Engin Topuz- Hasretinden Prangalar Çürüttüm

  “Başlangıçta ‘eskittim’ değildi, ‘çürüttüm’dü o sözcük. Yani Hasretinden Prangalar Çürüttüm’. Fakat ‘çürüttüm’ sözcüğünü sevmedim. Her ne kadar doğrusu ‘çürüttüm’ de olsa sevemedim. Bir de bu sözcükte üç tane ‘ü’ geliyor ya arka arkaya, kulağımı tırm

Abone Ol

 

“Başlangıçta ‘eskittim’ değildi, ‘çürüttüm’dü o sözcük. Yani Hasretinden Prangalar Çürüttüm’. Fakat ‘çürüttüm’ sözcüğünü sevmedim. Her ne kadar doğrusu ‘çürüttüm’ de olsa sevemedim. Bir de bu sözcükte üç tane ‘ü’ geliyor ya arka arkaya, kulağımı tırmaladı. İç kulağımı, yani gönlümü tırmaladı. Her şairin bir de yüreğinde kulağı vardır. Onu tırmaladı işte. Müzik ve anlam bakımından daha güçsüz buldum. O nedenle ‘eskittim’ dedim.”

Ahmed Arif, aslında kitaba da önce başka bir isim düşünüyor ama sonra bir arkadaşının önerisiyle Hasretinden Prangalar Eskittim koyuyor. Hem yukarıdaki açıklamayı, hem de ilk düşündüğü ismi, Refik Durbaş’la yaptığı söyleşiden biliyoruz.

21 Nisan 1927 doğumlu olan şair, ilk şiirlerini yayınlamaya başladığında yirmili yaşlarında ve o dönem Garip fırtınasının estiği bir dönem. Orhan Veli, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet’in şiirleri ortalığı kasıp kavuruyor, şiir anlayışları bir yandan büyük ilgi çekerken bir yandan da edebiyatla ilgilenen birçok insanın tepkisini çekiyor.

Ahmed Arif’in şiir anlayışı Garip ile gelen şiirin içeriğine aldırmayan bir anlayış elbette. Cemal Süreya’nın deyişiyle; “Ahmed Arif’in şiiri bir bakıma Nazım Hikmet çizgisinde, daha doğrusu Nazım Hikmet’in de bulunduğu çizgide gelişmiştir.”

1970’de kendisiyle yapılan bir söyleşide Ahmed Arif şöyle diyor:

“Üniversitede ve mahpushanede bazı arkadaşlarım ‘Nazım’dan sonra şiir yazmak, boşuna bir gayret, hatta saygısızlık’ diyordu. Onlarla hiç tartışmadım, hep sustum. Çünkü dedikleri bir bakıma doğruydu. Ne var ki ‘Nazım gibi şiir yazmak’ ile ‘Nazım’dan sonra şiir yazmak’ arasında vatanımın dipsiz uçurumları gibi bir uçurum vardı. Elbette Nazım’ı yahut başka bir ustayı budalaca izlemekle kimse şair olamazdı. Ama Nazım’dan da, başka ustalardan da sonra şiir yazılacaktı.”

Kimseyi budalaca izlemediği için Ahmed Arif, usta ve özgün bir şair olarak Türk edebiyatındaki yerini aldı. Şiirlerinin bir bölümünü önce dergilerde yayınladı, sonra kitapta topladı. Hayatı boyunca yayınladığı tek bir şiir kitabı 60’dan fazla baskı yaptı, film sahnelerine girdi, şarkılara söz oldu.

Kitap ilk baskısını 1968’de Bilgi Yayınevi’nden yaptı. Sonraki baskı, benim de sahaflardan arayıp edindiğim Cem Yayınevi’ndeki 1971 yılı baskısı. Sonrasında arka arkaya yapılan basımlar…

Kitabın aslında o dönemde birden çok baskı yapmasında bir filmin de etkisi var. Yılmaz Güney’in “Arkadaş” filmi.

1974’de çekilen filmde Yılmaz Güney bir sahnede Melike Demirağ’a “Hasretinden Prangalar Eskittim” kitabını verir. Melike Demirağ odasına kapanır ve Ahmed Arif şiirlerini okur, çok etkilenir. Başka bir sahnede de Yılmaz Güney’den dinleriz bir Ahmed Arif şiirini. O günkü iletişim koşullarını düşünürsek, bugünkü gibi kitapların reklamının yapılamadığı dönemde bu film kitabın satışlarına olumlu etki yapar.

Cem Yayınevi’nin ilk baskısında, Cemal Süreya’nın, Nihat Behram’ın, Fikret Otyam’ın Ahmed Arif ve şiirleri hakkında yazıları var. Kitabı ilk yayınlandığında Ahmed Arif 41 yaşında, şiirleri edebiyat dünyasında biliniyor, tanınıyor, bu yüzden kitabın yayınlanmasında geç kalındığı görüşü hakim. Cemal Süreya Hasretinden Prangalar Eskittim’in geç kalmış bir yapıt olmadığını belirtip bunun sebebini şöyle açıklıyor:

“Yaşsız bir şiirdir Ahmed Arif’in şiiri. Günün değil, çağın değil, çağların ‘aktüalite’siyle doludur. ‘Künyesi çizileli’ kim bilir kaç yıldız uçmuştur.”

Tabi bu muazzam şiirlerin kimilerinin, henüz kitap haline getirilmeden önce bir kadına yazılan mektuplarda yaşadığını, mektup sayfalarında barındığını yaklaşık 2 yıl önce çıkan bir kitap nedeniyle öğrendik : Leylim Leylim, Ahmed Arif’den Leyla Erbil’e Mektuplar…

Bu kitapta, ‘körkütük aşık bir Ahmed Arif’in aşkına karşılık bulma umuduyla yazdığı’ mektuplara tanık olduk. “Benim tarafımda aşk yoktu, yalnızca dostluk vardı” diyor, Leyla Erbil, nitekim bu dostluk duygusunu çok net hissettirdiği için şairin bunu kabullenişini de görüyoruz mektuplarda.

Leyla Erbil, ölümünden kısa süre önce mektupların yayınlanmasına izin verdi, hazırlanış aşamasında her türlü katkıyı sundu ama ne yazık ki kitabın yayınlanışını göremeden aramızdan ayrıldı.

1954-1959 yılları arasındaki mektuplaşmalarında Ahmed Arif’in yazdıklarını okuyunca Cemal Süreya’nın şu tespitinin ne kadar doğru olduğunu görüyoruz:

“Onun şiiri, konuşmasından alınmış herhangi bir parça gibidir; konuşması ise, şiirinin her yöne doğru bir devamı gibi.”

Bu mektuplarında bir şairin iç dünyasındaki fırtınalara, kedere, sevince tanık oluyorsunuz. Şiirlerin yazım aşamasını anlıyorsunuz ve daha çok seviyorsunuz o dizeleri.

Genelde Leylim diye başlayan mektupların sonunda yazdığı iyi dilekler bile şairane:

“Bineceğin trenlerin soluğu tükenmesin. Ayağını attığın yerler deprem görmesin. Denizler uslu, vapurlar yollu olsun. Ferman et rüzgar beni de alıp oralara atsın.”

Ben edebiyatçıları genelde öldükleri gün değil doğdukları gün anmayı tercih ediyorum. Çünkü ölümlerinden dolayı değil yaşamlarından dolayı seviyoruz ürettiklerini, duygu dünyamıza kattıklarını.

Ahmed Arif için de’ iyi ki doğmuş’ diyelim ve “seni, anlatabilmek seni” diye başlayan o mükemmel şiirin son dizeleriyle bitirelim yazımızı:

“Yokluğun cehennemin öbür adıdır

Üşüyorum, kapama gözlerini…”

 

 

 

Kaynak:

1. Hasretinden Prangalar Eskittim, Ahmed Arif, Cem Yayınevi, 1971

2. Leylim Leylim, Ahmed Arif’ten Leyla Erbil’e Mektuplar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2013

3. Şiir Hikayeleri, Haluk Oral, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2014