1970'li yıllarda yaşanmış bir hatıra...
Turan on sekiz yaşında ailenin ipe sapa gelmez asi çocuğuydu. Her konuda büyükleriyle  tartışır, evde sürekli huzursuzluk sebebi olurdu. Hele dini konularda. ..Dedesinin, babasının camiye gitmesine takılır, onlarla dalga geçerdi...
Aile büyükleri Turan'a öğüt vermeye, hizaya getirmeye çalıştıkça, bu tartışmalar büyür, kavgaya dönüşürdü .
Turan küçükken babasıyla bayram namazlarına gidiyordu. Ancak üç yıldır bayram namazlarını da bırakmıştı. Ailenin büyükleri artık Allah'a yalvarıyor, Turan'ı ıslah etmesi için Allah'a dua ediyorlardı. .
Turan'ın evdeki  lakabı  "Makaryos"du. O günlerin en acımasız Rum lideri başpsikopos Makarios, radyo ve gazetelerde sürekli haber konusu olduğu için ve Kıbrıs'ta. Türklere yapılan zulmün baş aktörü olduğundan dolayı...
Makarios eşittir Türk  düşmanlığını  çağrıştırıyordu..O  günlerde merhametsiz insanlara "Makaryos" demek Turan'ların evinde alışkanlık olmuştu...
Bu arada Turan  kanal açma işinde çalışmaya başladı... Okulu bırakmış, kendince hayatına yön veriyordu. Ailenin "O iş riskli , daha düzgün bir işte çalış" uyarısı da bir işe yaramamıştı....Gediz'e yakın tarlaların çevresinde çalışıyorlardı. Tabii Turan'ın arkadaşlarıyla da çeşitli tartışmaları oluyordu... Hele son günler de yanlarından gelip geçen bir köylünün her defasında; "Kolay gelsin, Allah kolaylık versin, Allah güç kuvvet versin. İşiniz çabuk bitsin inşallah. Allah işinizi bitirmenize izin versin. Hayırlı işler nasip etsin" gibi sözlerine sinir olur, "Hadi dayı yürü işine git. Ne o camii imamı gibi 'İnşallah, maşallah' Hadi yallah  işine!" diye adama bağırırdı...
O sabah sıkıntılı bir ruh haliyle uyandı. Ortalık henüz ağarıyordu. Su içmeye giderken babasının namaz kıldığını gördü. Bir an durup babasını seyretti. Bu sabahın köründe nasıl bir iman, nasıl bir Allah sevgisi uykuyu terk edip, babasını  secdeye , namaza koşturuyordu.
Su içip yatağına döndü. Uykusu kaçmıştı, içinde onu rahatsız eden bir sıkıntı vardı. Giyindi, annesi oğlunun uyandığını görünce kahvaltıya çağırdı. Turan bir şey yemiyeceğini söyleyip bahçeye çıktı. Biraz oturup kuş seslerini, cırcır böceklerinin sabah müziğini dinledi. Annesinin hazırladığı sefer tasını alıp çıktı. 
O gün öğleye kadar Temmuz güneşinin altında, kazma-kürek nefes nefese çalıştılar..
Önce hergün onlara selam veren köylü geldi. Yine onlara dualar etti, Turan yine; " Hadi dayı ikile, çok konuştun" dedi.
Köylü gülerek giderken Turan'a dönüp; "Allah senin de yardımcın olsun. Kalbindeki mühürü kaldırsın oğlum" dedi.
O sırada yakındaki tarlalardan  birinin sahibi geldi. Selam verdikten sonra; "Biz şu kavakları geçince  soldaki tarladayız... Bizimkiler öğle için tarhana çorbası yaptı. Biber, patlıcan kızarttı. Taze köy ekmeği de var. Buyrun birlikte yiyelim" dedi. Turan'ın çalıştığı gurubun teknisyeni kabul etti. On dakikaya kadar geleceklerini söyledi. Tarlanın sahibi de haber vermek için yanlarından ayrıldı. 
On dakika sonra tarlaya doğru yürürken, arkadaşlarından biri Turan'ı uyardı. Turan hava sıcak diye gömleğiyle atletini çıkarmıştı. Arkadaşlarına gömleğini giyip geleceğini söyleyip, koşarak geri döndü. Gömleği kazdıkları yerin diğer tarafında, kamyonun kasasındaydı. Turan kazdıkları kanalın üstünden atlayıp, gömleğini alıp dönmeyi düşünmüştü. Tam yığılı toprağın üstünden atlarken bir anda ayaklarının altındaki toprak kaydı. ..Kendisini kanalın içinde buldu.Toparlanmaya çalışırken hem ayaklarının altındaki toprağın kaydığını hem de üstüne toprak yağdığını fark etti...
Daha ne olduğunu anlamadan, toprağa gömülmekte olduğunu gördü. Toprak öyle hızlı kaymıştı ki.. Artık ayaklarını kıpırdatamıyor,  bedeni hızla toprağa gömülüyordu. Bağırmaya çalıştı. Ancak ağzına dolan topraklar buna fırsat vermedi. Saniyeler içinde ağzı burnu toprakla dolmuş, nefes alamıyor,hareket edemiyordu...
Şu an ölümle burun burunaydı. Çevrede ona yardım edecek kimse yoktu. Saniyeler içinde diri diri toprağa gömülmüştü. İçinden, yüreğinden; "Allah'ım ne olur yardım et! Allah'ım ne olur birini gönder!" diye ciğerlerini patlatırcasına yalvarıyordu. İnsanın ağzının, burnunun kuru toprakla dolması öyle korkunç, öyle dehşet verici bir şeydi ki! Nefes alamamak, toprağın altında hareketsiz kalmak, dayanılır gibi değildi. 
Turan, "Ne olur Allahı'm birini gönder" diye yalvarırken, hayatı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçiyordu. Asiliģi, ailesiyle kavgaları, onların inançlarıyla dalga geçmesi, sabahleyin  namaz kılarken gördüğü babası...
Aslında dine karşı değildi, inançlı biriydi. Ancak bunu başkalarının söylemesine kızıyordu. Bunu ne yazık ki cok geç anlamıştı. Şu an  af dilemekten başka yapacak bir şey yoktu. "Allah'ım beni bağışla, ne olur birini gönder Allah'ım!" diye içinde geçidi. Artık her şey bitiyordu. Nefes alamıyor, düşünemiyor, hiçbir şey hissetmiyordu ki, toprakta bir hareket fark etti...
Üzerindeki toprak hızla kalkıyordu. Kısa sürede birinin kendisini çektiğini, ağzını, burnunu, yüzünü temizlediğini farkediyor ancak kendisini toparlayamıyordu . 
Sonra nefes nefese bir ses duydu; "Oğlum! İyi min? Beni duyan mı? Oğlum aç biyo gözlerini. Hadi oğlum bak şükür gurtuldun... Allah'a şükür gurtuldun!"
Turan öksürerek ağzını, burnunu temizlerken yavaş yavaş gözlerini açtı. Her gün onlara selam veren "Köylü dayı" Turan'ı kurtarmıştı...
Turan derin derin nefes aldı, artık toparlanmıştı; "Dayı Allah razı olsun. Seni Allah gönderdi. Toprağın  altında hep 'Allah'ım birini gönder" diye yalvardım, sen geldin... "Seni Allah gönderdi."
Köylü Turan'ın kendine gelmesine sevinmişti. Yine şükrederek; "Bugün tarlada işim yoktu. Kuyuyu açık mı bıraktım, içine hayvan haşat düşer mi ki diye bakmaya gittiydim. Dönerken kanalın üstünden bir toz bulutu gördüm. Senin düştüğünü görmediğdim. Acep biri mi düştü diye goştum... Kayan toprakta elini gördüm. 'Ya Allah!' deyip hemen toprağı gazıp seni çıkardım. Verilmiş sadakat varmış oğlum" dedi..
Turan yaşadığı felaketin ağırlığı altında, yaşadığı bu mucizevi kurtuluş sayesinde yanlışlarını görmüştü...
"Dayı sana çok takılıyordum. Beni affet, sen olmasaydın diri diri toprağa gömülmüş olacaktım. Allah senden razı olsun.." dedi.
Köylü biraz mahçup omuz silkti; "Biz neyiz ki oğul? Hiç. Bir hiçiz... Senin gurtulmanı Allah istedi... Allah'ın takdiri... Hadi geçmiş olsun" dedi. Turan; "Dayı Allah senin duanı kabul etti" dedi.
Köylü merakla bakınca; "Hani demiştin ya Allah kalbindeki mühürü kaldırsın. O mühür söküldü dayı..."
Köylü gülümseyerek Turan'ın sırtını sıvazladı..."Tekrar geçmiş olsun" diyerek Turan'ın yanından ayrılırken, onu merak eden arkadaşı gelmişti...
O toprak kayması, o kaza Turan'ın hayatını değiştirmişti...
Hem huyu hem davranışları artık çok farklıydı. Artık başka işe girmişti...
Bir akşam ninesinin elini öperken ninesi; "Ooo! Bizim Makaryos imana gelmiş. Saygı görgü bilirmiş" deyince; "Lütfen ninem bana bir daha Makaryos demeyin" dedi.
O günden sonra kimse ona Makaryos demedi...
Turan artık sevilen, hoş sohbet, hoşgörülü  iyi biriydi.
Hayatı boyunca toprak altında kaldığında yaşadığı korkuyu ve o duayı hiç unutmadı;
"Allah'ım ne olur birini gönder!..."