Yıllardır okuduğum kitaplar arasında Manisa’ya dair satırlara, bilgilere dikkat kesilirim. Özellikle tarih araştırmaları ve romanlar Manisa’da yetişmiş şehzadelerle ilgili olduğunda daha bir merak ve istekle okurum.
Manisa ile ilgili, anlatılan kişi ve olaylarla ilgili bilmediğimiz, kenarda köşede kalmış ya da yeni bir vesika sayesinde bir bilgiye ulaşma ihtimalimiz olabilir diye düşünürüm. Bu yüzden şimdiye kadar Manisa ile ilgili araştırma yapanların yeri farklıdır benim için.
Manisa adına yazılan her cümle bizim için değerlidir. Konuşmak ve şehri anlatmak güzeldir. Ancak anlatılanları, şehrin tarihi, kültürü, ekonomik, coğrafi… Her yönüyle ilgili anlatılanları yazıya dökmek her şeyden daha güzeldir, hatta elzemdir.
İkinci kez okuduğum “Safiye Sultan”[1] romanında geçen Manisa ile ilgili satırları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Roman doğrudan Manisa’yı anlatmasa da Manisa’da şehzadelik yapan III. Murat ve yazara göre İtalya’dan esir edilerek Manisa’ya getirilen Safiye Sultan (Bafo) arasında yaşanan olayları anlatan kurgusal bir roman.
III. Murat ve Safiye Sultan’ın anlatıldığı bir romanda Manisa ile ilgili bilgilerin çok yetersiz oluşu garipsenecek bir durum elbette. Hatta Saray-ı Amire binası, sarayın işleyişi ve Manisalıların hayatları romanda daha detaylı verilseydi belki roman zenginleştirilmiş olurdu.
III. Murat Manisa’da şehzadelik yapan ve Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra Osmanlının başına geçen II. Selim’in oğlu. Uzun yıllar Manisa’da kalmış. Diğer şehzadeler gibi Manisa’dan hükümdarlığa uzanan bir hayatı var.
Roman da Manisa ile ilgili bilgiler son derece kısıtlı. Romanda Manisa’nın 1570’li yıllarına dair  derli toplu bilgi bulmak isteyenlere baştan söyleyelim hayal kırıklığına uğrayacaklardır!
III. Murat’ın şehzadelik yıllarında Manisa’da ön plana çıkan isimler arasında Şeyh Şüca ve Kadı Üveys isimlerinden bahsedilir.[2] III. Murat’ın “saralı, sarhoş ve hatta iradesiz bir genç[3] olarak tasvir eden yazarın ifadelerine göre Manisa’daki mesire yerleri şunlardır: “Salıncaklar, Dokuz Pınar, Sovucak Pınarbaşı…[4]
Manisa Sarayı: “Çünkü Hünkâr Bahçesi Edirne’deki Saray bahçesi örnek alınarak tarh olunmuş, yüz yirmi, yüz otuz yıldan beri bir düzineye yakın şehzadelerin yegâne eğlence yerini teşkil ederek onların birbirinden ayrı ayrı feyz almış ve bu suretle güzellikte olgunlaşmış bir düzenleme, bir çiçek ve bülbül sergisiydi.”
Nitekim bu bahçeyi tam yüz yıl sonra görmüş olan Evliye Çelebi[5] bile ondaki yüksek evrim göstergelerini hayretle karşılamaktan geri kalmamış ve Seyahatname’sinde de hayretini uzun bir sayfa olarak geçirmek mecburiyetinde kalmıştı.[6]
Yazarın 1570’li yıllarda Manisa kadınlarının kıyafetlerini, Manisa yemeklerini zikrettiği satırlar Manisa adına önemli bilgiler olarak dikkat çekiyor.
Manisalı hanımlar, siyah, mavi ve al renkte “muhayyer” adı verilen feracelere bürünerek gelmişlerdi. İçlerinde kadife çakşır üzerine sarı çizme giyenler, süt beyaz örtü bürünenler ve başlarına “ diba” dedikleri kumaştan sivri arukçin geçirenler de vardı. Örtüler ve feraceler altında renk renk yelekler, şalvarlar meydana çıkıyor ve bu renk bolluğu, bahçenin(Saray Bahçesi) çiçekleri arasında pek hoş bir ahenk yaratıyordu.”[7]
“Çorba, kuzu dolması, sini böreği, helva, hoşaf gibi bilinen yemeklerden başka sofraya Manisa işi beyaz nohutlu çörek, baharlı mekik böreği, Arap gevreği, beyaz tandır gerdesi, üzüm şerbeti, bademli paluze verilmişti. Sarayda İstanbul işi somun kullanılmak adetken Safo’nun(Safiye Sultan) misafirlerine Manisa’nın pek meşhur olan anasonlu ve çörek otlu beyaz ekmeği dağıtılmıştı.”[8]
Romanda Manisa’ya dair en detaylı bilgiler yukarıdaki satırlardan ibaret. Ancak yine de o dönemin kadınların kıyafetleri ve Manisa yemeklerine dair verilen bilgiler şayet tarihi bilgilerle paralellik arz ediyorsa çok önemlidir. Zira yazar bilgilerin nereden alındığına dair herhangi bir kaynakça vermemiş.  Roman daha çok Safiye Sultan’ın III. Murat’ı nasıl ele geçirdiği, ihtirasları, hükümdarlık yolunda yaptıkları, İstanbul Topkapı Sarayında yaşananlar şeklinde devam ediyor… III. Murat’ın harem hayatı ve saray kadınlarının iç çekişmeleri roman boyunca devam ediyor. Romanı okuyanlar Osmanlı’nın, padişahların yerin dibine sokulduğunu göreceklerdir!
Yazının konusu Manisa olduğu için romanın detayına girmeyelim. Umarız günün birinde “Romanlarda Manisa” üzerine birileri tez hazırlar ve elimizde derli toplu bir çalışma olur ümidiyle…
 
[1] M. Turhan Tan, Safiye Sultan, Arvo Yay. İzmir, 2012, ss.415
[2] S.148
[3] S.145
[4] S.150
[5] Evliya Çelebi Saruhan Sancağına 1671-72’li yıllarda gelmiştir. Yazar III. Murat ve Safiye Sultan romanını III. Murat’ın 1572’li yıllarda şehzadelik yaptığını düşünerek yazmış olmalıdır. (NY)  
[6] S.150,151
[7] S.153
[8] s.153