İnsanoğlu doğumundan ölümüne kadar , hep bir şeylerin hamallığını yapıyor.

Dertlerin , sıkıntıların, acıların, günahların...

Bazen yokluğun, kimi zaman ayrılık acısının...

Maddi hamallık bitiyor da, manevi hamallık hayat boyu devam ediyor.

Ancak sevinçler, mutluluklar , cömertlik, iyilikler , hoşgörü insanı huzur deryasına götüren, kendisini kuş gibi hafif hissettiren güzel duygulardır.

İhtiyacı olana yardım etmek , günahlardan arınmak, hak yolunda yürümek, insan ruhunu yükselten , insanı insan yapan hasletler , insanın yükünü hafifleten erdemlerdir...

Manisalı bir hamalın hikayesi.

"12 yaşındayken okuldan sonra ayakkabı boyacılığı, perşembe günleri de hamallık yapıyordum.

Çelimsiz halimi görüp acıyan hanımlar, az bir yükü sırtımdaki küçük hamal sepetine,yani küfeye koyup bana ücret ödüyorlardı.

Babam Almanya'ya ilk gidenlerdendi.

Gittiği zaman birkaç ay bize mektup ve para gönderdi. Sonra babamdan ne mektup , ne haber alamdık.

Sonradan öğrendik ki, babam Alman bir kadınla evlenmiş , bizleri hayatından çıkarmıştı.

Annemle imam nikahlı oldukları için, bu konuda yapacağımız bir şey yoktu.

Evde iki kardeşim, annem anaannem birlikte kalıyorduk.

Babam hayattayken yetim kalmıştım. Bu öyle ağır, öyle acı bir imtihandı ki...

Ancak yaşayan bilir.

Bir perşembe günü iyi giyimli bir adam aldığı pazarlıkları küfeye yükledi. O önde ben arkada giderken karşıdan gelen bir hanım tam benim yanımdan geçerken cüzdanını düşürdü.

Cüzdanı alıp kadının peşinden "Teyze ! Teyze! Diye bağırıp koşmaya başladım.

Sırtımdaki yükü unutmuştum.

Kadın beni duymadı ama , bana pazarlıklarını taşıtan adam, herhalde aldıklarını kaçırdığımı zannetmiş olmalı, arkamdan koşup suratıma okkalı bir tokat indirdi ..

Hakaret ederek sepettekileri boşalttı.

Hem canım yanmış, hem gururum incinmişti. Çocuk dünyam sanki paramparça olmuştu.

Benim seslenişimi duymayan kadın, adamın hakaretlerini duyup yanımıza geldi.

Adam öfkeyle söylenerek, kadının sorusuna cevap vermeden gitti.

Ben ağlıyordum.

Kadın saçlarımı okşadı, ne olduğunu sordu.

Ben göz yaşları içinde kadına cüzdanı uzatıp, olanları anlattım.

Kadın düşürdüğü cüzdan yüzünden yediğim tokada, uğradığım hakaretlere öyle üzüldü ki...

- Sen ne kadar iyi bir çocuk sun. Ben de pazara gidiyordum. Cüzdanda bugün aldığım maaş vardı. Eğer sen değil de başkası bulup vermeseydi çok üzülürdüm. Dedi.

Birlikte pazara gittik aldıklarını evine götürdüm.

Beni içeriye aldı.

Kurabiye limonata ikram etti.

Bu arada sorular soruyor , beni konuşturuyordu.

Annemle görüşmek istediğini söyledi.

Annemle tanışınca, bir yardımcıya ihtiyacı olduğunu, haftanın belli günleri temizliğe gelmesini, kendisinden hariç iki arkadaşına daha giderse bütün bir ayı çalışarak geçirmiş olacağını söyledi.

O iyi yürekli kadın sayesinde hayatımız düzene girdi.

O perşembe günü yediğim tokat babasızlığın , kimsesizliğin , ezilmişliğin mühürü gibiydi.

Ama adının Semiha olduğunu öğrendiğim o iyi kadının sevgisi , iyi niyeti ,yardım çabaları ; iyiliğin en derin yaralara bile merhem olabileceğini gösterdi.

Semiha teyzenin insanlığını kendime örnek aldım.

Onun yardımlarıyla Manisa Endüstri Meslek Lisesini bitirdim.

Zamanla iyi bir işim , güzel gelirim oldu.

Manisa"dan ayrıldım, ama hayatım boyunca o perşembe günü yediğim tokadı unutamadım.

Kendi kendime, suçu ne olursa olsun , kimseyi rencide etmemeye söz verdim.

Ne zaman gariban bir çocuk görsem , unutamadığım o hamallık anım aklıma gelir.

O garip çocukları giydirip, karınlarını doyurduğum zaman , sanki çocukluğumdaki ezik Hasan'ı, yaşayamadığım çocukluğumu, kendimi mutlu ediyormuşum gibi düşünür , huzur bulurum.

Hani herkesin birçok unutamadığı hatırası vardır'ya...

İşte bu da benim çocukluğumun unutulmaz hatırasıdır..."

Her şeyin hamalı olun da başkasının ahının , hakkının , kırgınlığının hamalı olmayın.

Olmayalım...