Tam 100 yıl önce İttihatçılar Bab-ı Ali’yi basarak iktidarı ele geçirdiler. 2. Meşrutiyetin ilan edilmesi, Abdülhamit’in tahttan indirilmesi de “devrimcileri” kesmemiş, kötüye giden imparatorlukta çareyi mutlak kontrolü ele geçirmekte bulmuşlardı. O zama

Tam 100 yıl önce İttihatçılar Bab-ı Ali’yi basarak iktidarı ele geçirdiler. 2. Meşrutiyetin ilan edilmesi, Abdülhamit’in tahttan indirilmesi de “devrimcileri” kesmemiş, kötüye giden imparatorlukta çareyi mutlak kontrolü ele geçirmekte bulmuşlardı.

O zaman demokrat olmak ittihatçı olmaktı!

Ne zaman ki, devleti sonu felaketle biten bir savaşa sürüklediler ve o savaştan sonra Anadolu yangın yerine döndü, herkesin bildiğinin aksine Fransızların koyduğu isimle “Kemalistler” Milli Mücadeleye soyundu, ittihatçı demokratlık rafa kalktı.

Bab-ı Ali baskınından sonra apoletleri birer ikişer artarak çoğalan Enver Paşa, Kurtuluş Savaşı’nı Karadeniz’in karşı kıyısından izliyor, Mustafa Kemal Sakarya Savaşı’nı kaybetse de ordunun başına geçsem diye ellerini ovuşturuyordu!

**

1926 Atatürk’e suikast davası, bir suikast davasından çıkmış, ittihatçılarla cumhuriyetin hesaplaşmasına dönüşmüştü. İttihatçı Kara Kemal, evinde ancak ölü olarak ele geçirilmişti.

Oysa bizzat Mustafa Kemal de, parti kongresinde demokrat görüşler söyleyip (örneğin ordunun yönetime karışmaması gibi, örneğin, kadınların oy kullanma hakkı gibi..) Şam’a sürgüne gönderilene kadar İttihat Terakki’nin içindeydi!

Ve “paşaları” (Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir, Refet Bele) ceza almaktan kurtaran da Mustafa Kemal oldu!

**

Baştaki demokratlar ne kadar demokratsa ve nereye kadar demokratsa o kadar demokratızdır biz!

Yeni harflere kafamız, ancak önderimiz tahta başına geçince basmıştır bizim.

Fesi şapkayı görünce bırakmışızdır.

Kadın haklarını yasa çıkınca, ülke bütünlüğünü isyan çıkınca anlamışızdır.

Onun yapmak istediklerinin bütününü görememiş, bu yüzden de maalesef onun ömrüyle sınırlı olmuştur pek çok şey.

Ve o gittikten sonra da her liderin yeni demokrasi anlayışlarıyla tanıştık.

**

İnönü döneminde CHP parti tüzüğünü değiştirmek için Alman partilerini örnek almak demokratlıktı, çünkü onlar çok demokrattı!

Ve tabi gazetelerde Milli Şef’e övgüler düzmek!

O dönemde Aziz Nesin’in kitabı daha dağıtılmadan matbaadan toplatılıyordu, şimdi daha basılmadan bilgisayarlardan…

**

Demokrat Parti en “demokrat” partiydi!

Kendine oy vermeyen illeri ilçe yapsa da, feodal sistemi yok etmek için kılını kıpırdatmasa da, Atatürk devrimlerinin çoğunun altına dinamit yerleştirse de, gelsin Marshall yardımları gitsin Truman doktrinleri diyerek, ABD ile sıcak muhabbet için her şey yapılsa da onlar en demokrattı ve muhalif yazılar yazanlar Mc Carthy modeli tevkifatlara uğruyorlardı…

Meclistekiler “isterlerse hilafeti bile geri getirebilecek” kadar demokratlardı!

**

Bugünün “demokrasi havarisi” Cumhuriyet gazetesi, o zamanlar okurlarından Nazım Hikmet’in suratına tükürmelerini istiyordu!

**

Ortadaki herkes demokrat olur da askerler geri kalır mı?

Geldi 27 Mayıs; bir başbakanı idam etmek demokratlık, ilericilik oluverdi! Mahkemelerde insanın yüzünü kızartacak sahneler yaşandı.

Böyle bir demokrasi ancak Demirel gibi bir demokratı yaratabilirdi ve öyle oldu. 1965’den sonra artık Demirelci olmak demokrat olmaktı!

Deniz’in, Hüseyin’in, Yusuf’un idam edilmesi oylamasında mecliste evet oyu için üzerine düşeni yapan Demirel, tam 40 yıldır o gençler toprak altında yatarken şimdi çıkıp ben sadece 260’da 1 kişiydim deyip kendini aklayabiliyor!

**

O zamanlar “Komünistler Moskova’ya” diye bağırmak demokratlıktı, şimdi “Git Fazıl Say, nereye gidersen git!” diye yazılar döşenmek demokratlık!

**

12 Mart’ta 12 Martçılar demokrattı, onları eleştirenler de takip edilme korkusuyla yaşıyordu.

12 Eylül’de 12 Eylülcü olmak demokratlıktı, “Anayasa oylamasında evet oyu verin” diye yazılar ‘döktürmek’, “çok şükür Kenan paşa geldi, anarşizm bitti” nutukları çekmek zamanın ‘trendiydi’…

CIA Ankara Bürosu şefi Paul Henze’nin ülkesine gönderdiği “bizim çocuklar başardı” raporlarını yazmamak, 17 yaşında gençlerin idam edilmesini görmezden gelmekti demokratlık!

O gün darbenin şakşakçılığını yapanlar bugün demokrasi havarisi!

**

28 Şubat’ta ordu lehine yazılar çiziktirenler, balans ayarlarına alkış tutanlar, bugün kendi vicdanlarını da yargılıyorlar mı acaba?

**

‘Okuduğu şiir yüzünden’ bir siyasetçinin hapiste yatmasına gönlü razı olmayanlar, o gün, “halkın seçmesi için” yasanın değiştirilip başbakanlık yolunun açılması yönünde yazılar çiziktirenler, bugün, 4 yıldır içeride yatan ve aralarında “halkın seçtiği” milletvekilleri de olan gazeteciler için artık TEK KELİME yazmıyorlar!

İnsanların inancı gereği taktığı başörtüsünün özgürleşmesine alkış tutanlar, başının içindekiler yüzünden hapiste yatanların sesine ne zaman kulak verecekler dersiniz?

Elbette konjonktür değiştiğinde, demokrasi anlayışımız yeniden değiştiğinde.

Değişirse tabi!