“Bu kitap sizlere askıda kalmış hatıralarınızı hatırlatmak için yazılmıştır” diyor Gökçe Güneyoğlu, kitabının önsözünde. Hayatımız boyunca bizde yer eden ‘an’ları hatırlamamızı istiyor. Bu ‘an’lara ‘rölanti’ adını vermiş yazar; hatta kimi insanların kendilerinin rölantide olduğunu söylüyor.

Rölanti Supi, Gökçe Güneyoğlu’nun ilk kitabı. Aynı zamanda Porsuk Kültür Yayıncılık’ın da ilk yayınlarından biri. Oldukça özgün, çarpıcı bir kitap Rölanti Supi… Kitap, kapağında da yazdığı üzere bir öykü kitabı; ama içinde birkaç bağımsız öyküyle karşılaşacağımız düşünülmesin. 96 sayfalık kitapta tek bir öykü anlatılıyor. 23 ara başlığın olduğu bir ‘uzun öykü’ ile, hatta kanımca bir ‘novella’ ile karşı karşıyayız. Eskişehir’de yayınlanan Porsuk Kültür dergisini takip edenler Rölanti Supi’ye yabancı değiller. Kitabın önemli bir bölümü yaklaşık bir yıl boyunca dergide tefrika edildi. Tamamı ise bir bütün halinde ilk kez okurların karşısına çıkıyor. 

Yazar öykü boyunca hem hayal gücünü hem kalemini öylesine özgürce kullanmış ki, daha ilk bölümde okuru hikâyenin içine almayı başarıyor. Rölanti Supi isimli bir anlatıcımız var ve onun ağzından Suphi’nin, Hulki’nin, Asude’nin ve diğer kahramanlarımızın maceralarının peşinden gidiyoruz. Kimi zaman, Supi’nin “Allahım ne kadar Yeşilçam kokan bir hikâyenin içindeyim öyle değil mi?” dediği gibi saf bir aşkın ortasında buluyoruz kendimizi, kimi zaman Mecnun adlı kedinin konuşmalarıyla gerçeküstü bir yolculuğa yelken açıyoruz. Bir yandan bir cinayetin gizemini çözmeye çalışırken birden kendimizi Macar futbol efsanesi Puskas’ın doğum gününde bulabiliyoruz. Tamamen absürt bir hikâyenin içinde olduğumuz sanılmasın. Mizah, aşk, gizem, dostluk, aile kavramlarının iç içe olduğu, oldukça sıcak, ziyadesiyle samimi bir öykü anlatıyor bize Gökçe Güneyoğlu. Anlatıcımız ise Rölanti Supi. Kim mi Rölanti Supi? 

“Peki sen? Sen nesin Supi. Ölü bir adamın hayaleti mi? Cennetten kovulmuş bir şeytan mı? Yoksa doğmayı bekleyen bir ruh mu? Bak bunun üzerine konuşma fırsatımız olmadı seninle. Her şey çok ani bir şekilde gelişti öyle değil mi? Aşk, ayrılık ve ölüm. Gerçi aşk ve ölümü topladığında ayrılıkla aynı çıkıyor terazide.”

Mecnun böyle sesleniyor Supi’ye. Hayatı boyunca bir harfin peşinden giden Supi’ye… Unutmadan, tabii bir de Leyla var… Mecnun’un olduğu yerde Leyla olmaz mı? Sonra Kâmuran var. Daha doğrusu ‘Kâmuranlar’ var. Kitabın arka kapağında yer verildiği gibi; “Bir adam annesiyle aynı ismi taşır mı? Kâmuran her bedende bir aileye bu kadar yakışır mı?”

Öykünün ana konusuyla ilgili özellikle ayrıntı vermiyorum. Rölanti Supi, gerçekten okudukça anlamlanan, akıcılığıyla hemen okunup kapağı kapatmadan önce ‘acaba bazı yerleri tekrar mı okusam’ hissi veren bir öykü. Aynı zamanda okuru karakterlerle birlikte şehirde gezinti yaptıran bir öykü ki, en sevdiğim kitaplar şehri de bir karakter olarak okura sunan kitaplardır. Porsuk Çayı’ndan Köprübaşı’na, Üniversite Caddesi’nden İstasyon Caddesi’ne, Esentepe’den Adalar’a kadar Eskişehir’in birçok yerini dolaşıyoruz kitap boyunca. Yazarın atıfta bulunduğu şarkıda olduğu gibi, “Sevda kent olur gider bu şehirde.”

Kitabın en sevdiğim yanlarından biri de müziği olması… Evet müziği olması… Bazı öykülerin, bazı romanların müziği vardır ve okurken o müziği duyarsınız. Ben kitabı okurken kimi zaman MFÖ’nün Buselik Makamına şarkısındaki ‘Leyla’dan geçme faslındayım’ sözleri çalındı kulağıma, kimi zaman Ferdi Tayfur ‘Sen de mi Leyla’ diye sesleniyordu sanki yan taraftan. Başka bir bölümü okurken de açtım ‘Asude ‘ şarkısını dinledim. Bir ara da kitaba ara verip bir Cemal Süreya şiiri mi okusam diye düşünmedim değil. Yazarın akıcı üslubu, merak uyandırıcı kurgusu, sıkmayan diyalogları ve sadece şarkı ve şiirlere değil hayatın birçok ânına yaptığı atıflarla keyifle okunan bir kitap Rölanti Supi.

Yazarın ilk kitabı, sonraki eserlerinin niteliği hakkında da bir işaret fişeği özelliği taşıyor. Kitaptaki bir bölümün başlığı çok şeyi özetliyor bence:

“Güzel günler sana gelmez. Sen onlara yürüyeceksin.”   

Rölanti Supi, Gökçe Güneyoğlu

Porsuk Kültür Yayıncılık, Aralık 2019