Manisa’daki en önemli gündem maddesi hiç şüphesiz Volkswagen’in şehrimize yapacağı dev yatırım. Fabrikanın kurulmaması için hiçbir neden yok. Ancak Volkswagen yönetimi geçtiğimiz yılın sonlarına doğru aldığı kararla Manisa yatırımını ertelediğini duyurmuştu. Gerekçe olarak da Suriye’de gerçekleştirilen operasyon gösterilmişti. 
Bu gerekçenin gerçekçi olmadığı ortadaydı.  
Herkesin merak ettiği şuydu; 
Volkswagen bu kararıyla ne yapmak istiyor? 
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Volkswagen’e cevap vermesi gerektiğini dile getiren bir yazı kaleme almış ve süre verilmesi gerektiğini ifade etmiştim. Birçok kişinin de benimle aynı görüşte olduğunu biliyorum. 
Sürecin devamı gerçekten merak konusuydu. 
Volkswagen’in aslında ne istediği sorusuna cevap ararken önemli bir ip ucu yakaladık. 
Geçtiğimiz cuma günü Alman devlet televizyonu (ARD) Manisa’da program çekimi yaptı. ARD, Yunusemre Belediye Başkanı Dr. Mehmet Çerçi ve MOSB Başkanı Sait Cemal Türek ile görüştü. Heyete AK Parti MKYK Üyesi ve Manisa Milletvekili Murat Baybatur rehberlik etti. Baybatur bir de röportaj verdi. 
Öncesine gidersek, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Almanya Şansölyesi Angela Merkel arasında gerçekleşen birkaç görüşme var. 
Muhtemelen Wolksvagen konusu da gündeme geldi. Bu konuyu birkaç önemli isme de sorma şansım oldu. 
Galiba özet şu; 
Volkswagen Türkiye’ye yatırım yapma konusunda kararını çoktan vermiş. Ancak alman kamuoyunda ciddi manada olumsuz bir baskı söz konusu. Ve Volkswagen’in yatırımı erteleme kararı Alman kamuoyuna yönelik bir gaz alma hamlesi gibi duruyor. 
Ve yine muhtemelen Volkswagen yetkilileri bu durumu el altından Türkiye’ye izah etti ve zaman istedi. Türkiye’den erteleme kararına net bir tepki olmamasının neden de bu.
Peki Alman devlet televizyonu (ARD) bu işin neresinde. 
Almanya kamuoyunu zaman zaman takip ediyorum. Orada yaşayan yakın akrabalarım ve dostlarım var. 
Bazen Almanların en büyük haber kuruluşlarından biri olan Bild’in internet sitesine bakıyorum. Türkiye ile ilgili haberleri o kadar taraflı veriyorlar ki, bizdekileri ararsınız. 
Son derece olumsuz. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden oluşturulmaya çalışılan bir Türkiye algısı var.  
Bild’in sitesine girip Türkiye ile ilgili haberleri Google çeviricisi aracılığıyla Türkçe’ye çevirip inceleyin. Bana hak verecekseniz. 
Almanya kamuoyundaki bu olumsuz Türkiye propagandası Wolksvagen için en önemli engel durumunda.  
Ancak bir şansımız var. Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in Wolksvagen’e  Türkiye yatırımı konusunda destek verdiği tahmin ediliyor.    
Bunun da en önemli ispatı Alman devlet televizyonu (ARD)’nin Manisa’ya gönderilişidir. ARD, MOSB Enerji Merkezi, Lojistik Merkezi ve hatta MOSB Teknik Lisesi’nde de çekimler yaptı. 
Sizce neden? 

Wolksvagen Almanya’daki kamuoyunu olumluya çevirmek, en azından tepkileri en aza indirmek için geniş bir haber çalışması yaptı. 
Tahminler bu yönde…  
Ve bir tahmin daha…
Şubat ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Almanya Şansölyesi Angela Merkel ortak bir basın toplantısı ile Volkswagen’i açıklayacak. 
Temennim bu tahminler gerçeğe dönüşsün. Manisa Volkswagen’i hakkediyor çünkü.

İLK YERLİ OTOMOBİLİMİZ 
Töreni izlerken aklımda hep Devrim’in hikayesi vardı. Oysa ilk yerli otomobil denememiz olan Devrim, 1960’lı yıllardan bu yana üretilmeye devam etseydi bugün ülkemizdeki en çok satan marka Fransız Renault değil, Türk Malı Devrim’di. 60 yıl önce yapılan bu engellemeye maalesef içimizdeki hainler de alet oldu. Hatta o hainlerin eliyle Devrim projesi başlamadan bitirildi. 
Bugün üretilen elektrikli otomobilimiz Türkiye için tam anlamıyla dönüm noktasıdır.      
Kim tersini söylüyorsa yalan söylüyor. 
Örnekler çok net…
2.Dünya Savaşı’ndan sonra ikiye bölünen, parçalanan Almanları otomotiv sektörü ayağa kaldırdı. İki şehri emperyalist Amerika’nın attığı atom bombasıyla adeta yok olan Japonya’yı Toyota ayağa kaldırdı. 
Fransızların en güçlü olduğu kalemlerin başında otomotiv sektörü geliyor. Renault’un sadece Türkiye’de sattığı modellerin, yedek parçanın haddi var hesabı yok. Gerisini varın siz düşünün. 
Bu yüzden çok çok geç kalınmış yerli otomobil projesi hem ithalatı azaltacak hem de yedek parça ve diğer kalemlerde dışa bağımlılığımızı sonlandıracaktır.
Bu proje, üzerinde siyaset yapılacak bir proje değildir. 
Yerli otomobil a veya b partisinin değil, ülkenin markasıdır.
Ve ülke olarak sahip çıkmazsak Fransız’ı, Alman’ı bize daha çok otomobil ve yedek parça satacaktır.   
Tasarımı konusuna gelince…
Tasarımı şuna benziyor, buna benziyor gibi eleştirileri gülerek takip ettim. Otomotiv sektörünü biraz takip edenler, tasarımların günün koşulları ve sektördeki trende göre değiştiğini iyi bilir. Örneğin Kore’li Hyundai’nin Elentra serisine bir bakın. Veya İ30 serisi. Eskisiyle yenisi arasında dağlar kadar fark var.     
Keza Opel’in Astrası, Pejo’nun 3008’i…
Yani tasarımıyla oldukça başarılı görünen yerli otomobilimiz diyelim ki dış görünüşüyle beğenilmedi. Değiştirmek dünyanın en zor işi değil. Ki yıllar içinde mutlaka tasarımı değişecektir. 
Bu tarz detaylara takılıp, “yok İtalyanlar yaptı, yerli değil gibi” safsataları bir kenara bırakalım. 
Patent bizde… Biz yaptık. 
Hele otomobilin seri üretimi başlasın gerisi inanın kolay. Çünkü bu ülkede yerli otomobili almak için daha şimdiden sıraya girmiş milyonlarca insan var. 
Ve bence modellerden birine “Devrim” adı verilmelidir. 
Çünkü bu bir devrimdir…    
Bu işin mimarı Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beş babayiğit ile TOBB’u sonuna kadar destekliyor ve projenin başarıya ulaşması için dua ediyorum…