ENGİN TOPUZ- PERDEN HİÇ KAPANMASIN AFSEM!

  1989’un yaz ayları… Arkadaşım Kadir Poslu ile Manisa sokaklarını arşınlarken, birçok yere asılmış bir afişe rastladık. Daha çok bir duyuruydu bu. “Oyunlarımızda görev vermek ve yetiştirilmek üzere genç oyuncular aranıyor…” anlamına gelen şeyler

Abone Ol

 

1989’un yaz ayları…

Arkadaşım Kadir Poslu ile Manisa sokaklarını arşınlarken, birçok yere asılmış bir afişe rastladık. Daha çok bir duyuruydu bu.

“Oyunlarımızda görev vermek ve yetiştirilmek üzere genç oyuncular aranıyor…” anlamına gelen şeyler yazan bir tiyatro ilanıydı. En tepede büyük harflerle MASAT yazıyordu.

1 yıl sonra AFSEM adını alarak Manisa’nın ilk ve tek özel tiyatrosu olacak ve 25 yıl boyunca Manisa gibi sanatın taşrası bir kentte usanmadan tiyatro yapmaya çalışacak bir oluşumun dernek olarak sahneye çıktığı addı MASAT…

Lise 1. sınıfı yeni bitirmişiz, başımızda kavak yelleri… Daha duyuruyu görür görmez tiyatrocu olma hayallerine daldık. Hemen duyurudaki adrese gittik. Taç Bina’nın yeni yapıldığı zamanlar. Bodrum kata indik. Boydan boya uzanan camın üzerinde “Manisa Gençlik ve Sanat Tiyatrosu Bale Folklör Kulübü Derneği” yazıyor.

İçeride gür siyah saçları alnına dökülen, bizden birkaç yaş büyük biri, elinde rulo yaptığı gazete kağıdıyla sağa sola sallanarak garip hareketler yapıyor. “Sanat deliliktir.” sözü geçmedi aklımdan, henüz 15 yaşındayım…

“Merhaba” diyerek içeri girdik,

“Ooo hoş geldiniz arkadaşlar, ben de can sıkıntısından sinek avlıyordum” dedi.

Mecaz yapmadığını hem az önceki gözlemimizden, hem de boş sayılabilecek dükkanda uçuşan sineklerden anlamıştık. Hakan Özcan ile böyle tanıştım. Onu tiyatronun sahibi ya da yetkilisi falan sanmıştık ama öyle değilmiş. O da bizim gibi tiyatro yapmak için oradaydı, bizden farkı Ahmet Abi’yle çok daha önceden tanışıyor olmasıydı. Uzun bir sohbete giriştik. Daha doğrusu o anlatıyor, biz dinliyorduk.

O yıl MASAT’ı, ertesi yıl AFSEM’i kurarak bugünlere getiren Ahmet Abi’yle, Ahmet Nuri Aydın’la birkaç saat sonra tanıştık. Bize amaçlarını anlattı, birlikte neler yapabileceğimizden söz etti, birkaç evrak ve en önemlisi yaşımız küçük olduğu için ailemizden izin belgesi istedi!

AFSEM’e ilk adımımı attığım günden aklımda bunlar kaldı; Hakan Özcan, Ahmet Nuri Aydın, veli izin belgesi, sinekler… Ve daha içeri girer girmez gözüme çarpan, duvardaki yazı:

“Bir gün su içeceğin çeşmeye çamur sıçratma!”

**

İlk oyunum “Ah Şu Gençler”…

Sonraki yıllarda Turgut Özakman’ın bu oyununu oynamayan kalmadı belki ama o dönem bir ilkti. Mehmet Ali Çıray’dan Dilek Yavuz’a, Hakan Özcan’dan Cihan Kükrer’e, Derya Gökçen’den Coşkun Taş’a, Fatih Fırat’tan Asuman Cider’e kadar gencecik bir dolu insan bir araya gelmiş ve bir amaç etrafında toplanmıştık.

Yönetmenimiz Naime Simsaroğlu ve Dilek Sağın…

“Genel Sanat Yönetmenimiz” Ahmet Nuri Aydın…

Danışmanımız Turgay Tezgin…

6 Aralık 1989 akşamı sahneye çıktığımda o sahne tozunun ne menem bir şey olduğunu çok iyi anladım.

Sonrasında birçok oyunda oynadım. Kocamın Nişanlısı, Kaç Baba Kaç, Damat Adayları, Çılgın Sonbahar vs…

Sayısız sahne, onlarca turne, bir dolu güzel anı…

Tiyatrocu olmadım, olamadım, olmak istemedim belki ama bana çok şey kattı tiyatro.

Her şeyden önce insan kazandım, çok değerli insanlar kattım hayatıma. Hakan Özcan’ı, Dilek Sağın’ı, Nesip Kalkan’ı, rahmetli Faik Gökmen Abi’yi, Hediye Abla’yı, Bedriye Pehlivan’ı, Kubilay Salman’ı, Mutlu Çamlıyer’i, Serkan Baydar'ı AFSEM sayesinde tanıdım.

Sezer Soykök sahne arkadaşımdı.

Demet Evgar sahne arkadaşımdı.

Gökhan Ünal gibi dünyanın en renkli insanlarından birini tiyatro sayesinde tanıdım.

Saruhan-Naime Simsaroğlu ile AFSEM’de tanıştım.

Düşünce dünyamın gelişmesinde de tiyatro yapmanın çok büyük katkısı olmuştur. Stanislavski’yi, Çehov’u, Recep Bilginer’i, Turgut Özakman’ı tanıdım tiyatro sayesinde.

Ve daha nicelerini…

Ve bütün bunların merkezinde bir insan var: Ahmet Nuri Aydın…

Ahmet Abi genç yaşında tiyatroya sevdalanıp, sanatın ayda yılda bir uğradığı bu kentte tiyatro yapmasaydı ben ne bunca dost kazanabilirdim, ne bunca güzel anı biriktirebilirdim.

Şimdi şehir tiyatromuz var güzel güzel, her sezon yeni oyunlar oynuyorlar, tanınmış tiyatro toplulukları gelip oyunlarını sergiliyorlar, liseler arası tiyatro yarışmalarımız, üniversite tiyatro topluluklarımız var. Kentimiz tiyatro anlamında epey mesafe almış görünüyor.

Oysa bu kente büyük tiyatrolar yılda bir ya da iki kere ancak gelirken, kentin bırakın üniversite tiyatro topluluğunu üniversitesi yokken, Eğitim Araçları Salonu ve Kız Meslek Lisesi Sahnesi tiyatro salonu olarak kullanılıyorken bu şehirde tiyatro yapılıyordu.

AFSEM Tiyatrosu’nda 90’lı yıllardan günümüze yüzlerce genç görev aldı. Onlarca oyun oynadılar, kafelerde geçirecekleri zamanlarını tiyatroda değerlendirdiler.

Ahmet Nuri Aydın’ın seveni vardır, sevmeyeni vardır. Ben de yeri gelir onunla ters düşerim, çatışırız hatta bazen. Eleştirel tarafı baskındır, zor beğenir bir tavrı vardır.

Ama ortada kimsenin reddedemeyeceği bir realite vardır; bu kentin ilk ve tek özel tiyatrosu AFSEM 25 yıldır, her türlü zorluğa, sıkıntıya, ilgisizliğe rağmen ayaktadır, üretkenliği azalsa da varlığını devam ettirmektedir. Bu kurumu ayakta tutanlar da her türlü vefayı hak etmektedirler.

*

10 Mart 1990…Salihli turnesindeyiz.

İlk perdenin sonu dansla bitiyor, müziğin bitimiyle birlikte iki sıra halinde sahnede koridor yapıyoruz ve dizlerimizin üstüne çökerek selam veriyoruz, perde kapanıyor.

Dansı ettik, müzik bitti, sıralandık, diz çöktük, selam verip kıpırtısız kaldık…

Perde kapanmadı…

Seyirci bize, biz seyirciye bakıyoruz. Perde kapanmadığı gibi ışıklar da sönmedi! Dakikalarca sürdü bu.

Seyirciyle en uzun bakışmamızı yaşamıştık…

Tüm tiyatrocuların ama başta AFSEM’e emeği geçen adını andığım anmadığım tüm dostların, tüm tiyatro sevdalılarının Dünya Tiyatrolar Günü kutlu olsun.

Perdeniz hiç kapanmasın!