Başkan Ali Arslan, genel kurulun yasal olmayan kararlarla ertelenmesine tepki gösterdiklerini belirterek, sürecin takipçisi olacaklarını söyledi. Arslan, “Ülkemiz de “hukuksuzluk” her dönemde değişik şekillerde yaşanmıştır. İktidarı, erki elinde bulunduranlar amaçlarına ulaşmak için ellerindeki gücü sonuna kadar kullanmaktan çekinmemişlerdir. Bazen bu güç sarhoşluğu hukuka ve yasalar aykırı kararların alenen alınmasını sağlamıştır. Erki elinde bulunduranlar uzun süredir  “barolara, avukatlara, hukukçulara ayar vermek” istemektedir. 2018 yılı Şubat ayında Türkiye Barolar Birliğinin başından “Türkiye” ibaresinin çıkarılmak istenmesi, 1136 sayılı Avukatlık yasasında değişiklikler yapılarak savunmanın ve baroların etkinliğinin ve gücünün yok edilmeye çalışılması bir başlangıçtır. İktidarın 2018 yılındaki hamlesi tüm avukatların ve baroların karşı çıkması ve direnci ile bertaraf edilmiştir. Sonrasında değişik zamanlar da aynı konular gündeme taşınsa da 2020 yılı Mart ayına kadar somut bir adım atılmamıştır. Ülke salgınla uğraşırken, Adliyeler fiilen kapatılmışken Sayın Cumhurbaşkanın bir konuşması ile “çoklu baro ve Avukatlık yasasında yapılması düşünülen bazı düzenlemeler” konuşulmaya başlanmıştır. Sokağa çıkma yasağının uygulandığı 19 Mayıs 2020 tarihinde online yapılan toplantıda ve 1 Haziranda Ankara’da yapılan toplantıda TBB ve 80 Baronun ortaklaştığı basın bildirilerinde “çoklu baroya” şiddetle karşı çıkılmıştır. Çoklu Baronun olası zararları şöyle dile getirilmiştir. “Çoklu Baro yargı camiamıza çok zarar verecektir. Bilindiği üzere Türkiye Cumhuriyeti üniter bir devlettir. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin yargı kısmının üç kurucu unsurundan biri savunma makamı olup savunmanın örgütlendiği yer barolardır. Nasıl ki çoklu mahkeme, çoklu savcılık, çoklu Yargıtay, çoklu Anayasa Mahkemesi olamaz ise çoklu baro da olmamalıdır. Aksi taktirde siyasi düşüncesine, etnik kimliğine ve mezhebine göre baroların kurulması söz konusu olacaktır.  Bu durum da ülkemizin üniter yapısına aykırı birçok oluşumların önünü açacağı gibi hukuk güvenliği tehlikeye girecektir. Yine çoklu baro olması halinde yargıçların ve savcıların iradeleri de etkilenmiş olacaktır. Birçok yargıç veya savcı, avukatın bağlı olduğu baroya göre karar vermesi halinde bu durumdan en çok yargı camiası zarar görecektir. Adalet bakanı ve Cumhurbaşkanı ile defalarca görüşmeler yapılmıştır. Bu görüşmeler oyalama taktiği ile geçiştirilmiştir. Görüşmelerden sonuç alınamaması üzerine Barolar Ankara’ya yürüyüş kararı almıştır. 19 Haziran 2020 tarihin de başlayan yürüyüş Ankara girişin de durdurulmuş ve baro başkanlarına terörist muamelesi yapılmıştır. Barikatlar altında, aç ve susuz bırakma çabalarına rağmen yağmurun altında iki gün eylemlerini devam ettiren baro başkanları Ankara’ya yürüyerek girmiş ve eylemi Anıtkabir’de sonlandırmıştır. Tüm Türkiye de Avukatlar kenetlenmiş ve Avukatlık yasasında yapılacak değişikliklere karşı çıkmıştır. Demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla uygulanmadığı ülkemizde bu tepkilere kulak veren olmamıştır. Avukatlık yasasında yapılacak değişikliklerle ilgili yasa taslağı meclise geldiğinde yasa mecliste görüşüldüğü sürece Baro Başkanları eylemsel duruşlarını Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde devam ettirmişlerdir.  Sonrasında Çoklu Baro Avukatlardan ilgi görmemiştir. Tüm çabalara rağmen, tüm baskılara rağmen İstanbul’da 2. Baro Eylül ayı sonuna kadar kurulamamıştır. Son bir hamle ile Eylül ayının son günlerinde 2.Baronun kuruluş işlemlerinin tamamlandığı açıklanmıştır” dedi. 


Avukatlık yasası gereği Ekim ayının ilk haftası Baro Genel Kurullarının yapılması gerektiğini ifade ettiğini açıklayan Arslan, “Diğer tüm barolar gibi Manisa Barosu da yasal süre içerisinde tüm başvurularını ve işlemlerini yaparak 17-18 Ekim tarihinde Genel Kurulu yapma kararı almıştır.  Her ne olduysa (gerçi hepimiz ne olduğunu biliyoruz) genel kurula çeyrek kala,  genel kurulun ve seçimlerin yaptırılmaması çabaları gündeme gelmiştir. Baro genel kurulları ile ilgili her türlü hazırlığın tamamlandığı bir aşamada İçişleri Bakanlığının 2 Ekim 2020 tarihli genelgesiyle genel kurulların 01.12.2020 tarihine kadar ertelendiği duyurulmuştur. İçişleri Bakanlığının genelgesi, erteleme konusunda Koronavirüs Bilim Kurulunun tavsiyesini referans almaktadır. Baroların, aralarında Baromuzun da olduğu yasa ile düzenlenmiş genel kurul süreçleri, yönlendirilmiş bir kısım “idari” ve “yargısal” kararlarla kesintiye uğratılmış bulunmaktadır. İlgili müdahale kararları yasal ve gerekçe yönünden hukuka tümüyle aykırıdır. Her şeyden önce vurgulamak isterim ki; İçişleri Bakanlığının Genelgesi, normlar hiyerarşisinde yasaların üstünde olamaz. Baro genel kurullarının ne zaman yapılacağı açık ve net şekilde kanunla düzenlenmiş olup, kanunla düzenlenen bu konunun, genelge ile iptalinin hukuka uygun olmadığını, bu genelgeye dayalı yapılan ertelemenin yargının kurucu unsuru olan savunmaya yürütmenin açık müdahalesi olarak gördüğümüzü belirtmek istiyorum. Hukuk sisteminde düzenlenmiş normlar, birbirleriyle altlık üstlük ilişkisi içerisindedir ve alt kademede yer alan normlar üst kademedeki normlara aykırı olamazlar. Bu ilişki ‘’normalar hiyerarşisi’’ olarak adlandırılmaktadır. Baroların genel kurulları, üst norm niteliğindeki yasa ile (Av. K. m. 82) düzenlenmiş olmakla, idari nitelikli alt normlar (İçişleri Bakanlığı Genelgesi, İl Hıfzısıhha Kurulları kararları), ait oldukları konularda üst norma aykırı hüküm içeremezler. Somut olayda, yasaya müdahale niteliğindeki Genelge ve Kurul kararları yok hükmündedir. Hukuk Fakültesi 1. sınıf öğrencilerince de bilinen bu gerçeklik “normlar hiyerarşisi” yönünden bir hukuk garabetidir. Hukuk güvenliği ilkesi tamamen yok edilmiştir. Buna karşın bir yargı organı olan Yüksek Seçim Kurulu vermiş olduğu kararla,  Anayasanın normlar hiyerarşisi kurallarına ters düşen yok hükmündeki bu idari kararlara sürecin başında verdiği kararla payanda olurken, devamındaki kararlarıyla da devamını sağlamıştır. Baroların bu kararlara karşı başvuruda bulunduğu idari yargı yolundan ise bir-iki Mahkeme hariç (Muğla ve İzmir İdare Mahkemesi) sonuç almak mümkün olmamıştır. Yargı organlarının bu “açık hukuksuzluk” konusundaki kararları, “yargı bağımsızlığı” yönünden bir başka garabet görünümü sunmaktadır.  Bu bağlamda sorunun bir başka boyutu “Etkili Başvuru Hakkı (AİHS m. 13)” ile ilgilidir. Bu açık hukuksuzlukla ilgili olarak yapılan başvurular konusunda yargı organlarının tutumu karşısında, “ulusal bir makama etkili bir başvuru yapabilme hakkının geçerliliğinden söz edilebilir mi? İlgili kararlarla, aynı süreçte yapılmakta olan siyasi parti genel kurulları değil, yalnızca kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerinin genel kurullarının ertelenmesine karar verilmiştir. Bu ve benzeri birçok örnek, “pandemi”nin toplum sağlığı için bir mücadele hedefi olarak değil, hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması için bir “nimet” olarak değerlendirildiğini; bir başka deyişle siyasi amaçlarla araçsallaştırıldığını ortaya koymaktadır. Bu nedenle ilgili kararlar gerekçe yönünden de bir garabet görünümü sunmaktadır.  Savunma mesleğinin faaliyet alanının “savunma hakkı” boyutu göz önüne alındığında, mesleğimizin yurttaşların en temel haklarıyla ilgili olduğu görülmektedir. Buna karşın içerisinde yaşadığımız koşullarda savunma mesleği, her zamankinden daha fazla sayıda art niyetli girişimle yüz yüze kalmaktadır.  İçişleri Bakanlığının genelgesi ve sonrasında yapılan açıklamalar; kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerinin genel kurullarını ve etkinliklerinin ertelemesi sonucunu doğururken, siyasi partilerin ve sendikaların bu tür etkinlik ve toplantılarının çifte standart yaratacak tarzda kapsam dışı bırakılması kabul edilemez” diye konuştu. 


Arslan, “Covid 19 salgınının önüne geçilmesi amacıyla yayınlanan genelgenin, sayısal anlamda baro genel kurullarından daha yoğun katılımın olduğu siyasi partileri, konfederasyon ve sendikaları kapsam dışı tutması, gerekçe hakkında haklı kuşkulara yol açmaktaydı. Yüksek Seçim Kurulu ve İl Hıfzıssıhha kurullarının, İçişleri Bakanlığının erteleme genelgesini onaylayan açıklamaları ve kararları da, hukuk devleti ile ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Yargının kurucu unsuru olan avukatların, yasamanın yürütme ile iç içe geçerek kuvvetler ayrılığının fiilen ortadan kalktığı dönemlerde yargıya müdahalenin kaçınılmazlaşacağına ilişkin uyarılarının haklılığı her gün daha açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bir genelge ile, il hıfzıssıhha kurullarının karar vermesi halinde, siyasi parti toplantıları ile sendikaların toplantıları hariç olmak üzere,  baroların genel kurullarının ertelenmesi yönündeki tutumun, genelgenin kanunun üstüne geçtiği anlamını taşıdığı bir gerçektir. Bu durum kendi hiyerarşik yapısı içerisinde, genelgenin,  kanuna karşı darbe yapmasıydı. Hukuksuzluktu. Biz darbeleri, Hukuksuzlukları kabul etmiyorduk, edemezdik ve etmedik de, etmeyeceğiz de. Fakat İl hıfzıssıhha Kurulları genelgeyi emir telakki ederek, baromuzun ve diğer tüm baroların genel kurullarını hukuksuz olarak, erteleyince derhal, Manisa İdare mahkemesi nezdinde,  Yürütmeyi durdurma istemli İl hıfzıssıhha kurulu kararına karşı itiraz ettik. Sadece, biz değil, tüm barolar aynı şekilde itiraz da, bulundular. Muğla ve İzmir de verilen Yürütmeyi durdurma kararlarına rağmen, İlçe Seçim Kurulları, bu Yürütmeyi durdurma kararını görmezden geldiler. Diyorlardı ki, yeniden seçim süreci başlatılmalıdır. Fakat yeniden seçim sürecinin başlatılması gerekmiyordu. Zaten işleyen bir seçim süreci vardı. En az 30 gün önceden başlatılmış ve ilan edilmişti. Genel Kurul yapılabilirdi. Ama bunu göz ardı ettiler. Muğla ‘da ve İzmir’de Genel Kurulu hukuksuz ve kanunsuz olarak yaptırmıyorlar.   Diğer Baroların itirazlarıyla ilgili verilen YD kararları, ne yazık ki,   Manisa’da, bir mahkeme bu davaya kim bakacak diye Bölge İdare Mahkemesine soruyor, Bir diğer mahkeme dün açıkladığı kararı ile “seçim işleri Yüksek Seçim Kurulu ve İl-İlçe seçim kurullarının işidir biz bu konuda karar veremeyiz” diyor. Baro Genel Kurullarının yapılma tarihleri belli olmasına rağmen, hala YD kararı vermede, kimin yetkili olacağını araştırıyorlar. İşte yargının içinde bulunduğu, sorunlara çare olamadığı, genelge ve kanundan hangisinin üstün olduğuna dair değerlendirme yapamadığı, içler acısı durum bu. İçişleri Bakanlığının Genelgesinden sonra, Yüksek Seçim Kurulu ve İlçe seçim kurulları da seçimlerin ertelenmesi kararı almıştır. Bu kararlara karşı yaptığımız itirazlardan da bir sonuç alınamamıştır.  Biz bu gün mesleğimize, Genel kurulumuza, vatandaşlarımıza ve hepimizin savunma hakkına sahip çıkmak için buradayız. Ve yüksek sesle haykırıyoruz ki, her türlü hukuksuzluğun, kanunsuzluğun tam da,  karşısında olduğumuzu haykırıyoruz. Bu güne değin toplumsal ve mesleki anlamda yaşanan sorunlara duyarsız kalmadık, kalmayacağız. Çözüm için elimizi taşın altına koymaktan çekinmedik, çekinmeyeceğiz. Yasaklara ve haksızlıklara karşı daima haklının, adaletin yanında olduk, olmaya devam edeceğiz. Her türlü hak ihlalinde karşı duruşumuzu gösterdik, göstereceğiz. Toplumsal muhalefet görevini evrensel hukuka ve insan hakları ilkelerine bağlı olarak etkin bir şekilde yaptık, bundan sonra da yapacağız. Kentimizde ve ülkemizde meydana gelen her türlü hak ihlallerine karşı tavır koyduk, koyacağız.

“Biz avukatlar olarak hiçbir zaman siyasi tavır takınmadık, takınmayacağız” diyen Arslan, “ Bireysel hak ve özgürlüklerin teminatının, güçlü bir hukuk devleti olduğunu biliyoruz. Güçlü bir hukuk devletinin olmadığı yerde, hak ve özgürlükleri koruyacak bir yapı da yok demektir. Böylesi bir ortamda yaşama hakkı dahi başkalarının insafına kalır. Barolar; Hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumakla yükümlüdür. Hukuk devleti yapılanması konusunda da görevlidirler. Bu görev, baroların toplumsal ve evrensel sorumluluğudur. Bu sorumluluk nedeniyle barolar, sadece üyelerine hizmet veren meslek odası konumuna asla indirgenemezler. Manisa Barosu görevini yerine getirirken hiçbir zaman siyasi tavır takınmamış; hukukun üstünlüğünü, düşünce ve ifade özgürlüğünü, insan haklarını korumayı temel prensip olarak kabul etmiştir. Toplumun her kesimine eşit yakınlıkta olmuştur, ufuk açan söylem ve eylemlerde bulunmuştur. Bu durum Manisa Barosunun kurumsal saygınlığını arttırmıştır. Bu günde, burada oluş nedenlerimiz den biride, budur, hukuk devletidir, hukukun üstünlüğüdür, Manisa Barosu’dur. Türkiye’de adalet sistemimizin gün geçtikçe geriye gittiğini, tek elde toplanmaya başlandığını görüyoruz. Demokratik ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir toplumda, bireyin ve toplumun en temel güvencesi bağımsız ve tarafsız yargıdır. Maalesef tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitiren hâkimler ve savcıların karşısında, can çekişen hukuk ve adalet sistemimiz, sadece bağımsız yargının savunucusu avukatlarımızın gayretleri ile ayakta durmaya çalışıyor. Savunmaya özgürlük için, bireysel hak ve özgürlükler için mücadelemizi korkusuzca sürdüreceğiz. Üstünlerin hukukunun egemen olduğu bir ülke değil, hukukun üstünlüğünün ve temel hak ve özgürlüklerin korunduğu ülke için mücadele ettik. Vatandaşın hak arayışının savunucusu ve sözcüsü konumunda bulunan ve susturulmaya çalışılan son kurum olan Baroların haklının yanında olabilmesi için yaptığımız ve yapacak çok işimiz var. Hukukun üstünlüğünün sağlandığı ve temel hak ve özgürlüklerin korunduğu bir ülke olabilmemiz için, Vatandaşın hak arayışının savunucusu ve sözcüsü olmaya, devam edeceğiz.Haklının yanında olabilmek için de, her ne kadar sesimiz kısılmak istense de, susturulmak istensek te, susmayacağız, hukukun üstünlüğünü, hukuk devletini savunmaya devam edeceğiz. Savunma susarsa, hukuk susar.  Hukuk susarsa insanlık da susar!  Avukatlar var olduğu sürece Savunmayı susturmaya hiçbir makam, hiçbir mevkiinin gücü yetmeyecektir. Hukuk devletlerinde adaletin vazgeçilmez unsuru olan ve savunma makamını temsil eden Avukatlar mesleğine ve mesleğinin onuruna, cübbesinin saygınlığına her daim sahip çıkmıştır ve bu gün olduğu gibi yarınlarda da çıkacaktır. Yaşadığımız günler avukatların barolarına sahiplenişlerinin en seçkin görüntülerini sunmaktadır. Manisa Baromuzun üyeleri de dün olduğu gibi bugün de barosuna, mesleklerine ve diğer Barolar’a destek vermeye ve dayanışma içerisinde olmaya devam edecektir. Haklı ve hukuki mücadelemizde birlikte olursak, kazanacağımıza inanıyorum. Hukuksuzluğa karşı, yasa tanımazlığa karşı bir kez daha haykırıyoruz. Hukuk bir gün herkese lazım. hukuksuzluk bunu yapanları da yok eder” dedi.

Editör: TE Bilişim