar güçlü olsun. O Allah yakaran zavallıya merhamet eder; coşkuyla isteyene yardım eder; zorda kalanın sesine kulak verir.

 

SÖZLÜK:   

 

Ashab-ı Suffe:

 

Resûlullah (s.a.s.), hicretten sonra inşa ettirdiği Mescid-i Nebevî’nin bir köşesinde etrafı açık ve üstü hurma dallarıyla örtülü “Suffe” olarak adlandırılan bir gölgelik yaptırmıştı. Suffe’de çoğunluğunu muhacirlerin oluşturduğu, evsiz, yoksul ve kimsesiz Müslümanlar barınırlardı. Burada kalan sahabilere “Suffe Ashabı” denilirdi.

Suffe Ashabı, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) gölgesinde yetişen ve eğitimleriyle bizzat kendisinin ilgilendiği ilim yolcuları idi. Zamanlarının büyük bölümünü onun âdeta dizinin dibinde geçirirler, vahyin feyiz ve bereketinden alabildiğine yararlanırlardı.

İslam eğitim-öğretim tarihinin ilk sistemli eğitim faaliyetlerinin yürütüldüğü müessese olan Suffe’nin sakinleri, Resûlullah’ın ilim ve İslam anlayışını yansıtmaları bakımından ilk İslam âlimleri olarak nitelendirilebilir. Suffe ashabı, Hz. Peygamber’in mesajını içtenlikle benimsemekle kalmayıp öğrendiklerini tebliğ etmek üzere farklı coğrafyalara gitmişler ve İslam’ın yüce hakikatlerini gönüllere taşımışlardır.

HER CÜZDEN 3 MESAJ:  18. CÜZ

 18. cüzdeki temel konular şunlardır:

 

1. KURTULUŞA EREN MÜMİNLERİN SIFATLARI

Müminûn suresinin başında, (cennetlerin en güzeli) Firdevs cennetine girecek müminlerin vasıfları kısaca zikredilir. (Mü’minûn, 23/1-11). Bu vasıflara göre ideal müminler;

 

a. Namazlarını huşu içinde kılarlar,

 

b. Boş/faydasız şeyleri terk ederler (zaman onlar için önemlidir),

 

c. Zekât verirler,

 

d. Namuslarını korurlar,

 

e. Emanete riayet ederler (onlar güvenilir ve dürüst insanlardır). Sonra Allah’ın verdiği nimetler (Mü’minûn, 23/12-22) ve bu nimetleri inkâr edenlerin sonları anlatılır (Mü’minûn, 23/23-53). Müslümanlardan da aynı hataya düşmemeleri istenir. (Mü’minûn, 23/54-91).

 

2. AHLAK MÜMİNLERİN EN TEMEL SIFATIDIR

Cüzdeki diğer sure ise Nur suresidir. Bu sure önceki Müminûn suresinin tamamlayıcısı konumundadır. Buna göre; ideal mümin, ahlaki seviyesi yüksek olan, başörtüsü ve tesettürü Allah’ın emri olarak kabul eden, başkalarının ırzına dil uzatmayan, dedikoduların peşinde koşmayan ve dilini koruyan kişidir. Bu surede iki büyük tehlikeye dikkat çekilir: Zina ve iftira. Bunlara karşı ceza, boykot (kamuoyu baskısı) ve ahlaki eğitim yöntemleri anlatılır. Bu surede ideal müminin sıfatları ahlaki açıdan şöyle açıklanır:

 

a. Zinadan kaçarlar,

 

b. Başkasına iftirada bulunmazlar,

 

c. Günah işlediklerinde hemen tövbe ederler ve bir daha o günahı işlemezler,

 

d. Hz. Peygamber’e ve eşlerine karşı saygılıdırlar,

 

e. Tesettüre dikkat ederler,

 

f. Karşı cinsi gördüklerinde gözlerini indirirler ve harama bakmazlar.

 

g. Evliliğe teşvik ederler,

 

h. Sabah-akşam Allah’ı zikrederler ve farzları yerine getirirler,

 

ı. Çocuklarını doğru eğitirler,

 

i. Ticaretleri onları ibadetten alıkoymaz,

 

j. Evlere girince selam verirler ve eşlerine iyi davranırlar (Nûr, 24/2-61).

 

3. KUR’ÂN, MÜMİNLERDE BİR FARKINDALIK OLUŞTURMAYA ÇALIŞIR

 

Bu cüzün sonunda ise Furkan suresinin giriş kısmı bulunmaktadır. İlk ayette; Kur’ân’ın misyonunun, âlemler için bir uyarıcı olduğu hatırlatılır (Nûr, 24/1), sonra farklı şeylere dikkat çekilir. Bununla bir farklılık ve farkındalık oluşturulmaya çalışılır:

 

a. Her şeyi yaratan Allah ile hiçbir şey yaratamayan/aciz putlar bir değildir

b. İyiler için cennet, kötüler/zalimler için cehennem söz konusudur,

 

c. Ayrıca Kur’ân’ı kabul edenler ve reddedenler,

 

d. Peygamberler ve ümmetleri,

e. Gündüz ve gece, yağmur ve kıtlık/kuraklık, tatlı su ve tuzlu su, baki ve fani, gökler ve yerler anlatılır… (Furkân, 25/2-62) Kur’ân bu şekilde Furkan olma özelliği ile sizde bir farklılık ve farkındalık oluşturur.