İlk maçta 2-0'ın verdiği acıyla hafta boyu ağladılar. Hakemleri ve TFF'yi baskı altına almaya çalıştılar. Maça çıkmama" muamelesi ile kamuoyunu meşgul ettiler...
Taktikleri tutmuştu.
Konsantrasyonumuzu dağıttılar.
Kolay turlayacağımız rövanşı adeta korku filmine çevirdiler.
Ekmeklerine yağ sürdük. 
Elimize kolumuza hakim olamadık.
İlk 45 dakika kâbus gibiydi.
5. dakikada "düüt" penaltı: 0-1.
25'te Zafer-Yaser değişikliği, oyunu ve skoru lehimize çevirmeye yetmemişti.
35'te "düüt" yine penaltı: 0-2.
Başımıza gelecek bütün kötülükler ilk 45'te gelmişti. 
Suratlarımız asıktı. Birbirimize "Acaba eleniyor muyuz?" sorusunu sorarken, gözüm İsmail Haktan'daydı. Fizik olarak da teknik olarak da geriye gidiyordu.
Yıldız oyuncunun sahadaki görüntüsü, gerçekten inanılır gibi değildi.
İlerde kaptırdığımız topların dönüşünü yapamaz olmuştuk.
Rakibin tam da istediği ortam oluşmuştu.
Kapanıyorlardı, kompaktlardı, boş alan bırakmıyorlardı… 
Taner hoca bir şeyler yapmalıydı, kilidi çözme adına bu kez 57’de Cem-Çağrı değişikliği yapmıştı. Bu değişiklikle genç Çağrı, sol kanadı iyi kullanmaya başlamış, takımı hücumda hareketlendirmişti. 
Vuruyorduk, topumuz direkte patlıyordu. Vuruyorduk, kaleci Bayram'ı geçemiyorduk. Ama kaçırdıkça da arkada büyük boşluklar vermeye başlamıştık. Oyun elden gitmişti. Skor da, tur da elden gidiyordu. Çünkü orta sahamız çabuk geçiliyor, orta merkezdeki 10 numaraları Mehmet Özdıraz ile sağ kanat oyuncuları Sadık Baş arasındaki pas bağlantılarına çözüm bulamamaya başlamıştık. Sadık, başımıza bela olmaya başlamıştı. Çok fena bindirmeler yapıyordu. "3’ü yiyoruz, yedik, yiyeceğiz" derken, Taner hocadan çok kritik bir hamle gelmişti. 84'te forvet Sinan'ı çıkarıp, defansif orta saha Samican'ı almıştı. Bence bu, turu kurtaran hamleydi. Turun kapısı, bu hayati dokunuşla gelmişti!
Samican, koşup basınca, kaptığı topları olumlu kullanınca, yıpranan, yorulan orta alanı çekip çevirince, maçı bir şekilde uzatmaya götürebilmiştik. Uzatmada oyunu dengelemiştik, üstünlüğü de ele almıştık ama Sadık efendi başa bela olmaya devam ediyordu. Rakibin en etkili hücum silahıydı. Rakip hoca, sağ olsun, 97'de onu oyundan alarak, işimizi kolaylaştırmıştı. Tabiri caizse penaltıları oynamayı tercih etmişti. Bence intihar etmişti, kendi silahıyla ayağına sıkmıştı. 
Sonrasında ne mi olmuştu? Ben dahil nerdeyse tüm taraftarların salladığı İsmail Haktan, muhteşem bir şekilde sahne almıştı. Çağrı'nın soldan ortasında kafayı öyle bir çakmıştı ki Bayram’ı yere serip nakavt etmişti. Demek ki vasat oynasa da kötü oynasa da İsmail Haktan Odabaşı'ydı o! Neden sahada 120 dakika diretildiğinin cevabını hepimize vermişti. Gerçekten büyük bir futbolcu olduğunu bir kez daha gözler önüne sermişti. Olağanüstü kafası, Tuzla'nın hesaplarını bozmuştu. Saldırıya geçmişlerdi. Onlar risk aldıkça İsmail Haktan, rakibin savunması delip geçiyordu, daha özgüvenli daha coşkulu oynuyordu. 120'de boş kaleye atmaktansa Erhan Kara'ya attırmak istemesi, takımdaşlık ruhunun da bir göstergesiydi. 
Hakem, ofsayt gerekçesiyle ikinci golümüzü saymamıştı. Saha karışmıştı, Tuzla'nın kaybedecek bir şeyi yoktu, bizi olayların içerisine çekmişlerdi. Hakem, bu bahaneyle uzatmalara uzatma eklemişti. Rakibe bir de frikik çalmıştı. Nefesler tutulmuştu. Adrenalin yükselmişti. 
Heyecandan midemiz bulanıyordu ki frikik, baraja takıldı, sonrasında son düdükle turu atlamanın verdiği gururuyla yere seriliş vardı. Korku filminden farksız bir maçtı. Ancak sonu mutlu biten bir filmdi. Korku tünelinden Play Off yarı final biletini alarak, çıkmayı başarmıştık.
Bu tur bileti, deplasman tribününde yer alarak, İstanbul takımını destekleyen Manisalı taraftarlara armağan olsun. Bugün rakibi destekleyenler, gün gelecek, hepimizden daha çok bu takımı destekleyeceklerdir. Bilet peşinde koşacaklardır. Hepimizden daha çok bu takımın haklarını savunacaklardır.
Çünkü tekrar altını çiziyorum ki bölünmeye gerek yok, hepimiz bunu çok iyi biliyoruz ki şehir takımımız tektir, adı bellidir. TRTSPOR’da tecrübeli spiker Levent Özçelik, dün Samsunspor-Sakaryaspor maçını anlatırken, günün eşleşmelerini anlatırken, kendi adına belki dili sürçmüştü ama o adı bana göre doğru telaffuz etmişti. Malatyaspor ile Evkur Yeni Malatyaspor arasında bir farkı olmayan telaffuz gibi… Erzurumspor ile Büyükşehir Belediye Erzurumspor arasında bir farkı olmayan telaffuz gibi…
Ben, İsmail'in golüne, o takım gol atmış gibi sevindim, rakibin son dakikadaki frikiğine heyecandan bakamadım. Tıpkı eski günlerdeki gibi... 
Bu takımda umutlarımız var.
Bu takımda hayallerimiz var. 
Bu takımda geleceğimiz var.
“Zafer inananlarındır” diyoruz ya,
O halde haydi sen de cuma günü Karagümrük maçında desteğe gel! 
Desteğe gel ki bu yolun sonu şampiyonluk olsun, Manisa efsanesi geri dönsün!