“Hayatta en büyük mucize, küçükken iyi bir öğretmen rastlamaktır.” diyor Yazar Buket Uzuner.
Evet ben İlkokul öğretmenim babamı düşünerek sonuna kadar katılıyorum bu söze.
İdeal öğretmen kimdir? 
Her şeyi bilen, hep anlatan öğretmen midir; yoksa sınıfta kendini zaman içinde edilgen hale getiren, öğrencilerini aktif kılan mıdır?
 Edilgenden kastım, öğrencilerine neyi nasıl yapacağını kavratmış, kendisi sınıfta iken onları gözlemleyerek çalışma konusunda yetiştirmiş, düşünmelerine fırsat vermiş, hatalarını kabul ederek ilerlemelerinin önünü açmış öğretmen.
Artık bilgiye ulaşmak çok kolay, eskiden kürsüde oturan hep anlatan bir öğretmen modeli makbuldü; ama devir değişti. Günümüzün öğretmeni artık sosyal medyadan daha iyi olmalı. Çünkü elimizdeki emanetler çocuklarımız sabah akşam bilgiye dijital platformlardan ulaşabilmekti. 
Öyle programlar var ki istediğimiz kitabı size sesli olarak okuyor bile, işte öğretmen çocuğa, elindeki kitabın verdiği sıcaklığı hissettirebilmeli. Artık her şeyi bilen gözlükler kafaya takıldığında beyne bilgileri yükleyecek günlere az kaldı!!!
Ancak öğretmen ve öğrenme sürecinde, insana dair en kıymetli olan şey DUYGU, henüz teknolojide varlık olarak karşılığını bulamadı, bulamaz da. 
Yeri doldurulamaz.
Çok beğendiğim bir söz şöyle ki ‘’İnsanlara gemi yaptırmanın yolu, onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır.’’ Antonie de Saint Ecupery. 
Evet bir öğretmen olarak öğrencilerimize bu duyguyu açıklayabiliyorsak biz ideal bir öğretmen olmuşuz demektir. 
Her öğrencinin mutlaka iyi bir tarafı vardır, onu bulmalı öğretmen ve öğrencisini asla sınırlandırmamalıdır. Onların merakını zinde tutmak, bilgiye ulaşma heyecanını aşılamak öğrenme sürecinin olmazsa olmazı olarak öğretmenin ana hedefi olmalıdır.
Peki ideal öğrenci kimdir? Sabah akşam ders çalışan, sadece bilgi yüklenmiş, her bilgiyi ezberleyen bir öğrenci mi; yoksa bilgi edinmekle kalmayıp bu bilgiyi beceriye dönüştürmüş, yorumlama gücü yüksek, sözcüklerle arası iyi olan, soran sorgulayan bir öğrenci mi? Elbette ki bilgiyi beceriye dönüştürmüş ve akademik donanımın yanında sosyal, sportif, kültürel alanlarına da yatırım yapmış, bütünsel yönden gelişimini sürdüren öğrencidir ideal öğrenci.
Peki, ideal bir öğretmeniz, her şeyi tam olarak yaptık, tüm davranışları kazandırdık diyelim; öğrencinin de ideal bir öğrenci olduğunu varsayalım. Eğitimin üçüncü sacayağı olan ebeveyn bunları desteklemiyorsa ve katkı sağlamıyorsa yine yarım bir çalışma olarak kalır, hepsi boşa gider tüm uğraşların. İşte bu noktada ailenin de payı çok büyüktür.  Dolayısıyla eğitim süreçlerinde aileyle iletişime de önem vermeli, veli eğitimleri kapsamında onların güçlü çocuklar yetiştirme konusundaki yatırımlarını desteklemeliyiz. 
Ahlaki değerleri de unutmadan… Theodore Roosevelt “Bir insanı ahlaken eğitmeden sadece zihnen eğitmek topluma bir bela kazandırmaktır.’’ derken bunu kast etmiş olmalı.
İyi pazarlar Saygılarımla…