Manisa'nın kurtuluş gününe ithafen, çok değerli iki Manisalı büyüğümüzün hatıralarını birleştirerek yazmaya çalıştım. Allah Akide Çağan öğretmenimle Hayriye hocama ve o günlerde şehit olmuş cümle vatandaşlarımıza rahmet eylesin. Rabbim bu yüce millete bir daha böyle acılar yaşatmasın. 
Yunan askerleri kuduz köpekler gibi Manisa halkına saldırıyor, işkence ediyor, zulümlerini her geçen gün artırıyorlardı.
Manisa'da yaşlılar, çocuklar, kadınlar dışında kimse yoktu. Eli silahlı tutan herkes cephedeydi. Yunan askerlerine karşı çıkacak kimse yoktu.
Bunu bilen Yunanlılar savunmasız sivil halka her türlü zulmü, vahşeti acımasızca uyguluyordu.
Fırsatını bulan Manisalılardan kimileri ovalara, ya da Spil dağına kaçmıştı. Şehir içinde kalanlar, acımasız Yunanlı askerlerin katliamına uğruyordu .
Dağdaki Manisalılar dan biri de küçük Hayriye idi. Yanında kendisi gibi küçük çocuklarla, korku içinde, bu kötü günlerin geçmesini bekliyor, çocuk aklıyla, ağlayarak:
-Allah'ım artık Yunan gâvuru ölsün, Türk askeri gelsin diye yalvarıyor, dedesinden öğrendiği, Ya Vedud ismi şerifini halsiz karıncaya kadar tekrarlıyordu.
Spil Dağı’na ve Gediz Nehri kıyısındaki ovalara saklananlar , korku , endişe içinde bu acı günlerin sona ermesi için Allah'a yalvarıyor, çaresizlik içinde kıvranıyorlardı. 
Bir şehrin düşman çizmesi altında çiğneniyor olması öyle acı, öyle onur kırıcı bir duyguydu ki...O günleri yaşayan Manisalılar bunu iliklerine kadar hissediyor, kahroluyorlardı. 
1922 yılının Eylül ayının ilk günlerinde Türk askerinin zafer haberleri gelmeye başlayınca, dağlarda saklanan Manisalıların yüreği umutla doldu , çoğa kalmaz Manisa'da kurtulacaktı. Onlar bu düşünce içinde umutla beklerken bir anda Manisa'nın her yerinden alevler yükselmeye başladı. 
Bir saat içinde bütün şehir Alev alev yanmaya başladı. Bir yangın ki cehennemin yeryüzündeki tezahürü. Yangının korkunç görüntüsü karşısında insanlar dehşete düşmüş, adeta dilleri tutulmuş, beyinleri uyumuştu. Bu korkunç yangına isim koyamıyorlardı.
Manisa'da insanlar hayvanlar diri diri yanıyor, köşkler, konaklar, evler, dükkanlar ve bir tarih kül oluyordu.
Duman, yanmış et kokusu, canhıraş feryatlar, yaşanan felaketin ağırlığı dünyayı aşmış , ARŞ-I ALAYA ulaşmıştı sanki.
Yangını gece boyunca artarak devam etti. Dağdaki Manisalılar da gözyaşları içinde feryat ediyorlardı. 
Bu ne korkunç bir afattı. Spil Dağı ve Manisa ovası yangın aleviyle aydınlanıyordu . 
Sabaha karşı, gecenin en koyu olduğu bir anda birden dalga dalga bir ezan sesi yayılmaya başladı ki. 
Ezan sesi Mevlevihane'den geliyordu. Ses öyle gür, öyle güçlü, öyle umut doluydu ki...
Sanki alevlere su ,yüreklere serinlik veriyordu. O ezan sesi sanki cehennem ateşini söndürüyordu. Hayriye'nin dedesi şükretti, yanındakilere dönerek:
-Ezanı duyuyor musunuz? Ezanı duyuyor musunuz? diye heyecan içinde ağlayarak sordu. Sonra sesi titreyerek;
-Bu ezan dinmedikçe bu vatana bir şey olmaz. Korkmayın Allah bizimledir dedi.
Ezanı duyan herkes ağlıyordu. 
Artık kurtuluş yakındı herkes buna inanıyordu. 
Manisa'nın yandığı üç gün süresince sabah ezanı Manisa semalarından dalga dalga, kurtuluş müjdesi gibi yayıldı. 
O sabah ezanı dağdaki Manisalılara öyle bir umut, öyle bir direnç, öyle bir Hak kapısına sığınmanın sebebi olmuştu ki. . 
Şehir yanmış kül olmuştu, ancak ordumuz da şehire girmişti. .
Türk askerine Manisalıların sevgi seli kelimelerle anlatılacak gibi değildi. Cehennemden kurtulup, cennete kavuşmak gibiydi.
Türk askeri yanmış Manisa'ya gül bahçesi olmuştu sanki.
Sabah ezanını okuyan müezzini Yunanlılar şehit edip kaçmışlardı. 
4500 Manisalı kadın çocuk ve yaşlının korkunç bir şekilde şehit edildiği tahmin ediliyordu. 
4500 Yunanlı da Kırtık deresinde öldürüldü.
Kırtık adının, kıtır kıtır kesmekten geldiği söyleniyordu.
Dünya tarihi Manisalıların yaşadığı zulüm gibi bir vahşeti asla yaşamadı.
Allah o günleri bir daha yaşatmasın. 
Nice mutlu 8 Eylüllere. Kurtuluşumuz kutlu olsun...