İşte Turgutlu Kaymakamlığı web sitesinde yer alan bilgi ve eski Turgutlu'nun az bilinen fotoğrafları...

CUMHURİYET ÖNCESİ TURGUTLU

Turgutlu yöresinin Eskiçağı hakkındaki bilgiler oldukça azdır. Turgutlu civarındaki mevcut höyüklerde henüz arkeolojik kazılar yapılmamıştır. Buna rağmen yörede yapılan yüzey araştırmalarındaki buluntular, bölgenin tarihini M.Ö. 5. ve 4. bin yıllarına kadar çıkarmaktadır. Yörenin M.Ö. 5 binli yıllarda iskan gördüğü, M.Ö. 3 binli yıllarda da yerleşme sayısının oldukça fazla olduğu anlaşılmaktadır. Yapılan araştırmalarda bazı höyükler tespit edilmiştir. Örneğin Urganlı'nın kuzeyinde, Gediz Irmağı kenarında görkemli bir konuma sahip Asartepe'nin M.Ö. 2 binli yıllarda önemli bir merkez olduğu belirlenmiştir. Stratejik önemi nedeniyle höyük, Geç Bizans döneminde bir kale ile tahkim edilmiştir. Manisa ve Turgutlu'nun bulunduğu bölge ile ilgili ilk kesin bilgiler (M.Ö. 1200-680 yılları arasında) Trako Frigleri ve Ludu Prensleri devriyle başlamaktadır. Daha sonra Lidya Krallığı devri (M.Ö. 680-546) gelmektedir. Bu devirle ilgili olarak, Devletin başkenti Sart olduğundan çevremizde pek çok tarihi kalıntı ve bilgi bulunmaktır. M.Ö. 546-334 yıllarında yöremiz bütün Anadolu ile birlikte Perslerin egemenliğine girdi.

İskender'in Persleri yenmesi ile (M.Ö. 334-282 yılları arasında) yöre Grek hakimiyetine girmiş oldu. M.Ö.129 ile M.S.395 yılları arasında ise yöre Roma hakimiyetinde kaldı. 395 yılında başlayan Bizans hakimiyeti sırasında bölgemiz Müslüman Arap akınlarına maruz kaldı. Emevi Halifesi 1.Muaviye döneminde (661-668) İstanbul üzerine sefer düzenleyen Araplar Manisa'dan geçtiler. Emevi Halifesi 1.Velid döneminde de (705-715) tekrar Araplar tarafından istila edildi. Turgutlu'nun da içinde bulunduğu Manisa ve yöresinin Türklerin egemenliğine girişi 14.yüzyılın başlarıdır. 1313 yılında Saruhanoğulları tarafından bu bölge ele geçirilmiştir. 1390 yılında ise Yıldırım Beyazıt zamanında Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Ancak Ankara Savaşından sonra Anadolu'da birliğin bozulması nedeniyle beylikler tekrar kurulmuştur. 1410 yılında bölge tekrar Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Turgutlu 16.yüzyılın başlarında Manisa'dan sonra bölgenin en büyük iskan birimi olmuştur. Turgutlu hakkında ilk detaylı bilgilere, 16.yüzyılın otuzlu yıllarına ait Tahrir defterinde rastlanmaktadır. Bu defterdeki bilgilere göre, Turgutlu bir köy olarak, 1530'lu yıllarda 120 haneye yaklaşan yerleşik ve 100 hane kadar da yörük olarak kayıtlı nüfusa sahipti. Toplam nüfus 1200'e ulaşıyordu ki bu rakam o günkü ölçüler içinde oldukça büyüktü. O tarihlerde Manisa'nın 7000, İzmir'in ise 11000 civarında nüfusu vardı.1575 tarihli tahrir kayıtlarına göre Turgutlu'nun daha da büyüdüğü görülür. Menteşe (Menteşoğlu) ve Yeni Mescit adlı iki mahallesi vardır. Nüfus yaklaşık iki katına çıkmıştır ve yörük yerleşme karakterinden çıkıp kasaba hüvviyeti kazandığı görülmektedir. O dönemlerde halkın büyük bir kısmı çiftçilik ile uğraşıyordu. Buğday, arpa ve pamuk önde gelen ürünlerdi. 1610 tarihinde alınan bir karar Turgutlu için bir dönüm noktası oldu. Bu tarihte Turgutlu'da pazar kurma kararı alındı.

Bu da Turgutlu'nun bir "Kasaba" haline gelişinin ve bunun resmiyete geçişinin başlangıcı oldu. 1660 tarihli bir defterde nahiye olarak adı geçen Turgutlu bu sıralarda 1175 haneye sahipti. Bu da yaklaşık 5.000-6.000 kişilik bir nüfus demekti. Mahalle sayısı da sekize yükselmişti. Gün geçtikçe gelişen ve 1830 yılında kaza haline gelen Turgutlu bu tarihe kadar Manisa'nın baş nahiyesi durumundaydı. 1878 Aydın vilayeti salnamesine göre Turgutlu'da o tarihte erkek nüfusu 9.959 ve hane sayısı 4.867'dir. Ayni tarihlerde 2 nahiyesi ve 33 köyü bulunmaktadır. 1888 salnamesine göre İlçede bir Rüştiye (Ortaokul) vardır ve öğrenci sayısı 78'dir. 20.yüzyıl başlarında Ali Cevat Kasabayı şöyle özetler: “2 nahiyesi, 48 köyü vardır. Kazanın toplam nüfusu 25.459'dur. Bunun 22.000'i Müslüman, geri kalanı Hıristiyan ve Musevi'dir. Kazada 52 mescit, 8 camii, 4 dergah, 46 okul, 2 kilise, 225 ahır, 255 samanlık, 8 kiremithane, 25 çeşme, 5.807 ev, 1105 dükkan, 92 mağaza, 72 kahvehane, 12 han, 48 fırın, 246 oda, 10 lokanta, 4 pamuk fabrikası, 2 hükümet konağı, 1 kışla, 1 cezaevi, 1 postane, 1 telgrafhane vardır.”

KURTULUŞ SAVAŞI VE TURGUTLU

Turgutlu 29 Mayıs 1919 tarihinden 7 Eylül 1922 tarihine kadar Yunan işgali altında kalmıştır. Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşından yenik olarak çıkmasından sonra imzalanan Sevr Anlaşması ile ülkeyi paylaşan batılı devletler Yunanlıların da Ege'yi işgal etmelerini kabul etmişlerdi. Buna dayanarak Yunan ordusu 15 Mayıs 1919'da İzmir'i, 29 Mayıs 1919'da da Turgutlu'yu işgal etmiştir. Kasabanın savunulması amacıyla kurulmuş olan Turgutlu Müdafaa-i Osmaniye Cemiyeti ve onun milis kuvvetleri işgale direndiyse de başarılı olamamış ve daha geri hatlara çekilerek mücadelesini oradan sürdürmek zorunda kalmıştır. İlçeyi işgal eden Yunanlılar tüm resmi binalara Yunan bayrağı çekmişler ve şehrin giriş-çıkışlarını denetim altına almışlardır. Yunan askerleri yerli Rumların da ihbar ve kışkırtmalarıyla kasabanın Müslüman halkına karşı büyük bir baskı ve tedhiş uygulamaya başlamışlardır. İşgalden kurtuluşa kadar geçen sürede, işgal altındaki pek çok yerdeki Türkler gibi Turgutlu halkı da pek çok acıya, işkenceye hatta katliama maruz kalmıştır. 30 Ağustosta kazanılan büyük zaferin ardından Yunan ordusunun Türkiye'yi terk etmeye başlamasıyla ülkede bayram havası esmiştir. Ama bu sefer de Yunanlılar şehirleri yakıp-yıkarak çekilmeye başlamışlardır. Turgutlu yangını 4 Eylül 1922 Pazartesi günü başlamış ve iki gün boyunca sürmüştür. İleri cephelerden batıya dönen Yunan askerlerinin de katılmasıyla olaylar çığırından çıkmıştır. Evleri tek tek ateşe verip insanları öldürmüşler, değerli eşyaları talan etmişlerdir. Bu yangınlar 6 Eylül 1922 Çarşamba akşamına kadar sürmüş şehir adeta bir kül yığını haline gelmiştir. Halide Edip'in ifadesiyle "bir yanmış ceset" haline dönüşmüştür. Onca acıya rağmen Turgutlu'lu bir kadın, Tahkik-i Mezalim Heyeti üyesi olarak buraya gelen Falih Rıfkı ATAY'a "Bu halimize de şükür, vatan kurtuldu ya" demiştir. Tahkik-i Mezalim Heyetinin yaptığı tespitlere göre 6328 evden 201 ev sağlam kalmıştır. 10.000 civarında da insan katledilmiştir. Bu yangında pek çok tarihi binanın yanısıra, içinde birçok yazma eserin bulunduğu Paşa Camii Kütüphanesi de yanmıştır.

CUMHURİYET SONRASI TURGUTLU

Yunan işgalinden sonra harabeye dönen Turgutlu, 1925-1926 yıllarında dönemin son mimari teknikleri kullanılarak tekrar inşaa edilmeye başlanmıştır. Bu yıllarda Turgutlu'nun Ahmetli ve Dağmarmara adlı 2 nahiyesi ve 44 köyü vardı. 1926-1927 yıllarında köy sayısı 43'e, 1927-1928 yıllarında ise 38'e düşmüştür. İlçe nüfusu ise 1925-1926'da toplam 40.729'dur. Bu yıllarda Turgutlu merkez ve köylerde toplam 16 ilkokul vardı ve okur-yazarlık oranı Türkiye ortalamasının üzerinde idi. Yine aynı dönemde sağlık hizmetleri de ileri seviyedeydi. 10 yataklı bir revir bulunmaktayken 15 yataklı Belediye Hastanesi yapılmıştır. Ayrıca Urganlı Kaplıcaları da şifa amaçlı kullanılmaktaydı. Ekonomik açıdan da dönemin en belirgin özelliği ürün çeşitliliği ve pazara açılmanın ülkenin başka yerlerine göre daha erken başlamasıdır. Turgutlu'nun bilhassa bağları, tütünü ve pamuğu çok meşhurdu. 1925-1926 yıllarında İlçede 8.000 dönüm bağ mevcut olup yıllık ortalama 3.500.000 okka çekirdeksiz kuru üzüm alınmaktaydı. Cumhuriyetin ilk yıllarında tarıma ek olarak hayvancılık da yapılmaktaydı. Yıllık ortalama 2.800.000 kg. süt, 12.000 kg. yün ve 4.000 kg. keçi kılı alınmaktaydı. Yine bu dönemde tarıma ve doğal kaynaklara bağlı olarak kurulan fabrikalar, dönemin en modern ve üretken fabrikalarıydı.

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN TURGUTLU'YA GELİŞİ

Kurtuluş Savaşında kahraman ordumuza mağlup olan düşman orduları kaçarken, 7 Eylül 1922'de Turgutlu'dan ilk kez geçen Atatürk aradan geçen 4 ay sonrasında Ocak ayında şehit kanlarıyla sulanmış Turgutlu'ya tekrar gelmiştir. 26 Ocak 1923'de özel trenle Salihli'den Turgutlu'ya gelen Atatürk'ü istasyonda Turgutlu'nun tüm halkı coşkuyla karşılamıştır. Başkomutan burada yaptığı konuşmada; " Biliyoruz ki büyük sefaletler ve felaketler geçirdiniz, evleriniz yakıldı, hemşehrilerinizden bir çoğu şehit edildi. Fakat bütün bu cenk sizin için heyyetimiz için bir uyanma ve uyanıklık olmuştur. Biz bu uyanışla çalışırsak artık o kara günlerin tekrarına imkan olmaz" demiştir.

EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİNDE TURGUTLU

1611 yılında İstanbul'da dünyaya gelen Evliya Çelebi elli yıla yakın bir zaman gezmiştir ve izlenimlerini 10 ciltlik "Seyahatname" adli eserinde toplamıştır. Bu eserin 9.cildinde "Evsaf-i şehr-i azim-i Durkutlu" başlığı altında Turgutlu anlatılmaktadır. Yayla Köyünü, bağ ve bahçeli ve "ab-ı hayatlı", camili ve hamamlı bir köy olarak tanıtan Seyyah, Temmuz ayında Turgutlu halkının bu köye yaylağa çıktıklarını belirtmektedir. Daha sonra yarim saatlik bir yürüyüşle batıya doğru gidildiğinde Turgutlu'ya ulaşıldığını kaydederek Turgutlu için "şehr-i azim" ifadesini kullanmıştır. Turgutlu, Evliya Çelebi'nin ziyaret ettiği dönemde gelişmekte olan bir şehir görünümü arzetmekteydi. Bunu bir takım vergilerden muaf tutulmuş olmasına bağlayan seyyah, şehrin dört tarafından bakıldığında çınar, kavak, salkım söğüt ve diğer ağaçlarla donanmış olduğundan şehrin görünmediğini ve bu sebeple de iki tarafı ağaçlı yol haline geldiğini belirtmektedir. Ayrıca bu gezi yaz aylarına denk geldiği için "ab-i havası gayet isicak" demiştir. Evliya Çelebi şehrin halkının huzur ve sükun içinde yaşadığını ifade etmiştir. Turgutlu'nun Acemi Ocağına çocuk verdiğini kaydeden Evliya Çelebi, bu görevi yapacak olan Yeniçeri Ocağının üst rütbeli subaylarından biri olan "Kethudayeri"nin de Turgutlu'da bulunduğunu belirtmektedir. Halkın giyimini anlatırken kullandığı tariften de anlaşılıyor ki, bölge halkı sanki günlük hayatında da askeri bir kıyafet giymektedir. Gençlerin levent kıyafeti giydiklerini, kadın ve erkeklerin kıyafetlerinin de baştan başa çuha renkli ferace olduğunu belirtmektedir. Evliya Çelebi'nin şehirde 300 dükkan bulunduğunu kaydetmesinden, halkın önemli bir bölümünün ticaretle meşgul olduğu anlaşılıyor. Tahıl pazarında da söz eden Çelebi Turgutlu'da 3 hamam ve 11 han bulunduğunu kaydetmektedir. Hamamların isimlerini belirtmemekle birlikte bunların Gavur Hamamı, Küçük ve Büyük Hamam oldukları tahmin edilmektedir. 11 handan ise sadece üçünün adi geçmektedir. Bunlar Semerciler Hani, Voyvoda Hani ve Yeniçeri Hanidir. Acemi Ocağına devşirilen çocukların bu handa toplandıkları tahmin edilmektedir. Evliya Çelebi kahvehanelerden de söz etmekte ve "...yedi şahane kahvehanesi var..." demektedir. Buraların halk müziğinin uygulama alanı olduğunu, gerek okuyucu gerekse sazende olarak musiki icra ettikleri yerler olduğunu, ayrıca meddahların da buralarda gösteri yaptıklarını belirtmektedir. Evliya Çelebi Turgutlu ile ilgili bilgilerin son kısmında üzümden bahsetmekle üzümün ta o zamanlardan Turgutlu'nun sembolü olduğunu anlatmaktadır. Evliya Çelebi Turgutlu'nun dini hayati ile ilgili fazla bilgi vermemekle birlikte, kilise ve havradan söz etmemesinden ve müftü ile nakibin varlığından söz etmesinden halkın çoğunluğunun müslüman olduğunu anlıyoruz.


Editör: TE Bilişim