Dünyanın en pahalı tabutları  ve giden canlar!… 

Abone Ol

Tarihler 06 Şubat saatler 04.17’i gösterdiğinde kimse bilemezdi dünyanın en büyük depreminin yıllar sonra ülkemizde olacağını hatta tüm Ortadoğu ülkelerini ve deniz ötesini yerle bir edeceğini.

Öncesinde 7,7 deprem bölgesindeki vatandaşlarımız daha ilk depremin şaşkınlığını üzerlerinden atamadan bu kez de ikinci sarsıntı 7,6 ile geldi. Yıkılmayan binalar olduğu yere bir iskambil kağıdı misali toz bulutları arasından yıkılıverdi.Canlarımız gitti ve gitmeye devam ediyor.

24 saat süresince kurtarma garabeti ulusça hep birlikte yaşadık. Ülkece çaresiz bir şekilde evlerimizde ve işyerlerimizde renkli camlı televizyonların karşısına geçerek, cep telefonlarımızdan tüm yaşananları şaşkınlıkla üzüntüyle, çaresiz şekilde sadece izledik. 

Kurtarma ekiplerinin gelmesini beklemeksizin  vatandaşlar kendi imkanlarıyla elleriyle betonu delercesine kazdılar enkaz yığınlarını.  Onların tüm çabaları yakınlarını,sevdiklerini oracıktan sağ olarak çıkartabilmek adına. Gecenin karanlığı ve onu takip eden sabahın ilk ışıklarına kadar enkazların arasında yükselen “Ne olursunuz bizi kurtarın” feryatları gecenin sessizliğini adeta çınlatıyordu.

Kolay değil Türkiye ilk kez böylesi bir büyük depremle yüzleşti. Hem de çetin kış koşulları altında. Deprem, sel ve afetlerin koordine edildiği tek merkez üssü tabiî ki AFAD. 

İlk 24 saate yakın süreçte koordinasyonun ne denli yetersiz, ne denli eksik, ne denli A-B-C-D planın devreye sokulamadığını gözlerimizle gördük.Dünya bize koştu biz koordine olamayarak depremzedelerimize saatler sonra yardım elimizi uzatmaya çalıştık.Çalıştık diyorum çünkü yetemedik.

Diyeceksiniz ne yapılabilinirdi. Çok şey yapılabilinirdi.

Türk Silahlı Kuvvetlerimize ait  operasyon helikopterleri depolarından yüklenecek çadırlar ve lojistik desteklerle birlikte bölgeye havadan ikmal yapabilir idi.Hatta kışlalardaki Mehmetçiklerimizi bölgeye taşınabilirdi.Depremin yaşandığı illerdeki krizi yönetebilecek yöneticilerin yaşamlarını yitirmiş olması düşünülerek acilen çevre illerden ekipler yine hava yolu desteği ile bölgeye kanalize edilebilirdi.Sağlık Bakanlığı sahra hastaneleri kurabilir di.Depremin ilk 6 saatinin ne denli önemli olduğunun bilinci neyi gerektiriyorsa hepsi ön görüyle büyük bir soğukkanlılıkla hayata geçirilebilinirdi.

Geçmiş depremlerden dersler çıkartmak gerekirdi. En yakın süreçte İzmir Seferihisar depremini yaşadık. Daha doğrusu bunu referans almaya da gerdek yok.Türkiye tam bir Deprem tabakasının üstünde öylece çaresiz ve savunmasız şekilde boylu boyunca uzandığını bilim adamları söyleyip durdu. 

Çözüm yollarına yönelik, Tedbirlerin nasıl alınacağı söyleyip durdular.Adeta dillerinde tüy bitti. Gelin görün ki onların bu söylemleri yok sayıldı onun yerine 20 yıl ve öncesindeki İmar Afları aldı.

Jeolog ve Bilim Akademisi üyesi Prof. Dr.Naci Görür hocamızın 10 İlimizi yerle bir eden 7,7-7,6 büyüklüğündeki iki deprem sonrasında; “TBMM’de Deprem Araştırma Komisyonu kuruldu. Herkes çağrıldı bir Celal Şengör bir Naci Görür çağrılmadı.” Ders alınacak hatta Üniversitelerde tez olarak okutulması gereken acı gerçekler.

 Hükümet ve hükümetlerin, bilim insanlarının depremle ilgili bilgilendirme, tehlikenin boyutunun ne denli vahim olduğu, feryatlara kulaklarını tıkamış olmaları geldiğimiz noktayı gözler önüne serilmesine neden oldu.

 Yaptığımız olumsuz işler keşke bununla kalsa ne mümkün.Gözleri para hırsı bürümüş çıkar çevreleri, hesaplarını günü birlik döviz kuruna göre dizayn etmeye çalışanlar paranın gücünü kullanarak siyasi erkler üzerinde etki yaratarak adına İmar barışı deyin, isterseniz İmar affı deyin ne derseniz deyin İşte gelinen nokta. Masum bebeler, masum binlerce giden canlar. Annesiz ve babasız kalan çocuklar. Haritadan silinen şehirler. Dondurucu soğukta beton bloklar arasına sıkışmış çaresiz kurtarılmayı bekleyen çaresiz insanlar.Bu acının ortadan kaldırılabilmenin yolu Twitter veya insanların iletişimin sağlandığı, yardımların sorunsuz olarak deprem bölgesine ulaştırılmasında büyük etken olan sosyal medyanın yavaşlatılması hatta durdurulması olarak görülemez.

Sosyal medya asıl bu zor günler için gerekli.Yardım çığlıklarını beton bloklar arasına sıkışıp kalan depremzedelerin sesini duyurabilmesi için olmalıdır.Elinizdeki iletişim materyali isterse dünyanın en son model cihazı olsun iletişiminiz kesilmişse işte bu üçüncü deprem şokudur.Bunu kimseye yaşatmaya hakkınız yok ve olmamalıdır.Hakaret unsuru taşıyanları devletimiz bulur gereğini zaman içerisinde yapar.Hatta yapmalıdır.

Şimdi gelelim yazımın başlığı olan ‘Dünyanın en pahalı tabutları’ 2000 yılları sonrasında yerden biten mantar gibi merdiven altı denetimsiz inşaat sektörüne veya biraz ekonomik gücü olup ta kendisini mütea-hit zannedenlere.

Asıl sıkıntı buradan başlıyor onların gerek gazetelere gerekse internet sitelerine verdikleri ilanlarla ‘Depreme dayanıklı hatta 7-8-9 şiddetinde depreme dayanıklı son sistem daireler’ kampanyaları yaparsanız işte geldiğimiz son hazırlanan hazin bir o kadar da acı reçetenin sonudur.

 Depremde enkazların altında yaşamları sonlanan konutların bazıları buna benzer vaatlerle 3-5 milyon liraya satıldığı ortaya çıkması olayın acı boyutlarını gözler önüne serilmesine neden oluyor. Bu nedenle diyorum ki pahalı lüks depreme dayanıklı diye satın alınan bu konutlar dünyanın en pahalı tabutları haline dönüştü. Dönüşmesine kim izin verdi tabiî ki mevcut sistem.İmar barışları, imar afları.

 Hatta İmar barışı ve Affından yararlanamayan kendilerine bu yönde iletişim kuracak birilerini bulamayarak az katta kalanlar aramızda kaldılar. Aslında dünyanın en şanslı bireyleri olduklarının farkında değiller. Değillerse bu depremden sonra olmalılar.

14 Mayıs’ta yapılması ön görülen bir seçimden söz ediliyor.Tabi ki hükümetin aldığı deprem bölgesi için OHAL kararı. Bu kararı ciddiye almak gerek.Neden mi?. Depremin yaralarının sarılması geçmiş depremler gibi hemen olmayacak kimse de bunun böyle olacağını hayal etmesin.Merkezi hükümet sadece bu süreci ileri sürerek seçimi 2024 Yerel seçimlerle birlikte yapma kararı almaya yönelik bir adım atarsa şaşırmayın.Doğrusunu söylemek gerekirse ben şaşırmam.Ortada şaşırılacak bir durumda göremiyorum deprem bölgesine ekonomik yardım talebinde bulunulan bir süreçten söz ediyorum.Geçmişte bunun örnekleri gördük.En yakın pandemi dönemini gözden geçirelim bizim dışımızdaki ülkeler vatandaşının hesabına binlerce dolar yatırırken, hükümetimiz bize yardım yapılacak bankaların İBAN numaralarını paylaştı.

 Sayın Cumhurbaşkanımızın Deprem bölgesine geldiğindeki sözleri de yabana atmamak gerekir “Her depremzede vatandaşımıza 10’ar bin TL vereceğiz. En geç bir yıl içerisinde konutları inşa edeceğiz” bu pencereden bakıldığında içimiz biraz olsun ferahlıyor gibi görünebilir.Bu iyi temennilerin altına imza atılır yeter ki gerçeklerle buluşsun.Saygılarımla…..