Demokrat Parti’nin il kongresini büyük keyifle izledim. Gerçekten bir siyaset akademisi, bir okul orası. MESKOP’un o muhteşem salonu adeta siyaset mabedine dönüşmüştü. Belki salon hıncahınç dolu değildi ama yine de “dibe vurmuş” bir parti için hiç de fena

Demokrat Parti’nin il kongresini büyük keyifle izledim. Gerçekten bir siyaset akademisi, bir okul orası. MESKOP’un o muhteşem salonu adeta siyaset mabedine dönüşmüştü. Belki salon hıncahınç dolu değildi ama yine de “dibe vurmuş” bir parti için hiç de fena değildi kalabalık. Tabi kongreye Genel Başkan Cindoruk’un görevlendirdiği Ahmet Özal da katlınca ön saflardaki vitrin biraz daha renklendi. Zaten Halil Yurtseven, Adil Aygül, Ertuğrul Dayıoğlu, Hüseyin Genç, Zafer Ünal, Murat Uludemir, Rıfat Uygur, Osman Sarıtunalı, İsmail Şahin, Bahattin Akyüz ve ismini sayamadığım (özür diliyorum) birçok isim kongredeydi. Salonun girişinde Mehmet Bilgen ve Hesna Dayıoğlu ile karşılaştık, ayaküstü sohbet ettik. Kalabalığa şöyle bir baktım ve kendilerine, “Şu işe bak, iktidar partisi kendi içinde merkez ilçe başkanı bulamazken, şu kalabalıkta gözüme çarpan il başkanlığı yapabilecek en az 10 adam var. Hala okul gibi…” dedim.

Salondaki havayı koklamak üzere içeriye girdiğimde ise aklıma DYP’nin o muhteşem kongreleri geldi. Salonlara sığmazdı insanlar. Nereden nereye? Derken konuşmalara geçildi. İl Başkanı sıfatıyla eski parlamenter Ümit Canuyar çok sert bir konuşma yaptı. Arınç’a; “Sen kimsin” diye seslendiği konuşmasında bir de Demirel ile karşılaştırma yapıp “Sen onun tırnağı olamazsın” diyerek de bence biraz tepkisini abarttı! Konuşmasının sonlarına doğru ise o beklenen kararı açıkladı:

“Çilleri istiyoruz!”

Kongreyi sonuna kadar izlemeyi düşünürken aldım sırtıma çantamı yavaşça çıktım salondan. Dağ fare doğurmuştu bence. Yolda başladım düşünmeye, acaba Tansu Çiller konusunda ben mi yanlış düşünüyordum. “Bu insanlar siyasetin duayenleri, bunlar Çiller diyorsa vardır bu işte bir keramet” dedim. Tekrar bilgilerimi tazelemek için geriye döndüm şöyle bir baktım. 5 Nisan 1994 tarihinde % 104'lük oranla cumhuriyet tarihinin 3. en büyük devalüasyonunu gerçekleştiren Çiller değil miydi? 25 Haziran1993'ten 6 Mart1996 tarihine kadar 50, 51 ve 52'nci Cumhuriyet hükümetlerinde başbakanlık yapan da Tansu Çiller’di. 1996 yılında RP - DYP arasında kurulan 54. hükümette Dışişleri Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı yapan da oydu. 3 Kasım2002'de yapılan erken genel seçimlerde DYP'nin seçim barajını aşamaması üzerine genel başkanlık görevinden istifa ederek, aktif politikadan çekilen ve yerini Mehmet Ağar'a bırakan da ondan başkası değildi.

Tansu Çiller denenmiş mi?

Evet…

Başarılı mıydı?

Olsa zaten birinci parti olarak aldığı DYP’yi barajın altına düşürüp iade etmezdi.

O halde nedir bu Çiller sevdası?

Düşüncenin temelinde barajı aşmak var. DP’lilerin bula bula bulduğu çözüm eğer bu ise ben şimdiden söyleyeyim, bu DP bırakın barajı aşmayı, yüzde 5’i geçemez. Bu iddiayı ortaya koyarken DP’de siyaset yapan çok değerli ağabeylerimden, dostlarımdan özür diliyorum. Ama bu çok net! Çiller akla gelen en popüler isim olabilir, buna tamam. Ama bu partiyi ayağa kaldıracak ismin Çiller olması için ülke seçmeninin son 20 yılda yaşadıklarını hafızasından silmemiz gerekiyor. Yani milleti resetlerseniz eyvalla, mantıklı! Bu olmayacağına göre…

Yok mu Çiller’den, Cindoruk’tan başka kadın veya adam. Eğer yoksa o zaman bu parti artık uzatmaları oynuyor. Tarih olmalı, diretmek boşa. Eğer varsa adam gibi bir adam, bu Çiller olmamalı. Olursa yazık olur.

 

REKTÖR’ÜN HATASI! 

CBÜ’nün yeni Rektör’ü Prof.Dr.Mehmet Pakdemirli ile protestocu grup arasında yaşanan diyalogu duymayan kalmamıştır herhalde. Rektör’ü zor durumda bırakan hatta önceki gün yapılan gösteride protestocu gruba çiçek vererek, dolaylı da olsa özür dileten o sert tavrı herhalde çok acı bir tecrübe olmuştur kendisine. Yeterince eleştirildi, bir de ben vurmak derdinde değilim. Ancak Sayın Rektör biraz daha babacan, biraz daha ön yargısız olmalı ve öğrencin talebi ne olursa olsun bir lider, bir büyük olarak yaklaşmalıydı. Tersi olduğunda burası Manisa. Malzemeyi verdiğiniz anda başınıza gelmeyen kalmıyor kalmadı da zaten!

Protestocu gruba gelince… “Ben görevi Atatürk’ten aldım!” diyen herkes kendi ideolojisine bunu uyarlayıp, yuvarlayıp, ortaya bir kahramanlık öyküsü çıkarmaya kalkarsa o zaman vay halimize!

Sonuç itibariyle Manisa’mızın “nur topu gibi bir krizi” daha oldu. Hayırlı olsun!