1998 Yılı Temmuz ayında, İzmir Yeşilyurt hastanesinde bir yakınımın hastaneye yatış işlemlerini yaptırmıştım. Sabahtan öğlene kadar tomografi, tahliller, emar, gibi işler hem moralimi bozmuş hem ruhumu yormuştu. Bütün işlemler tamamlanınca, bahçeye çıktım. Tenha bir yerde kafamı toplamak durumu analiz etmek istiyordum. Sakin bir yere oturdum. Sessiz duam, farkında olmadan yüksek sesle devam ediyordu... Dilimde; "Allah'ım yardım et" nidası sürekli dua ederken bundan sonraki zorlu süreci gözümde canlandırıyordum. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum.
“Geçmiş olsun kızım, üzülme Allah büyüktür” diyen bir sesle toparlanmak zorunda kaldım. Biraz ilerideki bankta koyu renkli gözlüğü, kısa beyaz sakalı, gri pantolon, bol beyaz gömleğiyle yaşlı bir adamdı konuşan. Benim duamı duymuş olmalıydı. "Sağolun" dedim kimseyle konuşmak istemiyordum. Yaşlı adam, güven veren bir ses tonuyla;
“Burası hastane, buraya her gün ne ümitsiz, çaresiz insanlar gelir. Ancak insan Allah'a sığınıp, tevekkül ederse, her şey daha iyi olur. Ümit hep içimizde olmalıdır” dedi.
Nerede oturduğumu sordu. Manisa'dan geldiğimi öğrenince yüzü tatlı bir gülümsemeyle aydınlandı. Sonra;
“Ne güzeldir Manisa. İzmir'den Sabuncubeli'ni geçip, Manisa'ya girince Manisa'nın o sımsıcak, samimi havası biranda insanı sarıverir. Şehrin güneyini boydan boya çevreleyen Spil Dağı bin bir medeniyetin, efsanenin hikayesini anlatır gibi... Bağları, ovaları, doyumsuz komşulukların, bitimsiz hazların, birlikte içilen çayların merkezidir. O bağ komşuluklarının içtenliği, güzelliği hiçbir yerde yoktur. Bereketli toprakların alın teriyle sulandığı, her köşesinde binlerce hatıranın gizlendiği şehirdir Manisa… Salkım söğütlerin süslediği, nazlı nazlı akan Gediz Nehri’nin, tarlaları beslediği bir İrem bağıdır Manisa... Hele o Sultan Camii, Muradiye Camii… Sanki güzellikler manzumesi... Ya her adımda izine bastığımız Tarzan? Manisa'yı cennete çeviren diktiği ağaçlar? Ya evlat acısına dayanamayan, taş kesilen Niobe, namı diğer Ağlayan Kaya... Hele Atalanı'ndan gözler önüne serilen o eşsiz manzara… Spil Dağı’nın zirvesinden Manisa'yı seyrederken, kâh Saruhanlıları kàh Osmanlı’yı, kàh dünü ya da bugünü görür, dalar giderdim. Sonbaharda sokakları saran pekmez, salça, tarhana kokusu bana yaşamanın tadını, güzelliğini hissettiriyordu. Şehrin merkezindeki hükümet konağıyla, Hatuniye Camii şehrin karakterini yükselten iki eser… Onlar olmazsa sanki Manisa eksik kalmış gibi olur. En sevdiğim cadde istasyona giden caddedir. O cadde bana, hasretlerin başlayıp bittiği demleri hatırlatırdı. Alaybey'den Karaköy'e, Tabane'den, Dış Mahalleye, ne güzeldir Manisa. Dünüyle, bugünüyle bambaşka bir şehirdir Manisa. Tarihi geçmişi, efsaneleri, evliyalarıyla hüzün ve huzur şehridir Manisa. Sırlı bir şehirdir Manisa.”
Bana bunları adeta resim çizer gibi anlatan yaşlı adama hayretle bakıyordum.
“Manisalı mısınız?” diye sordum. Yaşlı adam.
“Evet on üç yaşıma kadar Manisa'daydım. Sonra neyse...”
Adam sustu. Ben yakınlarda bankamatik var mı diye sorunca .
“Bahçeden çıkınca sağa üç yüz adım yürü, karşıya geç. Sonra aynı yöne doğru iki yüz adım yürü bankamatik karşına çıkar.” dedi. Teşekkür edince;
“Kızım hiçbir şey için üzülme, Allah büyüktür.” diye teselli sözlerini tekrarladı.
“Çok sağolun” diye yaşlı adama veda edecekken bir anda dondum kaldım. Yaşlı adamın yanındaki baston. Evet beyaz baston! Deminden beri bana teselli sözleri söyleyen, Manisa'yı fotoğraf gibi anlatan adam amaydı. Gözlüğü de o yüzden takıyordu. Benim suskunluğum onun da dikkatini çekmişti. Ben ne diyeceğimi bilmez bir halde yaşlı adama bakarken o;
“Ha! Bastonumu gördün. Dedim ya on üç yaşına kadar Manisa'daydım. Dünya gözüyle gördüğüm son güzellik Manisa’ydı. Geçirdiğim kaza sonucu gözlerimi yitirdim. Çok zor günler geçirdim. Ama umudumu hiç kaybetmedim. Şükür rabbime aklım başımda, elim ayağım tutuyor. Melek gibi bir eşim, dünya iyisi evlatlarım var. Yani şükredecek öyle çok şeyim var ki.”
O sırada nur yüzlü, yaşlı bir kadın yanımıza geldi. Selamlaştık.
“Hacı! Oğlan üçte gelip bizi alacak” dedi. Ankesörlü telefondan oğlunu aramış. Sonra yaşlı adamın koluna girdi. İkisi de bana hayır dualar ederek vedalaştılar.
Onlar hastaneye yürürken bende bankamatiği bulmak için bahçeden çıktım. O an yaşlı adamın yolu bana neden adımla tarif ettiğini anladım. Aynı yeri rahatça bulmak için yönü takip ederken adımlarını sayıyordu. Aradan yirmi yıl geçmesine rağmen. Gönül gözü açık, umut dolu sözleri, yaşama sevinci, tevekkülü ve inancıyla bana örnek olan o iyi insanı ve eşini unutamadım. Hele gönül gözüyle anlattığı Manisa tasvirini.