manisahaberleri.com’un baş yazarı Asım Uslu, 2011 Genel Seçimleri’nin rakamsal tanımı olan “yüzde 50” ifadesinden geriye dönerek tarihsel bir açılım getirmiş konuya… Ben bu bağlamda farklı bir pencereden seçmeni anlamaya, yüzde 50’nin sırrını çözmeye

manisahaberleri.com’un baş yazarı Asım Uslu, 2011 Genel Seçimleri’nin rakamsal tanımı olan “yüzde 50” ifadesinden geriye dönerek tarihsel bir açılım getirmiş konuya… Ben bu bağlamda farklı bir pencereden seçmeni anlamaya, yüzde 50’nin sırrını çözmeye çalışacağım. Ama önce empati yapmamız şart. Çünkü yüzde 50’yi anlamak için empati yapmak, empati için bilgi sahibi olmak, bilgi sahibi olmak için de hiç olmazsa şimdilik Asım Uslu’nun bu yazısını okumak biraz şart gibi... Dediğim gibi “bugün”ü anlamak için “dün”ü biraz bilmek, hatırlamak algı kanallarımızı açabilir. Demokrat Parti 1950 ile 1960 yılları arasında % 52, % 57 ve  % 47 oranlarında 3 zafer kazanıyor. Ancak bu zaferler zinciri birilerini hep rahatsız ediyor. Halkın tercihine ısrarla karşı duran o dönemdeki darbeci zihniyet, eften püften sebepleri sözde gerekçe göstererek dönemin Başbakanı’nı, yani halkın, yurttaşların, milletin seçtiği Adnan Menderes’i idam sehpasına kadar götürüyor. Ardından Demokrat misyonun macerası devam ediyor. Darbeler, muhtıralar yakın geçmişteki 80 olayları derken Türkiye “Horoz Partisini” işaret eden dönemin ağası, paşası Kenan Evren’e rağmen hiç de popüler olmayan Turgut Özal’ı seçiyor. 90’lı yıllardan itibaren ise koalisyonlu dönem başlıyor. Türkiye’nin Atatürk’ün değimiyle “Fakr-u zaruret içinde harap ve bitap düşeceği” bir dönem ve sonunda üç partiyi meclis dışına itecek kadar sinirli ve kararlı bir seçmen profiliyle tanışıyor ülkemiz… Bu Partilerden 2’si neredeyse tarih oluyor. 1999-2001 yılları arasında hayatımın en zor günlerini yaşadığımı burada söylemekte bir beis görmüyorum. Sadece ben mi? O dönemi yaşayanlar ülkemizin nasıl bir ekonomik buhran içinde olduğunu ve bunun halka yansımalarını çok net hatırlayacaklardır. Bunları neden mi anlatıyorum? Empati dedim ya, hani bir de yüzde 50’den bahsettim. 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri’nin sonucu birçoğumuzu şok etmiş, bazılarımızı sevindirmiş, bazılarımızı üzmüş olabilir. Bu çok doğal… Ancak seçim sonuçlarını anlamak ve doğru bir şekilde algılamak hepimizin buluştuğu ortak nokta olmak zorunda! Çünkü anlayamadığımız için aklımıza başka çıkış yolları gelebilir, geliyor da… Hele bir bakış açısı var, çok yanlış, çok incitici!   Seçimleri, öncesi ve sonrasıyla mesleğim gereği son derece yoğun yaşamış birisi olarak yüzde 50’yi ve seçimlere dair diğer detayları tehlike olarak görmüyorum. Hatta dost sohbetlerinde karşılıklı seçim tahminleri yaparken yüzde 50’yi her telaffuz edişimde abarttığımı düşünenler oldu, zaman zaman da tepki aldım. Tahmini sırf bu yüzden çok emin olmama rağmen yazmadım. Halbuki temenni değil tahmin, tahlildi bu!  ı Seçimler bitti. Artık yüzde 50 gerçeğiyle tüm çıplaklığıyla karşı karşıyayız. Bu süreçte beni üzen, ürküten ve en önemlisi kahreden tek bir bakış açısı var. O da mevcut iktidara oy veren kesime, yani ülkemizdeki her iki kişiden birisine “bidon kafalı”, “göbeğini kaşıyan adam” muamelesi yapılmasıdır. İşte bu bakış açısının en eksik tarafı empatiden yoksun olmasıdır. Çünkü anlamaya çalışmak zor, kesip atmak biraz daha kolay geliyor… Aslında çok basit! Kendinizi seçmenin yerine koyacaksınız. Ama aklınıza gelebilecek her seçmenden bahsediyorum.  Bu bir çoban, atama bekleyen bir öğretmen, üretici, memur, emekli, doktor, sağlık memuru, evlenmeye hazırlanan çift, asker, öğrenci, ev hanımı, esnaf veya herhangi birisi olabilir. Sırayla hepsinin yerine koyun kendinizi. Çok mantıklı, çok tarafsız ve makul düşünün. İdeolojinizi kenara bırakın, sadece 1 dakikalığına… Çünkü kendinizi yerine koyacağınız o insanların ideolojileri yok, öyle bir dünyaları da yok. Ve mevcutlar içinden en mantıklı olanı seçin. Sonuç bugün ortaya çıkan yüzde 50’nin tersi oluyorsa siz empati yapmayı bilmiyorsunuz demektir…       Çünkü vatandaş kötünün iyisini seçer, aynen karpuz seçer gibi. Hiç kimse Ak Parti’nin veya Recep Tayyip Erdoğan’ın kaşına gözüne hayran değil. Hatta oy verenlerin bir kısmı da sevmemesine rağmen kararını bu yönde kullanıyor. Çünkü güveniyor. Kimisi çok güveniyor kimsisi az! Ama güveniyor. Kötünün iyisinin bu olduğuna inanıyor. Kimisi de en iyi olduğunu düşünüyor. Kimisi hayran, kimisi sempatizan… Ya da şöyle bakalım olaya… CHP ya da MHP yeterince alternatif olamamış demek ki. Yeterince etkileyememişler seçmeni. Tayyip Erdoğan’a oy verenlerin büyük bir bölümünün Kemal Kılıçdaroğlu’na ya da Devlet Bahçeli’ye veya bu partilerin seçmen kitlesine bir nefreti bir tepkisi yok ki... Seçmenin ne beyninde bir problem var ne de vicdanında. Seçmen her seçimde olduğu gibi bu seçimlerde de alternatifleri şöyle bir gözden geçirdi ve “en mantıklısı bu” dedi. Bu kadar basit. Bunu anlayabilmek için inanın kahin olmaya gerek yok. Bunu anlamak için biraz sokağa çıkmak, biraz empati yapmak yeterli! Yoksa birbirimizi anlayamayız…     MHP’NİN OYLARI NEREDE? 12 Haziran’da MHP ciddi bir oy kaybı yaşadı. MHP’nin merkezdeki oyları yerel seçimlerle karşılaştırıldığında yarı yarıya düşmüş! 62 bin oy nerede? Buna cevap ararken 3 şık geliyor aklıma; Birinci şık: Belediye kötü çalıştı, oylar eridi. İkinci şık: Belediye iyi çalıştı ancak MHP kötüydü. Üçüncü şık: MHP kemik oyuna geri döndü, 2009’da halk Cengiz Ergün’e oy vermişti zaten! Şıkların sayısını artırabiliriz, sorun değil. Doğru şıkkın hangisi olduğuna gelmeden önce bir tespitimi sizlerle paylaşmak zorundayım. MHP bu seçimlerde çok kötü bir performans çizdi. Özelikle Sümer Oral’ın 1.sıradan aday olması partideki dengeleri alt üst etti. 2009’da tam bir takım çalışması yapan parti genel seçimlerde adeta dağınık bir görüntü çizdi. Samimiyetle söylüyorum, sonuç benim için hiç sürpriz olmadı. MHP’nin 2007’deki oy oranlarına geri döneceğini yakın dostlarıma defalarca paylaştım. Yerel seçimlerdeki o sihirli tablodan eser yoktu. Buna rağmen MHP’nin 2 milletvekili çıkarması teselli sayılmalı. Gelelim doğru şıkkın hangisi olduğuna…      Bu soruya en net cevabı 2014 yerel seçimlerinin sonucunda saklı. Belki o zaman “halk MHP’ye mi oy verdi, Cengiz Ergün’e mi” tartışması tarih olur. Ama şimdilik, 12 Haziran seçimlerinin bu sonucuna rağmen bence hala bu soru cevapsız…