2010 yılının son aylarıydı. Son çalıştığım yerde bazı haksızlıklara dayanamayıp, bir akşam ceketimi alıp çıkmıştım hışımla. Kararlıydım!  Bir daha gazetecilik yapmayacak, hatta tek kelime yazmayacaktım. Birkaç gün geçmişti. Sağdan soldan teklifler geliyor

2010 yılının son aylarıydı. Son çalıştığım yerde bazı haksızlıklara dayanamayıp, bir akşam ceketimi alıp çıkmıştım hışımla. Kararlıydım!  Bir daha gazetecilik yapmayacak, hatta tek kelime yazmayacaktım. Birkaç gün geçmişti. Sağdan soldan teklifler geliyor ama hiçbirini umursamıyordum. Ama bir taraftan da “Ben yazmadan nasıl dayanırım” diye sormaya başlamıştım kendime…

Tam o sıralar Saruhan Simsaroğlu’ndan bir görüşme talebi geldi. Bir iki gün sonra Fuar Merkezi’ndekiodasında bir araya geldik. Odadaüçüncü bir kişi daha vardı. Projenin adı manisahaberleri.com’du. Planda ilkeli, tarafsız ve dinamik bir haber sitesi yapmak vardı. Bu, tekrar haberciliğe geri dönmekti benim için. Soğuk bakıyordum bu yüzden. Mesleğe değil, meslektekilereydi tepkim. Gelen tehditlereydi isyanım. Patronuma yapılan şikayetlere ve bu şikayetlerin dikkate alınmasına.Ne yapsam olmamıştı. Ancak Saruhan Simsaroğlu ısrarla gazetecilik yapabileceğim bir ortamdan bahsediyordu. Bana özgürce yazabileceğimi anlatıyordu. İkna oldum. Çünkü yazmaya açtım.

Odadakiüçüncü kişi de yazacaktı benim gibi. İlkeler belliydi. Kimse kimseye karışmayacaktı. Yola çıkmaya karar verdik.

Derken yıllar geçti.

2016’nın Şubat’ı. Günlerden Cumartesi. Güzel bir hava. Saat 14.00’ı biraz geçiyordu Kültür Sitesi’ne vardığımda. Kapıda biraz sohbet ettik Orhan Haşim Elmalı’yla. Sonra Cihat Taysi katıldı muhabbete. Sonra Saruhan Simsaroğlu… NaimeSimsaroğlu… Rıdvan Körpe, Büşra Gürbüz de geldi. Ve diğer dostlarla hasbihal ederken odadaki üçüncü kişi içerideydi. Sırada insanlar vardı...

İçeriye girdim. İki adet kitap alıp bende aralarına katıldım. Hemen ayaküstü başladım incelemeye kitabı.

“Edebiyatın Haziran Mezarlığı” 

Onunla 2010 yılının son aylarında tanışmıştık. Şimdi ilk kitabını okurları için imzalıyordu. Odadaki üçüncü kişi ondan başkası değildi. Köşe yazarımız Engin Topuz artık Yazar Engin Topuz’du. Tam 6 yıl sonra ilk kitabını yazmıştı. Yazmıştı derken, yıllardır yazıyordu ve artık bir aradaydı yazdıkları. Sadece edebiyat üzerine yazdıklarından derlemeler vardı. Yazar aynı zamanda iyi bir tarihçidir çünkü. Kitabın girişinde “deneme” yazıyordu.

Sıra bana gelmişti. Odadaki üçüncü kişi artık bir kitap yazarıydı. Tebrik ettim, gurur duyduğumu söyledim. Kitapları imzaladıktan sonra ayaküstü hasbihal edip günün anısına fotoğraf çekildik. Bu güzel anı Facebook’tan bir de ilan ettik. 

Akşam ilk fırsatta kitabı elime aldım. Her zaman ki gibi gözlerimdeki ağırlık baş ağrısına dönüşürken ben inatla devam ettim.

Zevkle…

Her kelimesi kitabın adıyla bütünleşmiş bir eser. Son derece yalın ve anlaşılır bir dil. Merak uyandıran hikayeler ve mesajlar… Akıcı ve tarihsel bilgilerle dolu. Onlarca eserden faydalanılmış. Yazarımız, belki de ilk kitabı olması sebebiyle adına “deneme” demiş ama bence ustalık kokan bir edebi eser. Bir arşiv…

Hele Orhan Veli’yle Manisa gezmeleri yok mu? Onunla değişik zamanlarda Manisa turlarına çıktığını hayal ediyor yazar. İnsanın tüylerini diken diken eden betimlemeler, yer bildirimleri… 101 yaşındaki Orhan Veli’yi Spil’in yamaçlarına bakarken ya da Kırmızı Köprü’den yukarıya çıkarken düşünün.

Sonra da düşündüreni düşünün…

Ekliyor sonra; “O yüzden Manisa’yı bilir sayemde Orhan Veli…”

Atilla İlhan’ın daha 16 yaşında Manisa Ruh Sağlığı Hastanesi’ndeki serüveni… Ne ilginç bir not düşmüş Manisa, Atilla İlhan’ın tarihine.  

Ve daha Türk ve Dünya edabiyat tarihinden nelerneler. İnsanın “Haziran” algısını değiştirecek bir eser.

En anlamlı yanı ise yazarının bir Manisalı olması… Manisalı bir öğretmen... Bizden biri. Karaköy’de, Doğu Caddesi’nde, Ayn-ı Ali’de karşılaşacağınız mütevazi bir adam. Ve daha çok kitaplar yazacak. Biz okudukça o yazacak…

Ve son söz…

Bugün bırakalım yazarımız Engin Topuz’a son sözü. Güzel söylemiş ne de olsa;

“Edebiyat ucu bucağı olmayan bir derya… Ne kadar kulaç atarsanız atın yorulmuyor, ne kadar derine inerseniz inin boğulmuyorsunuz. Her şiir sizi bir başka denize kavuşturuyor. Her roman yeni bir dünyanın kapılarını açıyor. Bu hayatta bitiremeyecek olmaktan mutlu olduğum tek şey okunacak kitaplar…”

Ucu bucağı olmayan bu deryada senin de kitaplarının da yolu açık olsun…