“Altı-yedi aydır elime kalem aldığım yok. ‘yazmayan yazar’ mı denir bana? Anlaşılan yazar falan değilim artık. Gene de Tanpınar’ın dediği gibi, “yarım kalmış roman bir vicdan azabı gibi duruyor.””
 
Yukarıdaki satırlar 29.12.1988 günü İstanbul’dan Manisa’nın Hacırahmanlı kasabasına yazılan bir mektuptan. Mektubu yazan Manisalı usta yazar Yusuf Atılgan.
 
Manisa’da doğup büyüyen, üniversite eğitimi ve kısa süreli öğretmenliğinin ardından memleketine, Hacırahmanlı’ya yerleşen, 1946-1976 yılları arasında otuz yıl boyunca bir yandan çiftçilik yaparken diğer yandan Aylak Adam gibi, Anayurt Oteli gibi başyapıtları Türk edebiyatına kazandıran Yusuf Atılgan…
 
Zebercet’i, C.’yi yaratım sürecini Hacırahmanlı’da, yani şurada, yanı başımızda geçirdiğini her düşündüğümde içimi tarifsiz duyguların kapladığı; yıllardır yazılarımda, kitabımda anlatarak, elimden geldiğince ve benim gibi elinden geldiğince çabalayanlarla el ele vererek, bu kent insanının onu daha çok tanıması için uğraştığım, modern Türk edebiyatı dendiğinde ismi hemen sayılan birkaç kişiden biri olan Yusuf Atılgan…
 
Kendisini Aylak Adam’daki B. ile özdeşleştiren Serpil Hanım’la yıllarca mektuplaştıktan sonra evlenen, 1976’da Hacırahmanlı’dan ayrılarak İstanbul’a yerleşen ve orada edebi üretimlerine devam edip 1989’da dünyadan ve aramızdan ayrılan Yusuf Atılgan…
 
Yukarıdaki mektupta Tanpınar’ı anarak “bir vicdan azabı gibi durduğunu” söylediği son romanı Canistan’ı bitiremeden kalp krizine yenik düşen Yusuf Atılgan…
 
Çok fazla eser vermesinin sebebi, “Benim için yazmaktan önemli bir şey varsa o da gündelik yaşamımdır”, sözünde gizli olan usta yazar…
 
Bu yüzden yukarıdaki mektuptan bir sonraki ve Hacırahmanlı’ya gönderdiği son mektupta,
“Tek üzüntüm hâlâ yazma havasına girememem. Kıvancım olmadan Kafka’nın ‘kışla düzeni’ dediği zoraki çalışma yöntemini uygulamak da istemiyorum. Neyse, bu da geçer sanıyorum.” diyerek yazmakla ilgili içinde bulunduğu durumu özetliyor.
 
‘Neyse, bu da geçer sanırım’ diyor ama eğer bitirebilseydi, Aylak Adam ve Anayurt Oteli ile birlikte birçok açıdan bir üçleme oluşturacak olan Canistan romanını tamamlayamadan, bu satırlardan birkaç ay sonra hayatını kaybediyor.
 
Yusuf Atılgan, İstanbul’a yerleştikten sonra köyüyle bağlantısını kesmiyor, “bir ayağım burada olacak” diyor. Çünkü hem ortakçısının ilgilendiği arazileri, hem de annesi var köyde.
Hem annesinden sürekli bilgi almak, hem arazilerinin durumundan haberdar olmak hem de sevdiği bir dostla görüşmek için yıllar boyunca mektup yolluyor Hacırahmanlı’ya.
 
Yazının başında alıntı yaptığım mektubu gönderdiği kişi Halil Şahan. Halil Şahan bir öğretmen. Yusuf Atılgan’ın en yakın dostlarından biri.
 
Bir süre önce Yusuf Atılgan’ın Halil Şahan’a gönderdiği mektuplar Edebi Şeyler Yayınevi tarafından kitaplaştırıldı: “Yusuf Atılgan, Sevgili Halil Kardeş, Köye Mektuplar.”
Kitapta yer alan tüm mektuplar “Sevgili Halil Kardeş” hitabıyla başlıyor. O yüzden bu seslenişin kitabın adı olarak seçilmesi çok yerinde olmuş. Halil Şahan Yusuf Atılgan’dan 23 yaş küçük. Tanıştıklarında Halil Şahan 29, Yusuf Atılgan ise 52 yaşında. Aralarındaki ilişki bir abi-kardeş ilişkisi aynı zamanda. Dostlukları yazarın ölümüne kadar devam ediyor.
 
Kitapta mektuplar dışında, Yusuf Atılgan’ın Hacırahmanlı’da çekilmiş fotoğraflarından oluşan bir albüm, Halil Şahan’la yapılan bir söyleşi ve Halil Şahan’ın sunuş yazısı var. Yusuf Atılgan hayranlarının, özellikle benim gibi sevdiği yazarların hayatlarını ve yazma süreçlerini merak edenlerin mutlaka edinmesi gereken bir kitap.
 
Halil Şahan sunuş yazısında Yusuf Atılgan’la ilgili pek çok anekdota yer veriyor, onun kişiliğiyle ilgili de aydınlatıcı bilgiler veriyor.
Yazısının başında Muğla Ula’da tanıştıklarını anlatıyor. Yazar Datça’da tatildeymiş, Halil Şahan da Ula’da öğretmen. Bir arkadaşı aracılığıyla tanışmış yolu Ula’ya düşen Yusuf Atılgan’la.
İyi de sohbet etmişler, normalde Yusuf Atılgan pek konuşmayan, içe dönük bir insanmış. Halil Şahan’ın tayin isteyeceğini öğrenince ona kendi memleketini önermiş. Halil Şahan’ın da tayini kısa süre sonra Hacırahmanlı Ortaokulu’na çıkmış. Köyde herkesin Yusuf Bey dediği yazarla da sıkı dostlukları böyle başlamış. Şöyle diyor onunla ilgili Halil Şahan;
 
“Hal hatır sormayı ise, içinden geldiğinde yapardı. Sevdiği, dostluk duyduğu insanların halini hatırını sorardı, ama köylüler gibi yapmazdı bunu. Kısacası, Yusuf Abi bu konuda Aylak Adam’ın C.’si gibiydi. İçtenliksiz bulduğu kalıp davranışlardan kaçınırdı.”
 
Şahan, Atılgan’ı C.’ye benzettiği gibi Zebercet yönlerinin de az olmadığını söylüyor. Çünkü Yusuf Atılgan yakınlarına “Zebercet benim” dermiş, “Onu ölümle yaşam arasındaki sınırı aştığım bir dönemde yazdım.”
 
Yusuf Atılgan’ın hangi yazarları çok sevdiğini, Halil Şahan’a hangi kitapları salık verdiğini, sinema bilgisini, gençlerle olan ilişkisini, tartışmalarda ödün vermez kişiliğini ve hatta “Yusuf Bey oturuşunu” bu sunuş yazısından öğreniyoruz. Yazar genelde Gençler Lokali’ne takılırmış ve kendine özgü bir oturuşu varmış, köylüler buna Yusuf Bey oturuşu derlermiş. Kitabın sonundaki albümde de resmi var öyle otururken. Sandalyenin birine oturuyor, bir sandalye ayaklarını koymak için önünde, birer sandalye de koltuk altlarında… Lokalde sandalye sıkıntısı olsa bile onun oturuşuna dokunulmazmış.
 
Yusuf Atılgan, İstanbul’a gitmeden önce Halil Şahan’ın çalıştığı okula gidiyor, kendisine mektup yazarak, annesinden, köyden haber verirse sevineceğini söylüyor. Mektuplaşmaları böyle başlıyor ve yazarın ölümünden altı ay öncesine kadar devam ediyor.
 
Kendisi de yazın dünyasında eserler vermiş olan Halil Şahan, Yusuf Atılgan’la olan ilişkisini çok güzel dile getirmiş;
“Ondan çok şey öğrendim. Sadece yazınla ilgili değildi öğrendiklerim. İnsan gibi insan olabilmek için ikiyüzlülükten uzak durmayı, doğal davranmayı ve sevgide içten olmayı ondan öğrendim. Galiba tembelliği de…”
 
Mektuplardan alıntı yapmayacağım. Sadece Yusuf Atılgan’ın, Vedat Türkali’nin Bir Gün Tek Başına isimli romanını yazara Halil Şahan için imzalattığını ve gönderdiğini okuyunca Halil Bey’i çok kıskandığımı söylemeden edemeyeceğim.
 
Meraklısının mutlaka kitabı edinip okuyacağını düşünüyorum. Bir Yusuf Atılgan hayranının, birçok yerde bulamayacağı bilgilere burada rastlayacağını söyleyebilirim. Hadi bence çok çarpıcı olan bir tanesini yazayım.
 
Anayurt Oteli için şöyle diyor usta yazar;
“O kitapta ben sevgiyi anlattım, ama sevgi sözcüğünü hiç kullanmadım.”
 
Bunu okuduktan sonra ben de Halil Şahan gibi Anayurt Oteli’ni taradım ve ‘sevgi’ sözcüğüne rastlamadım…
 
[email protected]
 
*Yusuf Atılgan. Sevgili Halil Kardeş. Köye Mektuplar.
Hazırlayan: Burak Fidan. Edebi Şeyler Yayınları. 2014