2002'de AK Parti iktidara geldiğinde şüphesiz en önemli avantajı, önceki dönemde ülkeyi yöneten hükümetin çok kötü bir ekonomi performansı göstermesiydi.
Halk henüz 1 yaşında bile olmayan AK Parti'ye "Herhalde öncekinden daha kötü olmaz" diyerek oy verdi. AK Parti iktidara böyle geldi. Ekonomi avantaj oylarına dönüşmüştü. Yaklaşık 20 yıllık iktidar döneminde de AK Parti'nin iktidarda kalmasındaki en önemli etken yine ekonomi oldu.
Elbette diğer yatırımlar ve çeşitli alanlarda yapılan hizmetler de önemli rol oynadı. Ancak ülkemiz, Özal'ın cumhurbaşkanı olması ile birlikte koalisyonlar döneminde çok büyük ekonomik krizlerle karşı karşıya kaldı. Bu sürecin ardından AK Parti ne yapsa artı olarak hanseine yazıldı. Dört dörtlük yönetmedi ama eskisinden daha iyi yönettiği kesindi.
Son 20 yılda gerçekleşen tüm seçimlerde AK Parti 1. parti oldu.
Buna karşın muhalefet partileri alternatif olabilecek bir adayı Tayyip Erdoğan’ın karşısına çıkaramadı.

“Neden AK Parti kazanıyor?” sorusunun cevabı aslında muhalefet partilerinin seçmeni ikna edemeyişiyle açıklanabilir. AK Parti artıları kadar eksileri de olan bir parti. Ciddi hatalar yapıldı. Ama çoğunluk yine seçti. Bu noktada seçmene hakaret etmek, halkı cahillikle suçlamak yerine bence sonuçları derinlemesine irdelemek lazım.

İşin özeti şudur;
Seçmen psikolojisi diye bir gerçek var. Sandığa giderken tercihlerini genellikle 2'ye düşürür. Ve birini seçer. O bazen en iyisidir. Bazen de kötünün iyisidir.

Peki bundan sonra ne olur?

İşte tam da bu soruya odaklanmak lazım.

Pandemi süreciyle birlikte tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çok ciddi ekonomik sorunlar yaşanıyor. Sadece sorun değil gariplikler de yaşanıyor.  

Mesela A’dan Z’ye artan fiyatlar…

1 yıl içinde hemen hemen her şeyin fiyatı arttı. Bazıları yüzde 50, bazıları yüzde 100… Hatta daha fazlası da var.

Garip farklar da var. Paket sütlerde biri 9 diğeri 7 TL. Aradaki 2 lira neyin farkı. Biri süt de diğeri su mu?

Bir garip örnek daha…

Ülkede milyonlarca kişi daha ucuz diye zamanında araçlarına LPG taktırdı. Son zamlarla birlikte LPG’nin fiyatı 5 TL’yi aştı. Benzinden bir farkı kalmayacaksa bunca insan niye LPG taktırdı?

Bir adet avokado 13-15 TL oldu. Yahu bu avokado nedir böyle, içinde altın mı var? Neyse ki yemiyoruz.

Ama yediklerimizin avakadodan arda kalır yanı yok. Domates yaz boyunca en pahalı sebzelerden biriydi. Taze fasulyenin yanına yaklaşılmıyor halen.

Bir limon zam şampiyonu oluyor, bir marul.

Bu paralar üreticinin cebine girse yanmam.

Onlar da isyanda…

Hele mandıralar!

Gramla peynir değil de altın alıyorsun sanki!    

Velhasıl asgari ücretli bir çalışanın evini geçindirmesi bu şartlarda vallahi billahi mümkün değil. Pazarlar, marketler, bakkallar dudak uçuklatacak etiketlerle dolu. Üstelik her hafta fiyatlar değişiyor.

Sıvı yağ almak için oturduğum evin altındaki markete indim. Baktım fiyatlar yine zamlanmış. Market sahibi yanıma yaklaştı.

-Al çünkü fiyatlar yarın değişecek.

Sonra ekledi;

-Artık fiyatları değiştirirken müşterilerimden utanıyorum. Ürünlerin geliş fiyatları her hafta değişiyor. Kime ne cevap vereceğimi şaşırdım.

Aldım çaresiz. Hatta alırken şehrimizde üretilen bir markayı seçtim.

Örnekleri uzatabiliriz.

Kim yapıyor bu zamları?

Bunu kontrol altına kim alacak?

Elbette hükümet.  

Problem de zaten bu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülke genelinde 1000 civarında ucuz ürün satan market açılacağını duyurması aslında bir çaresizliğin işareti. Belki sonuç iyi olacak. Ama devlet zamların nedenini bulamıyor, engel olamıyor.

Ve böyle bir çözüm yoluna gidiyor.

İşin kötü yanı da bu ya…

Farkında olunmasına rağmen engel olamamak.

Halkın alım gücü çok hızlı bir şekilde zayıflıyor. Bu tehlikeli.

2002 seçimlerini düşünün.  

AK Parti’ye gelen oyların büyük bir bölümü ekonomik gerekçelerle verilmişti.

Yıl şimdi 2021…

Oy oranında yine aynı gerekçeyle erime var. Bu kez avantaj olan ekonomi dezavantaja dönüşüyor.

Yani AK Parti en önemli silahını, en önemli argümanını kaybetme riskiyle karşı karşıya.

AK Parti seçmeni ideolojik yaklaşmaz. Karmaşık, her kesimden insan profili var. Merkez sağ da diyebiliriz.

Bu kitlenin en önemli kriteri ekonomidir. İyi yönetirsen devam edersin, yönetemezsen halk alternatif arar.

Şunu net söyleyebilirim. AK Parti’de en üst kademeden en alt kademeye kadar tüm yöneticiler durumun farkında. Tek sorun bir türlü çare üretilememesi.

Bundan sonrası bundan öncesinden daha önemli.

Atılacak her adım ülkenin kaderini belirleyecek.  

Seçimlerin zamanında yapılacağını varsayarsak 1,5 yıl sona millet sandık başına gidecek.    

Millet İttifakı bir lider arayışında ve bu muhtemelen Kemal Kılıçdaroğlu olur. Meral Akşener’in “Ben başbakan olacağım” demesi ittifakın, dolayısyla CHP’nin elini rahatlattı.

Cumhur İttifakı’nda liderlik sorunu yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan doğal olarak tek isim.

Diyelim ki CHP’nin adayı Kılıçdaroğlu… Erdoğan-Kılıçdaroğlu ikilisi yarışırsa, (ki bu ilk olmayacak) normal şartlarda Erdoğan kazanmaya daha yakın. Buna son 20 yılda yapılan tüm genel seçim sonuçları referans olarak gösterilebilir.

Ama bu kez Erdoğan’ın iki rakibi var. Birincisi karşısındaki aday, ikincisi ise ekonomi.

Ve rakiplerinden ikincisi çok daha çetin duruyor.