Devletimizin yanındayız diyorsak bir yerden başlamak gerekir ve bu da önce Türkçemize sahip çıkarak olmalı diye düşünüyorum. Devlet, Millet, Dil biri olmazsa diğerleri de olmaz çünkü.
''Bugünden sonra divanda, dergâhta ve bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.''
Karamanoğlu Mehmet Bey,
04 Mayıs 1278  

Halk olarak birlikte yaşamanın ilk şartı olan dil birliği için yayımlandı bu ferman o zaman. Tam olarak hayata geçmese de bu bir ilk ve tarihe geçen söz oldu. O zamanki şartlar buna müsaade etmese, bastırılsa da hedef belli olmuştu. Bazı idealler vardır, o kadar değerlidir ki, o yolda mağlup olmak bile zafer sayılır bana göre, bu da öyle bir şeydir.

​Yaşadığımız son süreç bize gösterdi ki dünya gerçekten çok küçük. Öyle ki bir ucunda yaşanan olay, diğer bir ucunu çok kısa sürede etkileyebiliyor. Böyle bir dünyanın elbette ki ortak bir dili olacaktır. Bu noktada yabancı dilin önemini kimse tartışamaz bile, hatta ikinci bir yabancı dili gerekli kılar düşüncesindeyim. Şunu özellikle belirtmek isterim: “Her dil yeni bir insan demektir, bir lisan da bir insan…”
Türkçemizin önemini belirtirken yabancı dilin de ne kadar önemli olduğunu, pek çok kez çıktığım yurtdışı eğitimleri ve kültürel gezilerinde yerinde görmek şansına nail oldum. Şu an çalıştığım kurumda da bir değil, iki yabancı dil eğitimi üzerine eğitim vermekteyiz. Kendi çocuklarım da en az bir yabancı dili ana dili gibi konuşabiliyor. Her insanın şu an dünyanın ortak dil olan İngilizceyi çok iyi derecede konuşabilmesi gerektiğine inanıyorum, bunu da pek çok yazımda dile getirdim. Ancak Türkçemizin, kendi dilimizin önemi bir başkadır, ona sahip çıkmak her vatandaşın görevidir. Yıllarca Türkiye’de çalışan, Türkçe bilmesine rağmen ekranlarda tek bir Türkçe kelime kullanmayan teknik direktörleri hep yadırgamışımdır; ama bunu kendi dillerine verdikleri değerden dolayı yaptıklarını öğrenince onları da haklı bulmadım değil.
​Kendi lisanını kullanma çabası iki yanı keskin bir bıçak gibidir. Türkçe kullanımına yönlendirelim derken bu durumu uç noktalarda bir tutum derecesine getirmekten ciddi manada uzak durmak da gerekir. Evrensel gerçekliği de kabul ederek başka dilleri konuşabilmeliyiz. Türkçe bizim lisanımızdır, dünyanın en iyi, en yeterli, en mükemmel dili gibi daha pek çok özellikleri sayabiliriz ; ama bu bizler içindir, Türk milleti için elbetteki “en” ayrıcalığındaki tüm sıfatları bünyesinde barındırır, barındırmalıdır. Dolayısıyla her milletin kendi dilinde olduğu gibi bizim için de Türkçe, diğer dillerden, İngilizce, Almanca, İspanyolca vb.den daha üstün olmalıdır. Çünkü o, bizim lisanımız ve zihnimiz bu lisana göre şekillenmekte. Tarihimiz, kültürümüz, geleneklerimiz, düşüncelerimiz, kısacası dünyaya ait tüm algılarımızın temelini lisanımız oluşturuyor. Dolayısıyla dünyayı anlamak istiyorsak, dilimizi de anlamak ve doğru kullanmak zorundayız. Aksi takdirde bu dünyada bize bahşedilenleri kavrayıp içselleştirmemiz mümkün olmayacaktır. 
​Mustafa Kemal ATATÜRK: “ Türk dili Türk milletinin kalbidir, zihnidir. Türk dili kutsal bir hazinedir.” derken bu konuya dikkat çekmiştir.
Vatan, bayrak, marş ve dil… Bunlar milleti millet yapan ortak değerlerdir. Yüksek bir hassasiyet gerektirir.
Yeryüzünde ortak dili olmayan hiçbir millet var olmamıştır. Dil insanları birbirine bağlayarak ortak duyguları paylaşmalarını sağlayarak millet olmalarını sağlar. Tüm ortak değerler dil sayesinde ortaya çıkar. Her milletin kendine has müziği, edebiyatı, kültürü, kültürel değerleri dil sayesinde ortaya çıkar.
Oktay Sinanoğlu’nun dediği gibi “Önümüzde iki yol var: Ya uyanıp dilimizi koruyacağız ya da iki nesil sonra Türkiye diye bir ülke, Türkçe diye bir dil kalmayacağını kabul edeceğiz.”
Seçim sizin.
​Ben inanıyorum ki bu millet, yeryüzünden en son kaybolacak dilin Türkçe olması için gereken neyse yapacaktır.