Eski fotoğraflara bakarken, bir anda o yaşanmış güzellikler, güzel yıllar hayalimizde canlanır. 
Buruk bir gülümseme, derin bir hüzünle o günleri, o günlerde hayatımızda var olan sevdiklerimizi, kimi zaman da sevdiklerimizi kaybetmiş olmanın acısını aynı anda yaşarız...
Şükürler olsun ki yüce Yaradan bize hatırlama yeteneği vermiş. 
Bir anda yıllar öncesine gidip o anları yeniden yaşarken, aynı  anda gelecek için hayaller kurabiliyoruz. 
Allah'ım bu ne büyük nimet. 
Hamdolsun, şükürler olsun...
Bugün benim pek hatırlamadığım, abimin iki yıl önce anlattığı bir hatıra...
1962 yılında abim ikinci sınıf yaz tatilinde bir yakınımızla, Sarıkamış'tan trenle  Ankara'ya gitmişti.
Oradaki amcamda iki ay kadar kaldıktan sonra amcam abimi Manisa'da yaşayan diğer amcamla halamın yanına gönderiyor,  ama nasıl ? 
Öğrenince gerçekten hayret etmiştim.
Abim;
"Amcam halama mektupla benim geleceğimi yazmış. Beni Ankara'dan Manisa'ya giden  otobüse bindirdi.  Halamın adresini verdİ, beni şoföre teslim etti. Küçük olduğum için o zamanlar, uzun yolculuk, emanet ne demek bilmiyordum. Yol boyunca şoför benimle kendi çocuğu gibi ilgilendi.  Yiyecek içecek ihtiyacımı karşıladı. 
O zamanlar bana göre tren yolculuğundan kısa, ama benim için uzun bir yolculuktan sonra Manisa Çeşnigir Camisinin oradaki eski garaja geldik. 
Bütün yolcular indi. Son durakmış. 
Şoför biraz endişeli;
"Gel bakalım şimdi senin halanı bulalım .
Ben de Karaköy tarafında oturuyorum. 
İnşallah oralarda halanı tanıyan vardır." dedi, elimden tuttu. 
Amcam adres olarak bakkal Keleş Ahmet, evinde kiracı diye halamın adını yazmıştı. 
Sıcak havada yürüye yürüye Karaköy'e geldik. Murat Germen Okulu’nun sağındaki sokağa girdik, oradan köşedeki fırını geçip, soldaki ilk sokağa saptık. 
İkindi vaktiydi. 
Sokakta kadınlar oturmuş sohbet ediyordu.
Şoför köşedeki bakkalı görünce, "Belki bu bakkal Keleş Ahmet’i tanıyordur, gidip soralım." dedi. 
Biz bakkala doğru yürürken, sokağa girdiğimizden beri bize dikkatle bakmakta olan bir kadın hızla yanımıza geldi. 
Benim elimi tutup şoförün elinden aldı. 
Öfkeyle;
"Bu benim yeğenim! Senin yanında ne işi var?" diye bağırdı.  
Şoför de ben de şaşırmıştık.
Sonra şoför Ankara'dan itibaren olanları anlatınca, olay tatlıya bağlandı.
Biz farkında olmadan doğru adrese gelmiştik.  
Ben o an halamı tanıdım. Geçip gitseydik oturanlara bakmadığım için halamı görmeyecektim.  Halam beni en son iki yıl önce görmüştü. 
Halam şoföre teşekkür etti. 
Üç gün sonra amcamdan beni Manisa'ya gönderdiğini yazdığı mektup geldi. 
Halam beni Manisa'dan göndermedi. 
Okullar açılınca İstiklal okuluna yazdırdı. 
Zaten sonra siz de Manisa'ya gelmiştiniz. 
Bugün bile hayret ettiğim şey; Annemler beni nasıl Sarıkamış'tan Ankara'ya gönderdi? Amcam beni nasıl tek başına Manisa'ya gönderdi, halam beni nasıl tanıdı?
Bir de o nasıl bir güvendir, nasıl bir mükemmel ahlaktır ki; bir otobüs şoförü kendisine emanet edilen bir çocuğu, evladı gibi sahiplenip, akrabasına teslim ediyor?
İnan bugün bile hatırlayınca hayret ediyorum. İnsanlar o zamanlar ne  kadar merhametli ne kadar iyi niyetliymiş." diye anlatmıştı. 
O günlerde Karaköy ve Manisa harikaydı. 
Çoğu tek katlı, bahçeli şirin evler açık pencerelerde uçuşan perdeler ve  dışarıya taşan müzikler...
Dillerden düşmeyen; Yandım yandım kar mı verdin Ankara rüzgarı ,
Şemsiyemin ucu kara, kara kaş gözlerin elmas.
Ham Meyveyi Kopardılar Dalından, Misket, Fidayda gibi sayısız şarkı ve türküler...
Yazlık sinemalar, Sultan camisinin yanında kurulan panayır... Evlerden sokaklara, sokaklardan şehre yansıyan o canlılık muhteşemdi. 
Şükürler olsun ki bizler Manisa'nın o güzel günlerini o mutluluğu, o huzuru,  dolu dolu yaşadık.