Sanırım 1991 yılıydı. Doğu Anadolu’da yine soğuk mu soğuk bir kış dönemi. Bingöl’ün Solhan ilçesinde, Solhan Lisesi’nde lise 1. sınıf öğrencisiyim.    

Okulumuza o dönemde genç bir öğretmen atanmıştı. Branşı Biyolojiymiş. Pek de sevdiğim bir ders değildi.

Fizik, Kimya, Biyoloji…

Birbirinden zor üç ders.  

Boş geçen biyoloji dersinden ziyadesiyle memnunduk. Ama yeni bir atama olmuştu.

Derse yeni gelen öğretmenleri daha ilk derste tanımak için sorular sorar, disiplin mi değil mi anlamaya çalışırdık.

Tek derdimiz zayıf almamaktı.

O zaman sınıfta kalma vardı. Sonra kaldırıldı, sonra tekrar geri geldi. Sonra ne oldu bilmiyorum.

Daha ilk ders ama genç öğretmen hiç renk vermedi. Tam bir kapalı kutu.

Sonra yavaş yavaş tanımaya başladık.

Sert görünümlü ama yufka yürekli bir adam.

Zamanla samimiyet de arttı. Hatta Biyoloji dersini sevmeye de başladık.

Solhan’a çabuk alışmıştı.

Aradan bir süre geçti. Bu belki birkaç ay belki bir yıldan fazla. Biyoloji öğretmenimiz yanlış hatırlamıyorsam tıpkı kendisi gibi bir öğretmenle evlenmişti.

Ve bir ev tutması gerekiyordu.  

Evimiz Solhan’ın merkezi sayılabilecek bir mahallesindeydi. Oturduğumuz ev müstakildi. Yanında 2 katlı bir ev vardı. Alt katı kiralıktı.

Öğretmenimizin kiralık ev arayışı komşu olmamızla sonuçlandı.

Artık yan yanaydık.

Doğu’ya gidenler nasıl kar yağdığını iyi bilir. Hatta bazen kar o kadar yağar ki elektrik telleri kopar, mahalleler günlerce elektriksiz kalır.  

Bazen telefonlar kesilir haftalarca yapılmasını beklerdik.

Çetin kış şartları yeni atanmış bir öğretmen için, hele yeni evli bir çift için hiç de katlanılacak bir durum değildi.

Neyse ki Doğu’da hava soğuk ama insanlar sıcaktır.

Belki de görev aşkın besleyen sihir buydu.  

Bir gün yine elektrikler kesildi. Henüz karanlık basmamış, akşam üstüydü. Her yer kar, hava oldukça soğuktu.  

Komşum ve aynı zamanda biyoloji hocam balkona çıkıp elektriklerin neden kesildiğini sordu. Bende her zaman yaşanan bir durum olduğunu anlattım. Ancak bu kez durum farklıydı. Mahallenin bir bölümünde elektrik yoktu ve karanlık kısımda bizim evler de vardı.    

Şansızlık…

Hocam bunu fark edince elektrik direğine doğru yürüyüp önce bir keşif yaptı. Sonra eve dönüp birkaç malzeme aldı. Birlikte tekrar elektrik direğine doğru yöneldik. Demir elektrik direklerini bilirsiniz. Herkesin rahatlıkla çıkabileceği basamakları vardır.    

Hocam yavaş yavaş ama bilinçli adımlarla direğe tırmandı. Biz meraklı ve tedirgin bir şekilde izliyoruz. Hatta birkaç mahalleli bunun tehlikeli olabileceğini söylemeye çalıştıysa da hocam kararlıydı.

Bir süre uğraştıktan sonra bir anda her yer aydınlık oldu.

Arıza direkten kaynaklıydı ve hocam bir teknik görevli gibi çıkıp tamir etmişti.

O günden sonra hocamın mahallede saygınlığı bir kat daha arttı. Çünkü yaptığı şey cesaret ve yetenek isteyen bir şeydi.  

Lise bitmiş ve ben mezun olmuştum.

Liseyi 1993’te bitirdim. 1996’da Bursa’ya, 1997’de Manisa’ya geldim. Manisa’ya yerleştikten 2 yıl sonra yani, 1999 yılında Haber Gazetesi’nde çalışırken Utku Mahallesi Boyacılık sokakta hocamı karşımda buldum. Elinde bir şeyler vardı. Alışveriş yapmış, yürüyordu.

Hemen sarıldık. Hal hatır sorduk. Tayini Solhan’dan Manisa’nın Saruhanlı ilçesine çıkmıştı. Artık Manisa’daydı. Tabi eski günlerden bahsederken hocamın gözleri parladı. Çok güzel şeyler söyledi.  Solhan’da yıllarca kalmış, güzel anılarla ayrılmıştı.      

O günden sonra hocamla birkaç kez daha karşılaştık. Her seferinde ayak üstü sohbet etme keyfini yaşadım.  

En son Manisa Lisesi’nde idareci olmuş.

Ama ben bunu acı haberi aldığımda öğrendim.

Bilsem ziyaretine giderdim.

Bazı haberleri yazmak zordur.

Tanıdığın, sevdiğin bir insanın ölüm haberini yazmak ise çok çok zordur.

Yazarken tefekkür etmek, anlamaya çalışmak…

Kader dedikleri tam da bu…

Ama bir soru var ki aklımdan çıkmıyor.

Hocamın aşısı yapılmış olsaydı acaba bu son farklı olur muydu?

Okulları açarken acaba yanlış mı yaptık?

Öğretmenlerimizi aşı sürecine dahil etmeden bu kararı almamalıydık.

Eğitimden önce sağlık şart!  

Bu acı sonu yaşamak kolay kabul edilebilir bir durum değil.   

Çok üzgünüm…

Öğrencisiydim, komşu olduk. Aradan yıllar geçti, Türkiye’nin bir başka ucunda hayat bizi tekrar karşılaştırdı.

Ve sonra beni haberi yazmaya mecbur bıraktı…  

Şimdi köşe yazısı.

Çetin Özmetin.

Hocam, komşum, güzel adam…

Yetiştirdiğin her öğrenci senin için dua ediyor…

Mekanın cennet olsun.