MANİSA STADINDA BÜYÜK AYIP Akhisar Belediyespor Elazığspor maçının son düdüğü çaldığında gözüm sahadaki futbolculardaydı. Bazı Akhisarsporlu oyuncular ağlıyor, bazıları ise oldukları yere yığılmış ve öyle kalmıştı. Stadyumu dolduran binlerce Manisalı v

MANİSA STADINDA BÜYÜK AYIP

Akhisar Belediyespor Elazığspor maçının son düdüğü çaldığında gözüm sahadaki futbolculardaydı. Bazı Akhisarsporlu oyuncular ağlıyor, bazıları ise oldukları yere yığılmış ve öyle kalmıştı. Stadyumu dolduran binlerce Manisalı ve Akhisarlı taraftar ise üzgün ve kızgın bir şekilde tribünleri terkediyordu.    

Biz de basın tribününde haberi moralsiz bir ruh haliyle geçmeye çalışırken Elazığlı taraftarlar ve futbolcular Manisa stadyumunda çalan neşeli şarkılar eşliğinde sevinç gösterileri yapıyordu. Haklarıdır tabi, kızmıyorum. Ancak Akhisarlı futbolcular gözü yaşlı soyunma odasına giderken Manisa’nın stadyumunda o neşeli şarkılar çalmamalıydı.

Neyi kutluyorduk ki?    

Cüneyt Çakır’ın her zamanki anlaşılmaz psikolojik tavırlarıyla adeta çileden çıktığımız yetmiyormuş gibi bir de kendi stadımızda Elazığ’ın galibiyetini kutlamak hakikaten ağır geldi! Bu kadar da olmaz. Eğer o oyuna havası tadındaki müzik yanlışlıkla çalındıysa çok ayıp. Yok eğer bilinçli çalındıysa yazıklar olsun!

HERKES ÖLECEK YAŞTA!

Hayatındaki en talihsiz olaylardan biriydi Tarsus`tan Adana`ya dönerken geçirdiği trafik kazası.

1978 yılıydı...

Baba, bu talihsiz kazadan sonra öldü sanılarak Adana'da bir hastanenin morguna konulur. Ancak o uyanır ve morgdan kendi çabasıyla çıkar!

Alnı çok ciddi biçimde zedelendiğinden dolayı, kafasına beynini koruyacak plaka takılır. Bu kazadan dolayı koku alma duyusunu neredeyse tamamıyla yitirdi. İşitme duyusu da ciddi biçimde zarar gördü.

“Sorulara geç veya ilgili görünmeyen cevaplar vermesi, sanıldığının aksine sürekli alkollü olduğundan değil, hastalığından dolayıdır.” diye biliniyor…

Müslüm Gürses’e Allah’tan rahmet diliyorum.  

Hayat böyle bir şey…

Kompozisyon gibi...

Giriş, gelişme ve sonuç. Farklı hayatlar, acılar sevinçler. Ortak nokta sonuç! O duyguyu her canlı tadıyor ve tadacak. Adı Müslüm Gürses de olsa, Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma da olsa farketmiyor… Sırası gelen göçüyor. Ölümün yaşı yok. Ve herkes ölecek yaşta…  

O zaman hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak herhalde insanoğlu olarak en büyük hatamız. Sadece kendimizi kandırmaktan başka bir şey değil bu.  Hırsların, ihtirasların, koltukların esiri olmadan, menfaat adına her şeyi makul görmeden ölümü zaman zaman hatırlamak lazım. Bunu yapmak nefsimize çok zor gelse de “ölüm de var” diyebilmeliyiz kendimize. İnanın bunu yaparsak daha ılımlı ve daha olgun davranabiliriz hayata…

Ve daha az kırıp dökeriz...