''Bir insan acı duyabiliyorsa canlıdır. Başkasının acısını duyabiliyorsa insandır.'' demiş Lev Tolstoy.

    Bir ülkenin kralı en sevdiği atını kaybeder ve bu yüzden çok üzülmektedir. Atı bir türlü bulamadığı için ortaya bir ödül koyar. Herkes ödülü kazanmak için koşar gelir; ama atı kimse bulamaz. Çoban, kralın huzuruna çıkar ve atı bulacağını söyler. Kral buna inanmaz. Ülkenin en akıllı kişileri atı bulamadı da bu budala mı bulacak? Çoban atı aramak için kraldan izin ister. Kral çobana, peki öyleyse ara bakalım, der.

Çoban birkaç saat içinde atı bulur ve saraya getirir. Kral bu duruma şaşırır. Çobana atı nasıl bulduğunu sorar. Çoban “Çok kolay oldu hükümdarım. Kendimi atın yerine koydum, bir at olsam nereye gideceğimi düşündüm ve onu hemen buldum. Çobanın cevabı kralın çok hoşuna gider ve ödülün çobana verilmesini emreder.”

  Evet aslında her şey bu kadar kolay çözülebilir; yeter ki kendimizi başkalarının yerine koyarak düşünebilelim. Eğer ki bir müdürsek bir öğretmen, bir öğrenci, bir veli, bir hizmetli olarak düşünebilmeliyiz. Eğer bir öğretmensek hem bir veli, hem bir öğrenci, hem de bir müdür yerine koyabilmeliyiz kendimizi. Aynı zamanda bir veli isek bir öğretmen, bir müdürün yerine koyarak düşünebilmeliyiz. İşte eğitimde bir öğrencinin başarıya ulaşabilmesinin üç önemli sacayağıdır öğretmen, öğrenci ve veli. Ben bir dördüncüsünü de okul yönetimine bağlıyorum, iyi bir rehberlik birimi de unutulmamalı tabi. Bunlar kendilerini diğerlerinin yerine koyabildikleri kadar başarıya ulaşırlar. 

  Hayatta en büyük hatalardan biri de kendini en akıllı, en uyanık zannetmesidir insanın. Böyle düşünen inanın ki yanılmaktadır. Karşımızdaki kişi bizden daha zeki olabilir. Kendini bizim yerimize koyarak davranıyor olabilir, işte bu sebeple karşınızdakinin yerine koyarak kendimizi davranmalıyız her zaman.

  Kısaca “empati” ya da “eş duyum” veya “duygudaşlık” bir başkasının duygularının içinde bulunduğu durum ya da davranışlarındaki motivasyonu anlamak ve içselleştirmek demektir. Karşımızdakinin neler hissettiğini anlayabilmektir, kendi duygularını başka nesnelere yansıtmak olarak da kullanılır. Yapılan bir bilimsel araştırmaya göre bu özellik doğuştandır ve yüksektir; ancak hızla kaybedilebilir bir yetenektir, dikkat etmek gerekir. Bu yeteneği gelişmiş olanlar iletişim yönünden başarılı olur, kavgaları azalır. Evet karşımızdakini her zaman değerli bir insan yerine koyabilmeliyiz ve onun bakış açısıyla da olaylara bakabilmeliyiz. Sonuç olarak da anladığımızı ifade edebilmeliyiz yüzüne. Bu gerçekleştiğinde iletişim kolaylaşır, yanlış anlaşılmalar azalır, samimiyet ve güven ortamı oluşur. Zaten bu durumlar oluştuğunda da başarı kendiliğinden gelir.

Empati konusunu ZATA’nın çok güzel bir sözüyle bitirmek istiyorum;

‘’İyi insanların kurallara ihtiyacı yoktur. Çünkü onlar empati ile yaşarlar.’’ Daha başka ne söylenebilir bu sözün üstüne.

HOŞGÖRÜ… Bu kavramı duyunca aklıma ilk gelen Yunus Emre’dir.

Daha önce Yunus Emre’nin doğumunun 750’nci yıldönümü 1991’de UNESCO Anma ve Kutlama Yıldönümleri’nde yer almıştı. Bu kez 2021 yılı, Türk dili ve kültürünün en önemli şahsiyetlerinden Yunus Emre'nin vefatının 700. yıl dönümü olması münasebetiyle UNESCO tarafından anma ve kutlama yıl dönümleri arasına alındı ve ülkemizde de 2021, “Yunus Emre ve Türkçe Yılı” olarak ilan edildi.  

Yunus Emre ki Türkçe’ye yaptığı katkıların yanında çağına göre çok ileri görüşleri ve hoşgörü, kardeşlik, insan sevgisi, dil, din, ırk ayrımı gözetmeksizin sahip olduğu evrensel bakış açısıyla yazdığı şiirlerle fark yaratarak adını tarihe yazdırdı. 

Hoşgörü benim empati terimine en yakın gördüğüm kavram. İkisini nedense çok bağdaştırıyorum. Hoşgörülü, saygılı, empati kurabilen bireyler yetiştirmenin eğitim felsefesinin çok büyük önemi olduğuna inanıyorum. Kaldı ki bizim milletimiz de yukarıda bahsettiğim gibi 

Yaradılanı hoş gör yaradandan ötürü” diyen bir Yunus Emre örneğimiz var.

“Gel, ne olursan ol yine gel” diyen bir Mevlana örneğimiz var.

  Empati ve Hoşgörü…

  Bu iki kavramın okullardaki değerler eğitimi kapsamında da işlendiğini ve önem verildiğini biliyoruz. Günlük hayatta da kişisel olaylara empati ve hoşgörü yoluyla bakabildiğimiz müddetçe olayları daha iyi anlayacağımızı ve daha doğru iletişim kuracağımızı, mutluluğu daha kolay yakalayıp yaşayacağımızı düşünüyorum.

Son olarak şunu hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor: Karşımızdaki, yaptığımız hataya rağmen hala bize hoşgörülü ve saygılı davranıyorsa, emin olun empati onun önemli özelliğidir ve çok kıymetli bir erdeme sahiptir.

    Ne diyelim!... İçinde bulunduğumuz barış, kardeşlik ve hoşgörü ayı Ramazan ve sonrasında Hepimize hoşgörüsü bol, empati kurabilen ve bu özellikleri suistimal etmeyecek, kıymetini bilecek insanlarla tanışmak ve bu kıymetli özelliklere sahip öğrenciler yetiştirmek nasip olması dileğimle.

Sağlıklı günler, Hayırlı Ramazanlar. Saygı ve sevgilerimle…