Gençliği kaybolmuş bir ülkenin geleceği olur mu?

Abone Ol

Türkiye, belki de Cumhuriyet tarihinin en kritik eşiğinde duruyor. Ekonomiden siyasete, inançtan adalete kadar her alanda yaşadığımız çözülme ve çürüme en çok da gençlerin yaşamını alt üst ediyor.

Fransa’nın saygın gazetesi Le Monde, geçtiğimiz günlerde bir analiz yayınladı. Türkiye’nin genç kuşaklarını tamamen kaybetme riskiyle karşı karşıya olduğunu rakamlarla önümüze koydu. Özetlemek gerekirse ülkemiz gençliğine ne umut verebiliyor, ne de yön.

Bir zamanlar hepimizin aşina olduğu “okuyup adam ol” cümlesi yerini “okusan ne olacak?"a bıraktı.
Çünkü günümüz Türkiye'nin de iyi eğitim bir kariyer aracı değil, adeta sabır testi. Üniversite sayısı arttı mı arttı, ama üniversite kavramının içi bomboş artık.

Müfredat ideolojik, öğretmen yoksul ve yorgun, öğrenci umutsuz. Liyakat bitti, yerine torpil, biat ve sessizlik aldı. Akademi düşünce üretmiyor, adeta düşünceden kaçıyor. Üniversiteler özgür değil, kayyum rektörler emir kulu, gençlik merak etmeye bile korkutuluyor.

Düşünmenin bile suç sayıldığı bir dönemde, düşünmeyi öğreten kurumların bir bir mezar taşları dikiliyor.

Le Monde’un verilerine göre 18-24 yaş arası gençlerin üçte biri ne eğitimde ne de işte. Yani kayıp.
Bu sadece bir istatistik değil aslında bir alarm zili.
O gençler evlerinde, odalarında, telefon ekranlarının soğuk ışığında kayboluyor.
Kimi umudunu yurt dışına bağlamış, kimi içine kapanmış, kimi artık hiçbir şeye inanmıyor.

Genç kadınların yüzde 42’si tamamen işgücünün dışında. Bu, yalnızca ekonomik değil, kültürel bir yıkım. Çünkü toplumun yarısı, daha başlamadan hayattan çekiliyor.
Ve devlet hâlâ “aile yapısı”, "aile yılı" diyor. Ama aileyi korumanın en sağlam yolu çalışan, kendi ailesini kurabilen gençler yaratmak ve kadınların özgürlüğünü korumaktır.

Hükümetimizin bu konuya getirdiği çözüm lisans eğitimini üç yıla indirmekmiş.
Bir çok projede olduğu gibi kâğıt üstünde güzel, “Gençler daha çabuk mezun olacak.”
Ama sahada karşılığı şu: “Daha erken mezun olup daha uzun işsiz kalacaklar.”

Eğitimi kısaltmak, içeriği zenginleştirmiyorsa sadece süresi kısa bir çile olur.
Bu ülkede insanlar zaten yıllardır “hızlandırılmış hayal kırıklığı” yaşıyor.
Her şey hızlandı, ama hiçbir şey ilerlemedi.

Gençler artık “gelecek” kelimesine inanmıyor.
Çünkü geleceği tarif edecek güven kalmadı.
Bir gencin en büyük motivasyonu umut, en büyük düşmanı belirsizliktir.
Bizse onlara belirsizliğin ortasında “sabır” diliyoruz..
Oysa sabır, umudu olan insanın erdemidir. Umudu kalmayanın sabrı tükenir.

Bunun adı artık bireysel çöküş değil, toplumsal travmadır.
Her gün biraz daha sessizleşen bir gençlik, yarın öfkesi patlayacak bir topluma dönüşür.
Tarihte hiçbir ülke gençliğini kaybedip ayakta kalamamıştır.
Hiçbiri ama hiçbiri!
Oysa bu cumhuriyet "Benim bütün ümidim gençliktedir." diyen bir lider tarafından kuruldu.
Ne yazık! Ne utanç verici!

Ülkemizin sorunu sadece yönetim değil, artık zihniyet.
Eğitimde, ekonomide, medyada, siyasette “itaat eden” yetiştirme arzusu, “üreten” kuşağı yok etti.
Oysa Türkiye’nin en büyük sermayesi, madenleri değil, genç akıllarıydı.

Bugün gençlik “kaçmak” istiyor çünkü içeride nefes alamıyor.
Gidecek yeri olmayan ise içine kapanıyor.
İki durumda da tüm ülke kaybediyor.

Üç kelimeyle özetleyelim; liyakat, özgürlük, güven..

Eğitimde liyakat.
Toplumda özgürlük.
Devlette güven.

Bu üçü olmadan ne gençlik kalır, ne ülke.
Bugün bunların hepsi ağır yaralı.

Ben bu tabloyu uzaklardan değil, sahadan görüyorum. Düzenlediğim her fuarda onlarca gençle konuşuyorum. Kitap fuarlarında, ellerinde çay bardağıyla yayınevlerinin önünde oyalanan, kimi atanamamış öğretmen, çoğu eğitimiyle alakasız işlerde asgari ücretle ailesine yük olmamak için direnen o gençleri. Motokurye öğretmen, market çalışanı fizikçi, grafikerlik yapan mimar.. Çoğunun ağzından dökülen cümle “buradan gitmek istiyorum”.. Ülkesini seven, pırıl pırıl gençlerde bu derecede umutsuzluk yaratmak utanç verici..

Manisa’da, İzmir’de, Aydın’da, Denizli’de hep aynı yüzler: umutla umutsuzluk arasına sıkışmış bir kuşak, artık hiçbir şeye inanmıyor.

Kritik eşikteyiz, yönetenlerimizin bize sıkça söylediği asıl milli güvenlik sorunu budur. Artık neredeyse hepimizin çevresinde son birkaç yılda yurt dışına yerleşmiş doktorundan mühendisine, hemşiresinden yazılımcısına, öğretmeninden sanatçısına, kendine hayat kurmuş tanıdıklarımız var.

Bu duruma gerçekten çok üzülüyorum. Gençliği kaybolmuş bir ülkenin geleceği olur mu?
Siz cevap verin...