CHP’li Özel, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, koronavirüs salgınında bugüne kadar yaklaşık 3 bin vatandaşın yaşamını yitirdiğini belirterek, “Hayatını kaybeden kişilere Allah’tan rahmet diliyorum. Bu rakamın mümkün olan en alt düzeyde kalmasını ümit ediyoruz. İyimser bir tablo var ancak bu iyimser tablonun büyük bir risk taşıdığını ifade etmek durumundayız. Bu hastalık artık gücünü kaybediyormuş gibi bir toplumsal algı hepimizin felaketi olabilir. Bu hastalık ilk günkü kadar bulaşıcı, ilk günkü kadar sinsi. Hastalığın güçsüzleştiği veya bizim hastalığa karşı bir galibiyet elde ettiğimiz algısı doğru değil” dedi. Özel, “Her yerde virüsün ilk günkü kadar bulaşıcı ve öldürücü olduğundan hareketle, bugüne kadar ne kadar tedbirliysek en az o kadar tedbirli davranarak devam etmek gerekiyor” diye konuştu.

"TEST YAPTIRMAYI SÜRDÜRMELİYİZ"

Özel, “Günlük yapılan test sayısı ile saptanan vaka arasında yüzde 9 ila 11 arasında vaka tespit ediliyor. Türkiye bir vakayla temas etmiş kişilere ya da semptomlarla hastaneye başvurmuş kişilere test yapıyor. Böyle olunca test sayısı düşüyor. Şimdi tartışma Türkiye test yapma kriterini değiştirecek mi? Tüm huzurevlerinde test yapma, madencilere test yapma ya da risk grubundaki mesleklere test yapma gibi yöntemler düşünülmeli. Türkiye’nin test kapasitesi 50 binlerin üzerindeyken 20 binlere gerilemesini doğru bulmuyoruz. Biz bu tartışmanın içinde günde ne kadar çok test yapabiliyorsak bu kapasiteyi tam kullanmamız gerektiğini, örneğin faaliyete geçmesi gereken meslek gruplarındaki çalışanlara test yapmayı düşünmeliyiz. Bu virüsün bulunma tehlikesi nerede varsa, kritik lokasyonlara var gücümüzle test yapmayı sürdürmeliyiz” ifadesini kullandı. Özel, şunları kaydetti:

“Gönül ister ki bu salgında önerilerimizi konuşalım çünkü vatandaş can derdindedir. 3 ay önce hiçbirimizin aklına gelmeyen 3 bin can kaybettiğimiz bir faciayla karşı karşıyayız. Böyle bir günde başka şeyler konuşmanın manalı olmadığını biliyoruz ancak bir başka yerde bir başka hesap var. Herhalde ‘birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerde’ lafı tam bugünler için söylenmiştir. Siyasi çatışmalara, insanların mezhepleri, inançları üzerinden tartışmalara hiç ihtiyaç yok. Ama sarayda bir oyun planı kuranlar, kendi siyasetleri için, kendi gelecekleri için, birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz günlerde değil, aksine ‘Kavga ve kutuplaşmaya en çok ihtiyaç duyduğumuz gündeyiz’ demektedir. Cumhurbaşkanından, sözcülerine, bakanlarından, iktidarın sebepsiz, izahsız, bakansız ortağına, saray iktidarının devamına kendisini adamış olan MHP’ye de aynı not verilmiş durumda. Devlet Bahçeli’nin metni sarayın metnidir. Bir gün merak eden Erdoğan’ın prompterının kablosunu da Bahçeli’nin prompterının kablosunu takip etsin, kablonun ucu aynı bilgisayara çıkar. Temel tutumları ‘Bugün gerginlik günü, kavga günü, kutuplaşmaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.’ Bu neyin kafası? Bahçeli’ye dünkü açıklamayı yaptırtan ve saray eliyle bütün sözcülerin kendilerinden olmayan herkese giriştikleri bu taarruzun sebebi açıktır. Saray rejimi buz gibi yavaş yavaş ama kendisi de hissederek erimekte, küçülmekte, güç kaybetmektedir. Kavga etmeye ve kutuplaşma siyasetini körüklemeye niyetliydiler. 

İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un haksız hukuksuz şekilde vakıf malına el atmıştır. Vakıf malının üzerine çardaklar, mangallar, şömineler inşa edenler, yakalandığı günde bunu 250 TL’ye kiralayanlar, daha sonra bu konunun haklı olarak üzerine gidenlere yönelik yalan beyanlarla bir kargaşa çıkarmaktadırlar. Bunun kişisel sebebi Fahrettin Altun’un ayıbını gizlemekken, bunun istismar edilmesi, işin içine kontrol altındaki yalanın sokulması, bir gazete haberine erişim engeli getiriliyor. Mahkeme gerekçesine hakim, ‘Fahrettin Altun’un vakıf arazisine el attığıyla ilgili haberlere yayın yasağı getiriyorum çünkü Türkiye’nin koronavirüsle başarılı olduğu gerçeğini gizlemek için yapılan maksatlı haberler’ diye yazmış. Allah akıl fikir versin. Gerçekten bunu hukuk fakültesini bitirmiş birisi bir yayına erişim engeli getirmek adına yazabiliyorsa, kalemi Fahrettin Altun’un eline versen utanır bu gerekçeyi yazamaz. Gerçekten utanç verici bir durum. 

Sarayın planı, bir şekilde İstanbul Büyükşehir’in bir broşürü, üstündeki yazıları kendileri yazdırmışlar, bunun üzerinden böylesi günlerde Türkiye’de önemli bir inanç grubunu, Alevi vatandaşlarımızı rencide edecek söylemlerle farklılık yaratmaya çalışıyorlar. Nefret söylemi dediğiniz şey, bir meseleyi dile getiriş biçiminiz ve gündemde tutuşunuz sizin zihninizin arkasındaki gerçek niyeti, gerçek ötekileştirmeyi ve aslında kullandığınız ifadelerin nasıl bir nefret söylemi olduğunu ortaya koyuyor. Karşımızdaki akıl, bu toplumda kutuplaşma ve kavga yaratmak için meslek odalarına saldırarak, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne saldırarak bir şey yapıyorum diyor. Ama cümlenin içinde geçenler Alevilik, Sünnilik, mezhep, inanç derken, hep işin içinde gündemde tutulması gereken başka bir iş olduğu, Türkiye’yi germek için nasıl kelimeler kullandıklarını dikkatle takip ediyoruz. Bu tartışmaların doğrudan tarafı olmamak için gayret gösteriyoruz. Çünkü tam da amaçları ve niyetleri bu! Devlet Bahçeli’nin talimatla yaptığı açıklamada kullandığı ifade, ‘Müslüman mahallesinde salyangoz sattırmayız.’ Gündem buyken. Sivas katliamının olduğu gün Sivas Hakikat gazetesi bu sürmanşetle çıktı. Bu kelimeyi duyunca insanların tüyleri diken diken oluyor. Sayın Bahçeli, bu ülkeye bu işi yapmayın. Alt tarafı CHP’li belediyeler çok daha iyi sosyal yardım yapıyorlar diye, büyükşehir belediye başkanlarımıza duyulan güven, onlara destek ok gibi yukarıya gidiyor diye, bu toplumu eski kavgalar içine çekmeye çalışıyorsunuz ya. Kimse yazılı bir açıklamada ‘Müslüman mahallesinde salyangoz sattırmayız’ lafını sebepsizce yapmaz. Bu cümle özel seçilmiş cümledir. Bu cümle Sivas Katliamı’nın azmettirici sloganıdır. Böyle tehlikeli cümlelerle toplumun pek azının haberdar olduğu, bir broşür üzerinden tartışma yaratıp da Baro’nun açıklamasındaki bir cümle üzerinden tartışmanın sürdürülmesi toplumun geriliminden beslenen bir anlayıştır. 

Buradan çağrıda bulunuyoruz. Bu yalan yanlış işlerle, beyhude işlerle, toplumun bir kesimini şeytanlaştırmak suretiyle iktidarınızı sürdürme hevesinizden vazgeçin. Korkunun ecele faydası yok, siyaseten eceliniz gelmiştir, tükendiniz, geldiğiniz sandık sizi gönderecek. Millet bıktı, sıtkı sıyrıldı. Bundan sonra halk kararını verdiyse, mübarek Ramazan’da bu kadar üslupsuz bir dille rahatsız edici konuların üzerinde tepinmeyi bırakın. Bundan size fayda yok. Seçmenleriniz de sizleri kınıyorlar, eleştiriyorlar.  Binlerce kişinin katılacağı cenaze törenlerinin 4 kişiyle, 8 kişiyle yapıldığı günlerde bu ülke. Bu ülkeye bunu yapmayın. Herkesin canı sıkkın, herkesin yüreği yanık, sizin dışınızda kimse böyle saçma sapan tartışmaları duymak ve dinlemek istemiyor.”

Özel, Türk Tarih Kurumu’nun başına 24 Nisan tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan kararnameyle Ahmet Yaramış’ın atandığını belirterek, “Ahmet Yaramış, atamadan 4 gün göreve başlamış. Çadır devleti. Çadır tiyatrosu. Çadır devleti. Böylesine anayasal güvence altında Atatürk’ün kurduğu, Atatürk’ün vasiyetiyle korunan, kollanan ve nemalandırılan Türk Tarih Kurumu’nun başına Afyon Ensar Vakfı Yönetim Kurulu üyesini atıyorsunuz. Tarihe merakı var, Atatürk’e husumeti olan kimler varsa onlara merakı var.  Aynı Diyanet İşleri Başkanı gibi. Fesli deli Kadir’in elini öpen, önünde eğilen Diyanet İşleri Başkanı gibi Atatürk’e husumeti olan ne kadar insan varsa onu araştırmış olan Ahmet Yaramış’ı buraya atadılar. Herhalde Atatürk’ün kemiklerini sızlatmak için bir atama yap deseniz, bu atama yapılır. Otursunlar beyefendiler. Saraydaki yerinde oturdukça Ahmet Bey rahat otursun, orada. Saray rejiminin sonu geliyor. O son, Atatürk’ün kemiklerini sızlatacak bütün bu atamaların da sonunu getirecek. Atatürk düşmanlığında markalaştınız diye atandıysanız, saraydaki kalktığında o görevden alınmak için beklemeyin, o koltuğu terk edin” ifadesini kullandı. Özel, Türkiye Varlık Fonu denetim raporunun görüşülmediğini belirterek, “Bu fonun borç fonu olduğu ortaya çıktı. Borç yaratan bir fonla karşı karşıyayız. Bir paralel hazine yaratılmış durumda. Kuralsız ve denetimsiz bir şekilde borçlanan, kendine göre yönetilen, denetlenmeyen bir durumla karşı karşıyayız” diye konuştu.

Editör: TE Bilişim