Pehlivan, “Açıklamamıza klasik ancak önemi hiç değişmeyen bir cümleyle başlamak yerinde olacaktır: Bu hafta bir kutlama haftası değil, farkına varma, farkında olma, empatiyi geliştirme,  hatta farkındalığın devamlılığını sağlama etkinlik ve çalışmalarının yapıldığı ve ülkemizi kapsayan bir haftadır.  Engelli demek, basit bir tanımla “engel konulan” demektir ve bu iki kelime yaşanılan onca sıkıntının, zorluğun, düşüncesizliğin, farkında olmamanın temel nedenini en basit şekilde hepimize anlatmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz demokratik ve sosyal bir hukuk devletidir. Yasalarımız ve mevzuatlar doğrultusunda eşitlik ilkesi de göz önüne alınarak, yapılacak tüm hizmetlerin erişebilinir, birlikte yaşama kültürünü sağlayacak şekilde bütünleştirici bir bakış açısıyla yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Belirleyici olarak diyebiliriz ki;  Anayasamızın 10’uncu Maddesi, Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesinin 9’uncu Maddesi, 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanunun 7’inci Maddesi ve diğer ilgili mevzuat hükümlerine göre kamu kurum ve kuruluşları tarafından sunulan tüm ürün ve hizmetlerin esasen erişilebilir olması şarttır. Ülke nüfusumuzun yaklaşık %10 u engellidir. Hiç de küçümsenmeyecek bir orandır ve etki çevresini, yakınlarını da hesaba kattığımızda ciddi bir sayıya ulaşmaktadır. Peki bu kadar geniş bir kitleye sahip olan engellilerin dillerine persenk olmuş bu erişilebilirlik sorunu neden çözülemiyor? sorusuna elbette kamu kuruluşlarının, yerel yönetimlerin öncelikli olarak cevap vermesi gerekiyor.  Ancak yıllardır gözlemlediğimiz, incelediğimiz ve araştırdığımız kadarıyla, sorun aslında  zihniyet sorunu! Çözüm odaklı olmama sorunu! Artan nüfusa ve beraberinde gelen engelli nüfusunu dikkate almadan, uzun vadeli değil, günü kurtaran projelerin öncelikli olma sorunu. Bütçe planlamalarında erişilebilirliğe doğru orantılı bir yatırım yapılmaması, adil davranılmaması, zorunluluğun getirilmemesi, yaptırımların uygulanmaması ve kişilerin inisiyatifine bırakılması yarayı her geçen gün daha da büyütmektedir.  Prensipli olmak önemlidir. Alınan kararların uygulanmasında da prensipli olmak gerekir. Buna bağlı olarak Kamu kurum ve kuruluşlarının erişilebilirlik komisyonlarınca yapılan denetimlerde yapılması istenen donatıların veya düzenlemelerin tamamlanma sürelerinin sürekli olarak ötelenmesi ise alınan kararların hükümsüzlüğünü göstermektedir. Eğer, imar planlarına erişilebilir olma zorunluluğu getirmezseniz, ihale kanununda verilecek hizmetler ile inşaat ve yapı işlerinin erişilebilirlik standartlarına uygun olma şartlarını koymazsanız, söz vermekten öteye gidemezsiniz. Atalarımız ne demiş? Söz uçar, yazı kalır.  Çevrenize bir bakın, yeni yeni yükselen binaların kaçında engelli rampası var, hangisinde sesli betimlemeli, sensörlü asansör var? Biz görme engelliler görmüyoruz; peki uygulayıcılar, binalara ruhsat verenler,  mevzuatı bilmediklerinden mi, yoksa görmediklerinden mi müsaade ediyorlar?  Rehber yollara değinmeye gerek yok! Çünkü yok denecek kadar az ve standartlara uygun değil. Kaldırımlar, bina ve eklentileri, sosyal donatı alanları ve kent mobilyaları, park ve oyun alanları, spor tesisleri, internet siteleri ve mobil uygulamaları ile daha pek çok ürün ve hizmet engelliler için erişilebilir değil.  Erişilebilir olmayan bir yerde, durumda, alanda,  engellinin sadece sosyal yaşamını değil, istihdam içinde yer edinmesini hatta onun daha verimli çalışmasını, daha çok katkı sağlamasını da kısıtlamış oluyorsunuz. Bu durumun psikolojisine olan etkisini konunun uzmanlarının açıklaması doğru olacaktır.  Engelli olmak özünde dezavantajlı olmak değildir, sadece bir yeti kaybıdır. Ancak engel konularak gelinen süreçte bir de dezavantajlı sıfatı eklenmiştir. Kime göre, neye göre?  Birlikte yaşadığımız hayatın içinde daha mutlu, daha huzurlu, çekincesiz ve anlayışlı, daha kolay bir yaşam isteriz. Tüm vatandaşların eşit haklara sahip olması  da ancak erişilebilirlikle mümkün olabilir” diye konuştu.

Editör: TE Bilişim