Atatürk’ün hayatıyla ilgili çok şey biliyoruz. Ailesi, okuduğu okullar, askerlik hayatı, Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyetin kuruluşu, yaptığı devrimler, hastalığı, ölümü…
 
Onun hayatının en az bildiğimiz dönemi ise kanımca çocukluğu.
 
Çocukluk dönemiyle ilgili kendisinin çeşitli dönemlerde anlattığı birkaç anı ve hakkında yazılan biyografilerde yer verilen birkaç sayfa dışında bildiğimiz çok şey yok. Onun hakkında yapılan belgesel ve filmlerde de genellikle ve doğal olarak elbette, askerlik dönemiyle Cumhuriyetin kuruluş dönemlerine odaklanılır.
 
Oysa her insan çocukluğunun elinden tutarak büyüyebilir. Çocukluğumuza sırtımızı dönersek büyüyemediğimiz gibi hayatın önümüze serdiği engellerle de mücadele edemeyiz.
Dünya tarihinin akışını değiştiren, yeni bir devlet kurmakla kalmayıp toplumsal dönüşümler de gerçekleştiren bir liderin çocukluğunu bilmek, onun karakterinin oluşumundaki köşe noktalarını anlamak ve çözümleyebilmek, yüz yıla yaklaşan cumhuriyetimizin ruhunu okumaktır bir bakıma…
 
Ekim ayında bu anlamda çok aydınlatıcı ve etkileyici bir kitap yayınlandı. Üstelik kitaptaki satırların sahibi, Atatürk’ün en yakınındaki kişilerden biri: Kız kardeşi Makbule Atadan.
Makbule Atadan’ın Yeni İstanbul gazetesi ile 1 Kasım 1951 ile 22 Mart 1953 tarihleri arasında yaptığı söyleşiler Ka Kitap tarafından kitap haline getirilerek yayınlandı.
Kitapla ilgili basında çok az sayıda tanıtım yazısı gördüm. Sosyal medyada da yanında kahve resimleriyle bile olsa fotoğrafına, alıntılarına rastlayamadım ne yazık ki.
 
Oysa bu kitabın sürekli tanıtımının yapılarak çok sayıda okura ulaşması gerekir. Çünkü 214 sayfalık bu kitap tarihin gördüğü en önemli liderlerden birinin ilk 18 yıllık yaşamına ilk ağızdan, bir kardeş sıcaklığıyla ışık tutmaktadır.
Makbule Hanım bu söyleşilerinde anne babasının ailesini tanıtarak, evlenmelerini, Mustafa Kemal Atatürk’ün doğuşunu ve onun 18 yaşına kadar ki yaşadıklarını, annesinden dinlediği ve kendi tanık olduğu anılarla anlatıyor.
 
“İnsan ömrü inanılmaz bir hızla geçiyor. Büyük kardeşim Atatürk’ü ölüm döşeğinde bitkin ve yorgun gördüğüm günler gözümün önünde. İçimi, sinirlerimi paramparça eden bu ayrılık birkaç gün önce olmuştu sanki” cümleleriyle başlayan kitapta, Makbule Hanım Yeni İstanbul gazetesi ile bu söyleşileri yapmasının gerekçesini şöyle açıklıyor:
“Büyük kardeşime karşı yöneltilen yanlış hükümlerin, düşünülmeden yapılan tenkitlerin son zamanlarda sıklaştığını derin bir üzüntü ile görüyorum. Bunların sebepleri o kadar gizli ve güç anlaşılır şeyler değildir. Biraz düşününce perdenin ötelerini görebilirsiniz.”
 
Kitapta bildiğimiz şeyler olduğu gibi, pek bilinmeyen ya da az yayınlanan anılar da bulunuyor. Annesinin evlenmeden önceki yaşamı ve babası ile tanışması, evlilikleri, ilk çocukları Fatma, Ahmet ve Ömer’in talihsizce ölümlerini anlatan Makbule Hanım, Atatürk’ün hayatını, doğumundan 18 yaşında İstanbul Harp Okulu’na gidişine kadar anılar eşliğinde gözler önüne seriyor.
 
Neler yok ki kitapta…  
 
Atatürk’ün daha küçük yaşlarda hayvan sevgisine sahip olması örneğin… Ahmet ve Ömer’i kuşpalazından kaybeden Zübeyde Hanım, oğlu Mustafa da kuşpalazına yakalanınca korkulu günler geçirir. Hastalığı atlatınca da üzerine titrer, bir şey olmasın diye. Mustafa’nın ise kışın en büyük eğlencesi evin balkonunda yiyecek arayan kuşları beslemektir. Zübeyde Hanım oğlunu uyarmaktan usanır; “Dışarıda durma oğlum, üşüteceksin.” Oğlu şöyle yanıtlar annesini;
“Aç bu kuşlar anne. Bak, nasıl yalvarıyorlar. Sen üzülme, yem çanağını doldurduktan sonra kapıyı kapar ve nasıl karınlarını doyurduklarını camdan seyrederim. Bak, bak, anne; şu altın kanatlısı ne kadar güzel…”
 
Atatürk’ün mahalle mektebine gönderilişi, orada yaşadığı sıkıntılar sonrası Şemsi Efendi mektebine gidişi, babasının ölümü sonrası okuldan uzak kalışı… Zübeyde Hanım’ın üç çocuğuyla dul kalarak yapayalnızlık içinde yaşadığı güçlükler…
 
Rapla çiftliğinde Hüseyin dayısının yanında yaşadığı günler. Orada ona okul arayışları, bir Rum okulunda geçirilen tek bir gün… Çiftlikteki yazıcıdan ders alması, “Kamil Efendi’nin dersten mersten haberi yok” diyerek derse devam etmeyi reddetmesi…
 
Çiftlikte geçirilen günlere çok yer verilmiş kitapta. Çiftlikte ‘karga kovalamak’ dışında neler yaptığını, kişiliğinin gelişiminde kırlarda geçirdiği zamanın ne derece etkili olduğunu merak edenler için oldukça ilgi çekici olacaktır.
 
Askeri ortaokul (rüştiye) ve Manastır’daki askeri lise (idadi) de geçirdiği yıllarla ilgili de çok sayıda anıya yer verilmiş.
Örneğin, Atatürk’ün Askeri Rüştiye’de okurken, okul dışındaki zamanında yapmaktan en çok hoşlandığı şeyin resim olduğunu biliyor muydunuz? Günbatımını anlatan sulu boya ile yapılmış resmin annesinin odasında durduğunu? Boş zamanlarında resim yapmak için eski surlar boyunca uzanan mahallenin olduğu Selanik’in en yüksek yerine gidip denizi seyrettiğini?
 
Öğretmeni tarafından kendisine Kemal adı verildiğini annesine anlattığında, aralarında şöyle bir diyalog geçtiğini:
“Günün birinde paşa olursam adım Mustafa Kemal Paşa olacak.”
“Ya ben oğlum?”
“Mustafa Kemal Paşa’nın annesi.”
 
Üvey babasıyla olan iletişimini, Fransızcasını ilerletmek için gösterdiği gayreti, imparatorluğun gidişatına olan ilgisini ve daha birçok şeyi öğrenmek için büyük önderimizin ölüm yıldönümünde, Atatürk Haftası’nda okunacak en doğru kitap bu bence…
Hem onun çocukluğunu okurken kendi çocukluğumuza da gideriz belki. Yazar Hasan Ali Toptaş’ın dediği gibi;
“Çocukluğunun elinden tutmayan kişi hiçbir yere gidemez.”
 
 
*Büyük Kardeşim Atatürk, Makbule Atadan, Ka Kitap, Ekim 2016