Beş, altı ay önce İstanbul’a  kendi işim için gitmiştim. Türkiye de satılan bayan çantaların önemli bir kısmının üretiminde bulunan bir arkadaşımı ziyaret ettim. İş sohbetlerinden  sonra  özel sohbetlere girdik. İstanbul, Zeytinburnu’ndan  olan arkadaşım  kendini Arnavut olarak kabul eden biriydi. Üsküp’e sık gider hatta bağlantısı devam etsin diye orada  perakende  çantacı dükkanı bile  açmıştı.
Sohbetin içinde  bir an bana,  ağbi,  ben  Arnavut’um  diyordum ya  değilmiş bizim sülalede Saruhan’mış. Nerden çıktı bu deyince anlatmaya başladı. Geçenlerde bir düğün tebriki  için Üsküp’e, babamla beraber  gitmiştim. Bizim büyük hala dediğimiz kişiye gittik. Konuşmaların içinde Arnavut kelimesi geçtiğinde büyük hala kızgın bir şekilde ne Arnavut’u  bizler Saruhanız, Saruhan dedi.  Bu nereden çıktı deyince anlatmaya başladı. Bana bu anlatacaklarımı annem, ona da   annesi  anlatmış. Bizim atalarımız Yıldırım Beyazıt zamanın da Saruhan’dan gelen beylermiş. Atalarımız yarı sürgün, yarı gönüllü gelmiş buralara.  Osmanlı  tımar vermiş  yerleşmişler. Üsküp’ü bizimkiler fetih etmiş. Bu konuşma  kafamı bayağı karıştırmıştı. Yıllarca kendini Arnavut bilen ben bir anda Saruhan’dan gelen Türkmen aşiretinden olmuştum.   Bu konuda sözlerini ağbi ben bu konuda  araştırma yapmaya çalışıyorum, sende bu konuda bana yardımcı olursan sevinirim oldu.
Bu konuşmalarda sonra geri geldiğim  Manisa'da işlerinde çokluğundan bu konu hiç de aklıma gelmemişti. Günlük gelen ziyaretçilerin içinde  İlber Şiyak beyle tanışasıya kadar. İlber Bey  Balkanlardan  ve Üsküp de ki dostlardan selam getirmişti. Sohbet sırasında Saruhan’dan, Balkanlara  giden ve oraları fetih eden atalarımızdan bahsetti. Üsküp’ü Saruhan Beyin torunu Yiğit Paşa’nın  nasıl fetih ettiğini  anlattı.  Bu gün Saraybosna   civarlarının  ilk  fetihlerinde  Saruhan Beylerinin olduğunu,  Akhisarlı Ayvaz  dedenin Saraybosna'da ki  500 yıllık  dergahından bahsettik. Bu konuda 3 yıllık bir çalışması olduğunu bir imkan bulursa bastırmayı düşündüğünü söyledi. Benim konu hemen ilgimi çekmişti. Çalışmaları görelim ilgili arkadaşlara inceletelim, uygun görülürse  Büyükşehir olarak  bastırabileceğimizi söyledim.   Bu  şekilde gelişen hikaye ve Büyükşehir Belediye başkanımız Cengiz Ergün’ün  onayı  ile  bir kitabın daha  basımı gerçekleştirilmiş olduk.
Bu  yazıyı neden mi yazdım. Manisa da Balkan göçmenleri değişik semtlerde otursalar da   Malta dediğimiz semt aklımıza gelir. Gerçi o mahallenin adı  resmi olarak Tevfikiye  Mahallesi olmasına rağmen  halk tarafından Malta olarak bilinir. Nedendir bu ismi kim koymuş  onu da doğru dürüst bilen de yok.  Bu semte aynı  Üsküp de ki Arnavut, Makedon  tartışması ve sürtüşmesini bulursunuz. Geldikleri  bölgede kullanılan dili kullandıkları için  kendilerini  Makedon veya Arnavut olarak tanımlarlar. Bu tarihi büyük bir yanlıştır. İstanbul'da ki arkadaşımın yıllarca takındığı  tavrı  takınmaktadırlar. Bu yanlışın düzeltilmesi gerekmektedir.  O ülkeden buraya  Türk oldukları için göç etmişlerdir. Temel, kök  Türk olmaktır. Elbet,  yıllarca  yaşadıkları  bölgenin dilini ve kültürünü  taşımaktadırlar. Dili ve kültürü taşımak farklıdır, kimlik farklıdır.
Ben İlber Şiyak’ın  kitabının da bu yanlış düşüncelerin düzeltilmesinde katkı sağlayacağını düşünüyorum. Bir Manisalı olarak kendisine bu  çalışma  için ayrıca teşekkür ediyorum. Bu kitaba ulaşmak isteyen  vatandaşlarımız da Büyükşehir Kültür işleri Dairesinden bu kitaba ulaşabilirler.
Manisa hepimizindir, gelişmesinde katkı sağlayan herkes den Allah razı olsun…