Çocukluğumu hatırlıyorum kar yağınca. Aslında çok da iyi anılarım yok. Doğu Anadolu'da küçük bir ilçe. Ekimde havalar soğur, kasımda kar yağardı. Ve mart ayına kadar hayatımız karın üstünde yürümekle ve tabi ki üşümekle geçerdi. Çünkü kara basan ayaklarımızda çok kaliteli ayakkabılar yoktu. 
Çocukluğumuzun sanki bir parçasıydı üşümek. Ayakların ıslanması ve sonra eve gelir gelmez sobanın yanına koşup kurumaya çalışmak. Bir oyun gibiydi. Sıradan bir çocukluk hali. Öyle zannederdim. 
Çocuksan ayakkabıların su alır, ayakların ıslanır ve üşürsün. 
Oysa ne alaka değil mi... 
Sonradan anladım oyun olmadığını. Ama olsun. Belki de kızakla kaymak en güzel yanıydı. Kışın kızak yazın bisiklet. 
Tesellimiz bu... 
Ayaz olurdu bazen. Bazen de kar varken parıl parıl parlayan güneş. Gözlerimizi alırdı bembeyaz örtü. Gözler kamaşınca kaşlar da mecburen çatardı. 
Acaba ondan mıdır çatık kaşlı oluşumuz. 
Kar erimeye başladıkça bir başka problem açığa çıkardı. 
Çamur... 
Ama ilk baharın heyecanı bir başkaydı. Karasal iklim hakim sürdüğü için sararan, yapraklarını döken ağaçlar ve bitkiler birden yeşermeye başlar ve ilkbahar adeta “ben geldim” derdi. 
Kış uzun sürdüğü için yazı daha çok severdik. 
20 yılı aşkın bir süredir gitmiyorum çocukluğuma... Halen öyle midir bilmiyorum. Malum küresel ısınma var. Mevsimler bile değişti. 
Ama seviyorum memleketimin her köşesini ön yargısız. 
Hele kar...
Dün gece evimin balkonundan şöyle Spil'e bakarken sanki bembeyaz bir duvak gördüm. Gelinliğini giymiş, güzeller güzeli Spil öylesine heybetliydi ki dayanamadım. Bana poz veriyordu. Bu fırsatı kaçırmadım. 
Aşağıda yanan lambalar. 
Karla kaplı Spil'in gölgesinde üşüyen bir şehir Manisa... 
Kimi bacalarda duman tütüyor. Isınmak için evlerine sığınmış insanlar. Ve Spil tüm heybetiyle şehri izliyor. 
Ama sanki şehirle dağ küs gibi. Pek gidip gelmiyorlar birbirlerine.  
Spil yalnız... 
Daha düne kadar Spil'e çıkıp bir çay içebilmek namümkündü. Şimdi neyse ki derme çatma da olsa birkaç kafeterya var yol üstünde. 
Zirvede tesisler var, dolmuyor. 
Doğası var, gezen az. 
Zenginliğini gören çok ama icraat yok! 
Spil'in şehri zengin edecek kadar parası var ama şehrin bundan haberi var mı? 
Bu sene daha şimdiden 1 metreden fazla kar yağdı, tadını çıkaran kişi sayısı kaç?
Çıkanlar inemedi. Yol dar, tehlikeli ve kaza riski yüksek.
Spil yolunda trafik kilitlenir mi? 
Doğru düzgün yolu yoksa her şey olur.   
Oldu zaten. 
 
Yazı bir başka kışı bir başka...
Yılki atları, laleleri, bin bir türlü bitki çeşitleri, adeta balta girmemiş ormanları... 
Ah Spil... 
Sende her şey var bizde iş yok. 
Sen takıl kafana göre... 
Biz üşümeyi hak ediyoruz.

GAZETECİLERİN KARA GÜNÜ 
Bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Biraz manidar… Aslında günün anlam ve öneminde bir sıkıntı yok. Basın emekçilerinin sosyal ve ekonomik haklarını güvence altına alan 212 Sayılı Basın Yasası'nın 1961'de yürürlüğe girdiği gün 10 Ocak. O günden bu yana 10 Ocak "Çalışan Gazeteciler Günü" olarak kutlanıyor.
Manidar olan bugün geldiğimiz noktayla alakalı. Manisa’da işler tuhaf.   
Soruyu şöyle soralım; Çalışmayan gazeteci sayısı çalışan gazeteci sayısından fazlaysa ne yapılır? 
Ve biliyor musunuz; Manisa’da çalışan gazeteci sayısı çalışmayan, işini kaybetmiş gazeteci sayısından az. Bu ne zor bir durum.
Her gazete başına ortalama bir muhabir bile düşmüyor. Allah’tan ajanslar var. Belediyelerin basın birimleri var. Sadece gelen maillerden bile bir gazete çıkar. Öyle düşünüyor bazı patronlarımız. 
Ama öyle değil. Çıkan ürünler gazete olmuyor işte...  
Neyse ki birleşme falan olmadı. Bu herkesin hayrına bence.
Umarız gazeteler, gazeteciler ayakta kalır. Her zaman dediğim gibi aksi halde meydanı soytarılar doldurur. 

HAYALİM…
Çalışan gazeteciler de çok rahat değil. Tarafsız haber istiyor herkes. Haklılar. Ama gazetecinin ekonomik özgürlüğü için tek bir adım atan var mı? 
Yok…
Geçen bir haber için arayıp “neden bu haberi yayınlamıyorlar” diye sitem eden bir kurum temsilcisine “Ben haberi yayınladım. Ama herkes bu haberi yayınlayamayabilir. Ama suç sende. Sen ne yaptın bugüne kadar? Bir kez olsun reklam verdin mi? Kaç gazeteye abonesin? Bu gazetelerin tarafsız kalması, güçlü kalması için tek bir gayretin var mı? İşin düşünce vay niye bu haber yok. Olmaz tabi…” dedim. 
Bu konu hassas bir konu. 
Gazeteler reklam gelirleri ve resmi ilanlarla yaşamını sürdürüyor. 
Bundan sonra işleri daha da zor.  
Ama haber sitelerinin bir kurtuluş yolu var.  
Sistem Manisa’da tutar mı bilemem. 
Tıpkı Avrupa ve Amerika’daki büyük haber kuruluşlarında olduğu gibi. Haber sitelerine giriş için ayda 1 kez çok cüzi bir para ödüyor okuyucu. Haberleri beğenirse devam ediyor aboneliğe. Haber kuruluşu gücünü direkt okuyucudan alarak, reklam gelirine ihtiyaç duymaksızın haberleri okuyucularına aktarıyor. Böylece her şey daha özgürce yazılıp çiziliyor. 
Patronu okuyuculardan oluşan bir haber sitesi…      
Ne dersiniz?   
Hayali bile güzel…