Kırmızı ışıkta bekleyen sabırsız yayalar özellikle ve çoğunlukla kentin en işlek caddelerinin en yoğun yaya bekleme noktalarında görülürler. Yalnız olabildikleri gibi, yanında eşleri, çocuk arabasında sevimli bebekleri veya kaçıp gider korkusuyla ell

 

Kırmızı ışıkta bekleyen sabırsız yayalar özellikle ve çoğunlukla kentin en işlek caddelerinin en yoğun yaya bekleme noktalarında görülürler. Yalnız olabildikleri gibi, yanında eşleri, çocuk arabasında sevimli bebekleri veya kaçıp gider korkusuyla ellerinden sıkıca tuttukları sevgilileriyle de gözlenebilirler.

Aslında dikkat çeken tek yanları sabırsızlıklarıdır. Kendilerine yeşilin yanmasını bekleyişlerinde anlam bulan sabırsızlıkları tarif edilemez. Tarif edilemez çünkü bir start çizgisini andıran o durakladıkları yere son derece yavaş adımlarla, vitrinlere bakarak, dondurmalarını yalayarak, sakin ve telaşsız bir şekilde gelmişlerdir. Bir yere yetişme çabasında olmadıkları gibi yüzlerinden ve tavırlarından bir bekleyenleri olduğu sonucuna da varamayız.

Örneğin, “Hükümet Önü”nden veya “Beyaz Fil” den Ulupark yönüne doğru yürüyen insanları düşünelim. Bu insanlar sakin adımlarla ve olabildiğince de etrafı gözleyerek “8 Havuzu”nun olduğu kavşağa doğru bilumum döner ve parfüm kokularını da üstlerine sindirerek trafik ışıklarının olduğu noktaya kadar gelirler.

Kafalarını kaldırıp ışıklara baktıkları anda dünyaları değişiverir birden. Kendileri için yanan o kırmızı ışığı ve hemen yanında 55-54-53 şeklinde geriye doğru giden yeşil müjdecisi kırmızı rakamları gördükleri anda uçurumun kenarına gelmiş bir araba gibi zınk diye dururlar.

Bu zınk diye durma hali hiçbir yayanın hoşuna gitmez. Günün hangi vaktinde olduğumuza bağlı olarak bazen 7-8 kişi, bazen 20-25 kişi haksız ve sebepsiz yere durdurulmuş hissederler kendilerini ve hoşnutsuzluklarını özellikle belli etme çabasıyla, kimi kaldırımda, kimi hemen caddenin başlangıcında, gözlerini o uğursuz belledikleri, kendilerini o çok önemli yollarından edip o zamanla yarışan işlerine yetişmelerine engel olan kırmızı sayılara dikiverirler.

O 50 saniyede neler yapacaklardır oysa! O 50 saniyede bir basketbol maçı hatta bir futbol maçı geriden gelip kazanılabilir, 400 metre bayrak yarışında son bayrak alınıp finiş çizgisine varılabilir, hatta harekete geçen bir uzay gemisiyle atmosferde gözden uzaklaşılabilirdi. Ama heyhat! Bir trafik ışığı her şeye engel oluyor işte!

Saniyeler de geçmez bir türlü, 45…44…43…

İşte tam o sırada tek ortak noktaları sabırsızlıkları olan ve bu sabırsızlıkları tarif edilemez olan yayalar şu davranışlardan en az birini sergiler:

* Taşıtların seyrek geçtiği bir anda kendisini yola atarak sanki hiç kırmızı ışık yanmıyormuşçasına istifini bozmadan yürüyerek karşı kaldırıma kendini atmak.

* Gözler sürekli diğer yayalarda, geçsem mi geçmesem mi kararsızlığı yaşayarak adımlarını bir öne bir geriye atmak.

* Ben kurallara sonuna kadar uyarım edasını takınarak dik bir duruşla yeşilin yanmasını beklemek ama bir yandan da göz ucuyla kırmızı sayıların yeşile dönmesine ne kadar kaldığını gözlemek.

* Elindeki gazete veya dergiye göz gezdirerek kültürünün ışığını burada bile yansıtmaya çalışmak.

* Grupla birlikte hareket ederek küçük adımlarla caddeyi yarılamak.

* Bir an karşıya geçmeye karar vermek, o anda diğer taraftan gelen taşıtların korna sesleriyle siper yerine geri dönmek.

* Bekleme süresinin yarısına gelince, “e arabalar da duruyor, biz de duruyoruz bu ne biçim iş” diye düşünmek ama sabırsızca beklemeye devam etmek.

* Yeşilin yanmasına 5-6 saniye kalınca yolu da kolaçan ederek diğer yayalarla adı konmamış bir güç birliği yaparak yola atılmak.

* Yeşil yandığı anda maratonun finiş çizgisini görmüş bir coşkuyla ve hayatından kayıp giden 50 saniyeyi yakalama gayretiyle bir çırpıda karşıya geçmek.

Kırmızı ışıkta bekleyen yayanın sabırsızlığı ne penaltı vuruşunu yapması için hakemin düdüğünü bekleyen bir futbolcununki kadar anlamlıdır ne perdenin açılmasıyla ilk repliği söyleyecek bir oyuncunun ki kadar heyecanlı…

Duvardaki saate bakarak sınavın başlamasını bekleyen üniversite öğrenci adayının sabırsızlığı gibi de değildir, doğumhanenin önünde koridorda volta atan bir baba adayının sabırsızlığı gibi de…

Ne gibidir?

Hiç bir şey gibi…

Modern dünyanın modern sözcükleriyle tarif edilemeyecek kadar anlamsız, gereksiz, saçma, değersiz, bomboş bir sabırsızlıktır işte.

Trafik ışığının yanına polis arabası, yayanın yanına polis de koysanız karşı konulamaz bir sabırsızlık kaplar tüm bedenini yayanın…

Hani karşınıza oturduğunda tüm dünyanın düzenlenmesi için gereken her konuda parlak fikirleri olan o yayanın…