Boşaltın Ülkeyi, Çamaşır Suyuyla Yıkayacağız

Abone Ol

Hissiyatım budur.
Memlekette yıllardır sanki yavaş yavaş yüzlerce lağım patladı.
Her yerde.
Ve biz bu lağımın içinde yüzmüyoruz.
Boğuluyoruz.
Koku öyle ağır ki artık sadece burnumuza değil, zihnimize sinmiş durumda.

Nereye dönsek pislik akıyor.
Ekranlardan akıyor.
Gazetelerden akıyor.
Hukuktan akıyor.
Bürokrasiden akıyor.
Siyasetten akıyor.
Eğitimden akıyor.
Sağlıktan akıyor.
Borsadan akıyor.
Akıyor oğlu akıyor.
Yeni doğan bebekler bu ülkede para için, organize bir düzen içinde, bile isteye acı çektirilerek öldürüldü.
Bu bir “ihmal” değil, sistemdi.
Bir süre konuşuldu.
Sonra unutuldu.
Lağım kapağı kapandı, koku kaldı.

MESEM’de çocuklar “meslek öğrenecek” denilerek fabrikalara sürüldü.
Pres makinesine sıkışıp can verdiler.
Sadece bu yıl yaşadıkları 1.348 iş kazasında 10 çocuk öldü.
Bunu protesto etmek isteyen çocuklar tutuklandı.
Pres makineleri çalışmaya devam ediyor.

Uyuşturucu desen…
Artık “bizim mahallede olmaz” cümlesi tarih oldu.
Mahallenin iyi aile çocukları tedavi görüyor.
Orta okullarda, liselerde, üniversitelerde dolaşıyor.
Ama Meclis’te uyuşturucu araştırma önergesi reddediliyor.
Kolluk kullanıcıların peşinde.
Baronlara dokunan yok.
Eskiden “geçiş yoluyuz” denirdi.
Şimdi merkez olduk.
Mersin Limanı’na gönderilmek üzere yurt dışında tonlarca kokain yakalanıyor.
Ama bizde alıcısı bir türlü bulunamıyor.
Dünyanın en çok aranan Hollandalısı, Latin Amerikalısı bir bakıyorsun burada.
Vatandaş olmuş.
Sessiz sedasız..
Evininin bahçesinden ceset çıkanı bile var.

Hele bir koku var ki anlatılacak gibi değil.
Bu ülkenin en köklü, en ideolojik, varoluşunu milliyetçilik kodları üzerine kurmuş siyasi partisi, yıllardır Türk, Kürt binlerce gencin toprağa girmesine rağmen çözüm diyenlerin karşısında avazı çıktığınca "terörist! hain!" diyen bir yapı, ip attıkları Abdullah Öcalan'a bir sabah ansızın nasıl “Önder” der?
Dün “idam” diye bağıranlar, bugün Öcalan’a özgürlük mitinglerini “en doğal hak” diye nasıl izah ediyor?
Bir açıklama gerekmez mi?
Bunca yıl bu ülkede neden gençler öldü o zaman?
Dağda, şehirde, ovada toprağa düşen on binler kimin günah hanesine yazıldı?
Demirtaş neden hâlâ içeride?
Suçu ne?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ortada.
Altında imzamız var.
Ama yıllardır hiçe sayılıyor.
Barış diyenin karşısına “terörist”, “hain” diye dikilirken, Leyla Zana ne zaman “kızım” oldu?
Bu dönüşümlerle ilgili tek bir siyasi açıklama duydunuz mu?
Bir özür?
Bir yüzleşme?
Hayır.
Çünkü bu ülkede tutarlılık da lağımın içinde boğuldu..

Yasadışı online kumar ve bahis ise başka bir hat.
Telefon ekranında “oyun” diye açılıyor,
hayatın ortasında mezarlık gibi kapanıyor.
Borç batağına saplananlar, evlerinde, odalarında, sessizce intihar edenler.
Arkasında ne manifesto var ne slogan.
Sadece bir not:
“Kimseye yük olmak istemedim.”
Ama bu ölümler çoğunlukla haber olmuyor.
Çünkü bir bakıyorsun haber yapacak kanalların da sahibi yasa dışı bahis ve kumar baronu..


Ve bu kokuya dayanamayanlar…
Sadece bu yıl yaklaşık 250 bin genç bu ülkeden gitti.
Davulla zurnayla değil.
Bavulla.
Gitmelerinin sebebi refah değil.
Gitmelerinin sebebi koku.

Boşaltın ülkeyi.
Anahtarı kapının üstünde bırakın.
Bir süre yıkayalım.
Çamaşır suyuyla, sabunla, bol suyla.
Döndüğünüzde hâlâ koku varsa,
bilin ki sorun lağım değilmiş.
Bizmişiz.
Ulu bilge, Türkmen Beyi, devlet aklı Bahçeli'nin cümlesiyle; "Ne borusu? Kanalizasyonu bağladılar, kanalizasonu!!".
Yani ezcümle canım ülkenin içine etmişiz..