10 Ocak günü “Çalışan Gazeteciler Günü” olarak kutlanıyor, kutlanıyor da neden “çalışan” gazeteciler günü? Öyle ya; Çalışan Öğretmenler Günü ya da Çalışan Doktorlar, Çalışan Avukatlar Günü olmadığına göre neden Gazeteciler Günü’nün başında “çalışa

 

10 Ocak günü “Çalışan Gazeteciler Günü” olarak kutlanıyor, kutlanıyor da neden “çalışan” gazeteciler günü?

Öyle ya; Çalışan Öğretmenler Günü ya da Çalışan Doktorlar, Çalışan Avukatlar Günü olmadığına göre neden Gazeteciler Günü’nün başında “çalışan” ibaresi var?

Evet, 10 Ocak, gazetecilerin özlük haklarını düzenleyen 212 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği tarihtir ve 1962’den beri kutlanır. 12 Mart dönemine kadar “bayram” olarak, o dönemden beri de “gün” olarak…

Ama bu günün ardında daha esaslı bir hikâye var…

**

10 Ocak 1961…

Dönemin en büyük gazeteleri…

Akşam… Cumhuriyet… Dünya… Hürriyet… Milliyet… Tercüman… Vatan… Yeni İstanbul… Yeni Sabah…

Yüzbinlerce insan tarafından okunuyorlar. Her biri farklı yayın politikasına sahip gazeteler… Kimilerinde yazanlar birbirlerinin “fikir düşmanı”… 27 Mayıs öncesi dönemde farklı görüşte yayın yapmış gazeteler… Bu sebeple hepsinin toplam okuyucusu demek Türk gazete okurunun neredeyse tamamı demek…

İşte o sabah bu gazete okuyucularının tamamı kendi gazetelerinde, diğer gazetelerde de kelimesi kelimesine aynı şekilde yayınlanan bir metinle karşılaşıyorlar, 1. sayfada…

“Gazetemizi 3 gün kapatıyoruz” başlığının altında bir metin ve metnin altında da dokuz gazete ismi…

Bu ortak bildiride önce 27 Mayıs ve Milli Birlik Komitesi övülüyor, ardından yürürlüğe giren 212 sayılı yasa ile Basın İlan Kurumu’nun kurulmasıyla ilgili 195 sayılı yasa eleştirilerek bu kanunların “basını tehlike içine attığı” iddia ediliyordu. Gazete patronlarına göre özellikle ilk yasa yani 212 sayılı yasa “temel hak ve hürriyetleri sıkıntıya sokabilecek” nitelikte olduğu için bu durum karşısındaki üzüntülerini dile getirmek amacıyla gazetelerini üç gün süreyle kapatmaya karar verdiklerini belirtiyorlardı.

Şu patronların “temel hak ve hürriyetleri tehlikeye sokabilecek” dedikleri 212 sayılı yasa ne düzenlemeler getiriyordu peki?

Basın sektöründeki işverenlere iş sözleşmelerini ‘yazılı olarak’ yapma zorunluluğu…

Bu sözleşmelerde işin niteliğini, ücretini, gazetecinin kıdemini belirtme yükümlülüğü...

Ücretlerin peşin ödenmesi, bir takım sosyal hakların getirilmesi vs…

O dönemin öncesi düşünüldüğünde gazetecilerin lehine birçok düzenlemenin olduğu bir yasa hayata geçirilmişti. Fakat bu yasanın temel hak ve hürriyetleri kısıtladığı, basın sektörünü bir tehlikenin içine attığı iddia edilerek belki de dünyada ilk defa gazete patronları bir araya gelerek eylem yapıyorlardı!

Yasanın hazırlanış sürecinde çıkmaması için birçok girişimde bulunmuşlar ama başarılı olamamışlardı. Son çare üç gün halkı gazetesiz bırakmak olmuştu!

Üstelik yasayla ilgili ayrıntılar da verilmediği için okuyucular bu protestoyu basın özgürlüğü sorunu olarak algılamışlar ve tüm gazetecilerin bu eylemde olduğunu sanmışlardı.

**

Aynı gün İstanbul Gazeteciler Sendikası’nda da gazeteciler tarafından aynı gazeteler ve ortak bildiri okunuyor ve ne yapılması gerektiğiyle ilgili bir beyin fırtınası gerçekleştiriliyordu. Öncelikle hemen bir bildiri yayınlandı ve bu eylemin patronların eylemi olduğu vurgulandı.

“Bu kapanma kararı gazetelerin tesis ve maddi imkânlarını ellerinde bulunduran gazete sahipleri tarafından verilmiştir. Basını meydana getiren asıl ve büyük kütle olan biz yazı işleri müdürleri, sekreterler, istihbarat şefleri, muharrirler, muhabirler, foto muhabirleri, karikatüristler, ressamlar, musahhihler(düzeltmenler) ve diğer fikir işçilerinin böyle bir kararda oyumuz olmadığı gibi bu hareketi asla tasvip etmemekteyiz.”

Bildiriden sonra da gazeteciler sessiz bir yürüyüş yaptılar.

Ama asıl sürpriz ertesi gün oldu…

Bir gün önce basın özgürlüğü nedeniyle gazetelerin 3 gün kapanma kararı aldığını düşünen gazete okurları gazete dağıtıcılarında ve gazete satış noktalarında yeni bir gazeteyle karşılaştılar: BASIN GAZETESİ…

Bu gazete patronların eylemine karşı gazeteciler tarafından çıkarılmıştı. 3 gün süreyle yayınlanacağı baştan belirtilmişti ve amaçları “okuru gazetesiz bırakmamaktı”.

Okurlar hem gazetesiz kalmadılar, hem de Türk Basın Tarihi’ne Babıali’de Dokuz Patron Olayı diye geçen eylemin iç yüzünü öğrenmiş oldular.

10 Ocak günkü sendika toplantısında gazeteciler hemen üyelerinden 3 günlük gazete sahibi ve diğer görevlileri atadılar, genel yayın müdürlüğüne Abdi İpekçi’yi getirdiler ve İstanbul Valisi’nin de desteğini alarak 11-12-13 Ocak tarihlerinde BASIN gazetesini çıkardılar. Üstelik 100 binli satış rakamlarına ulaşarak…

14 Ocak günü geldiğinde tüm kamuoyu gazete çalışanlarının yanındaydı. Zaten Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren yasa böylece daha çok sahiplenildi. İstanbul Gazeteciler Sendikası da bu başarıyı sahiplenmek adına 1 yıl sonra 10 Ocak 1962’de Park Otel’de bir tören düzenleyerek bu günü her yıl kutlama kararı aldı.

İşte 10 Ocak patronlar eylemde olsa da gazeteciler çalıştığı için Çalışan Gazeteciler Günü’dür…

Tüm gazeteci arkadaşlarımın gününü yürekten kutluyorum. Dilediğiniz ve hak ettiğiniz tüm çalışma koşullarının gerçekleşmesini diliyorum.

 

 

Kaynak;

1.      Babıali’de Dokuz Patron Olayı ve Çalışanların Ortak Ürünü: Basın Gazetesi. Selçuk Altan, Bilim ve Sanat Dergisi, Aralık 1981.

2.      Türkiye’de Çok Partili Politikanın Açıklamalı Kronolojisi 1945-1971. Feroz Ahmad, Bedia Turgay Ahmad. Bilgi Yayınevi.