2003 yılıydı. Bulgaristan Felibe'deki akrabalarını ziyarete gidecek komşum;
"Mehmet istersen sen de gel.Hem tatil yapmış, hem farklı bir yer görmüş olursun. Eşimle gidecektik ama, annesi ameliyat oldu.  
Bakıma ihtiyacı var. Biz daha önce geleceğimizi bildirdiğimiz için, ziyareti iptal edemedik. 
Orada teyzem, dayım, yaşlı, genç akrabalarım var.
Gelirsen onlar da sevinir. On günde gider döneriz. " Dedi. 
Fazla düşünmedim , bir hafta sonra yıllık izinim başlıyordu. 
Hazırlıkları tamamlayıp Bulgaristan Felibe'ye geldik. 
Hayri'nin akrabaları bizi öyle candan karşıladılar ki...
Manisa'dan bol bol mesir macunu, kuru üzüm, Bulgaristan'da değerli olan hediyeler götürmüştüm. 
Hayri'nin akrabaları Felibe'ye çok yakın bir köyde oturuyorlardı. 
Ertesi gün Felibe'yi gezmeye çıktık. 
Altı tepeli olan Felibe'nin üç tepesi çok  tanıdıktı ;Nöbet Tepe,Taksim Tepe , Cambaz Tepe...
Hele Osmanlı 
döneminde yapılmış ve korumaya alınmış Cuma Camisi. ..
Osmanlı ve ondan önceki dönemlerde yapılmış tarihi eserler beni mest etmişti. 
Felibe ve çevresini gezmek beni ziyadesiyle mutlu etmişti. 
Hayri'nin akrabaları bizi memnun etmek için etrafımızda dönüyorlardı. 
"Bir dahasında  anımı da getir."
Diye ısrar ediyorlardı. 
Sayılı  günler bitmiş, ertesi gün yola çıkacaktık. 
O gün çevre köyleri dolaşıyorduk. 
Yollar pek güzel değildi. 
Arabadan inip biraz yürüyelim dedim.
Ev sahibinin arabası , onların Ciguli dedikleri , bizim Murat 124 dü. 
Yürümeye başladık, Bulgaristan'da en çok da uçsuz bucaksız, sınırsız tarlalara hayran olmuştum. 
Toprak köy yolunda çevreyi inceleyerek , dağa doğru  yürümeye devam ettik .
Yolun iyice sapa olduğu bir yerdeydik. 
Ev sahibiyle Hayri dönmek istediler. Ben biraz daha devam edelim diye ısrar ettim. 
Bir virajı dönünce yüksekçe bir tepenin eteğinde  evler gördük. 
Arkadaşım dönmek istiyor , anlam veremediğim bir duygu beni  en uçtaki beyaz eve sürüklüyordu. 
Biraz yaklaşınca bahçede beyaz başörtülü,  çiçekli şalvarlı, yaşlı bir kadının bize el salladığını gördüm. 
Hızla ona doğru yürüdüm.  
Bahçeye yaklaşınca yaşlı, nur yüzlü kadın gülümseyerek;
"Oş geldiniz, oş geldiniz! Ben de sizi beklerdim. Buyrun geçin baçeye!" derken heyecandan sesi titriyordu.
Biz yaşlı teyzeye hayretle bakıyorduk. 
Belki yaşlılık nedeniyle bunamıştır diye düşünürken, teyze bahçe kapısını açmıştı bile...Tekrar bizi davet edince , yanlışlıkla bizi çağırdığını söyledim. Teyze; "Yok be uşağım ,ben sizi çağırırım. Kaç gündür sizi beklerim. Sizin için bürek,tatlı azırladım. Çay koydum. Adi buyrun baçeye geçin." Dedi.
Biz itiraz edince; "Uşağım siz Manisa'dan gelmediniz mi?"
Demez mi? Biz şaşkınlıktan adeta donduk  kaldık. Hayretle  birbirimize baktık. Fazla itiraz etmeden bahçeye girdik. 
Meraktan çatlıyordum , bu teyze bizim Manisa' dan geldiğimizi nerden biliyordu?
Teyze neşe içinde bahçedeki tahta masaya büyük bir sini içinde , porselen tabaklarda börek çay ikram etti. Börekler sıcacık  ve çok  lezzetliydi.  Ama  aklım teyzenin söylediklerindeydi. 
Teyze yanımıza oturunca,  bizim geleceğimizi nerden bildiğini sordum.
Yaşlı kadın insana huzur veren  yumuşak bir sesle ;" Ma benim kızanlar, kardaşlarım , epiciği Manisa'da. Unları çuk üzledim beya. 
Er gece dua ederim Rabbim Manisa'dan ya sevdiklerimi , ya da bir misafir günder diye yalvarırdım. Bir afta önce rüyamda benim gocayı gördüm. 
Rametli iç konuşmadan gözleriyle azır  ol misafir gelir dedi. 
Dün gecede rüyamda buraya Manisa'dan iki kişi, yanlarında da buralardan birini gürdüm. 
Te be öyle sevinmiş, öyle güzyaşı dökmüştüm ki. 
Uyandığımda yastığım güz yaşıyla ıslanmıştı. 
Ben bugün sizin geleceğinizi bilirdim. Sizi çok bekledim be kızanlar. Çuk şükür geldiniz !
Çuk şükür geldiniz! " Mavi gözlerinden yaşlar süzülüyordu. 
Manisa'daki akrabalarının adresini aldık.  Onlar için ördüğü " lapçın " 
yani patikleri , yelek , kazak vs leri bize vermemiz için emanet etti. 
Sırt çantamdan bir paket Mesir Macunu  ,  küçük  bir paket üzüm  verdim.
Yaşlı kadın paketleri yüzüne sürüyor, sevdiklerinin kokusunu Manisa'dan gelen o paketlerde arıyordu. 
Teyze nasıl salih bir kalple dua etmişse, Allah dualarını kabul etmişti. 
Hiç bilmediğim bir  yerde , elimde olmadan ayaklarım beni buraya sürüklemişti. Manisa'ya  dönünce, akrabalarını da aradık.  Akmescit'te oturuyorlardı . 
Önce telefon edip , sonra evlerine gittik.
Ninelerinden gelen selam ve hediyeler, bizim oraya nasıl gittiğimiz onları hem şaşırtmış, hem sevindirmişti. 
Telefon edip , teyzeye  bizim geldiğimizi, örgüleri getirdiğimizi haber verdiler. 
Teyze karşı tarafta sevinçten ağlıyor, bize dua ediyordu. 
Bu olay aklıma geldikçe; Allah ol derse, denizler yol, hasretler vuslat dualar kabul olur . 
Bir Manisalı Felibe'de bir köye ziyarete  gider, Manisa'ya teyzenin selamını getirir diye düşünüyorum."
Gerçekten çok ilginç, bir o kadar da ibretlik bir olay. 
Allah isterse dua sahibinin isteğine , ta Manisa'dan iki ziyaretçiyi  vesile eder.  
Hasretler bir nebze olsun hafifler.
Yeter ki gönülden Allah diyerek dua edelim.